The Batman: Soğuk ve karanlık bir noir dedektif hikayesi - Botan Orak (Sinema ve Televizyon)

The Batman: Soğuk ve karanlık bir noir dedektif hikayesi - Botan Orak (Sinema ve Televizyon)

A+ A-

Süper-kahraman Batman, 2022 sürümü ve Matt Reeves yönetmenliğinde bir kez daha görücüye çıktı. Alışılagelmiş tavrından epey uzak… Demek o kadar kolay olmasa da kendine has nüanslara sahip Batman, oldukça sıradışı ve sıradan yönlere sahip bir film olmuş. Tabii ki bu yönlere detaylıca ineceğiz fakat başlamadan bu filmi klasik bir süper-kahraman hikayesi gözüyle izlememenizi tavsiye etmek isterim.

 

Karanlık bir şehir, belli belirsiz ışık hüzmeleri ve bir objeye netlenen aksiyon sahneleriyle bezeli yapım, bu evreni seven kişiler için kabul edilmesi oldukça güç ögelere yer veriyor. Bununla da kalmayıp kırılgan, duygusal ve acemi bir süper-kahramandan medet ummak da işin içine girince… Açık söyleyeyim; süper-kahraman temalı yapımlara hiç ilgi duymayan ben kişisi için bile ön yargılı olmadan izlemek bir hayli zor oldu.

 

Filmde Batman karakteri, ‘’Batmanlik’’ görevinin henüz ikinci yılında. Dolayısıyla suçluluk duygusuyla empati yaparak suçları çözen adam olma rolünden de çok uzakta. Batman rolünde Robert Pattinson’ı, Catwoman rolünde ise Zoë Kravitz’i görüyoruz. Açıkçası oyunculuklar açısından fire vermeyen film, itibarlı oyuncu kadrosunun hakkını vermiş görünüyor. 

 

Film Noir Esintileri

 

Filmin geneline - yani 2 saat 55 dakikasına - yayılmış karanlık, yağmurlu ve puslu hava; bizi direkt 1950’lerin Film Noir estetiğine ışınlıyor. Bu tekniğin tavrına uygun olarak ise Matt Reeves, hikayeyi temposuz ve sakin işlemekten hiç çekinmemiş. Böyle bir tekniği uygun gören yönetmen, Batman karakterinin iç karanlığına ve acemiliğini sıkça vurgulamaktan geri kalmamış. Filmi bu açıdan oldukça beğendim. Özellikle filmin ilk yarısında karakter ile hikayenin dengesini ustalıkla kuran Reeves, ağır tempoyu da içine katınca aksiyon-severlerin yolunu baştan tıkamış. 

 

Hikayenin ilk yarısını kendi perspektifinden karanlık ve ağdalı anlatıma sadık kalarak işleyen Matt Reeves’i bu açıdan tebrik etmek istiyorum. Bununla beraber ilginç bir anektodu da sizinle paylaşmak istiyorum: Matt Reeves, filmin genel olarak karanlık sahnelere sahip olmasının izleyici için çile olacağını fark etmiş olacak ki gösterime girmeden önce sinemalara bir mektup yollayarak ekranlarının ayarlarını değiştirmelerini istemiş. 

 

Nolan’ın uyarlamalarından ziyade kısıtlı teknoloji kullanımını uygun gören Reeves’in, bu açıdan filmin noir-dedektif temasına uygun hareket ettiğini söyleyebilirim. Fakat hazır noir temasını konuşuyor iken filmin asıl probleminden de bu konu başlığı altında bahsetmek isterim.

 

Bana göre filmin en ağır basan problemi ilk yarı ve ikinci yarı arasındaki bariz kopukluk. Filmin ilk yarısında Bruce Wayne karakterinin babasıyla alakalı olan siyasi yozlaşmanın açığa çıkarılmasını yavaş yavaş takip ederken ikinci yarıda villain’in (hikayelerdeki kötü adam figürü) ortaya çıkmasıyla beraber film, bana göre yersiz kaçan bir tempoya sürüklenmeye başlıyor. 

 

Süper-kahraman filmlerinde alışılmamış bir teknik sunmaya çalışan Matt Reeves, sanki ikinci yarıda genel süper-kahraman izleyicisinin taleplerine yenik düşmüş olacak ki bir anda devam filmi belirtilerine ve kendine güvenen bir kahraman tasvirine dönerek yaptığı işe sadık kalmamış gibi görünüyor. Bu nedenle yakın çevreme de belirttiğim üzere filmin ilk yarısına 4/5 verirken ikinci yarısına 2/5 vermek durumunda kaldım. 

 

Noir’dan Arta Kalan

 

The Batman’in tekniğini ve nasıl göründüğünü yeteri kadar konuştuğumuzu varsayarak konuyu biraz da hikayenin kurgusuna ve diyaloglarına çekmek istiyorum. The Batman, tekniğinde açıkçası alışılmış aksiyon temelli süper-kahraman filmlerinin aksine bir iş gibi gözükse de diyalogların sığlığı açısından bildiğimiz aksiyon filmlerini pek aratmıyor.

 

Örnek olarak Alfred’le olan ilişkisini ve ikinci yarıdaki uzuuuun ve manasız hissettiren konuşmayı bir derinlik olarak saymak oldukça güç benim için. Bununla beraber Batman karakterinin acemiliğini de göz önüne alarak ahlaki olarak bozulmamış ve yozlaşmamış olduğunu görmek oldukça etkileyiciydi. Fakat kurgu için aynısı denebilir mi? Yani kurgu derken aslında karakterin inşasından bahsediyorum.

 

Batman’in iç karanlığı, ahlaki düzlemiyle bu kadar zıtlık içerirken filmin gözüktüğü kadar karanlık olmaması bazı duyguları izleyici açısından havada bırakıyor. Mesela Joker, bu açıdan oldukça etkileyici bir filmdi. Joker karakterini affetmiyor ama affetmeyi de beklemiyorduk. Dolayısıyla da bütünlüklü bir his ile sinemalarımızdan ayrılıyorduk. The Batman için bunu söylemeyi gerçekten çok isterdim. Çünkü -özellikle ilk yarıda- filme ve yönetmenine çok büyük bir saygı duyarak izlemiştim. 

 

Filmin yüzeyselliği kasıtlı mı kasıtsız mı yapıldı bilmiyorum ama hikayenin üzerine sinen bulanık ve tozlu hissi hikayede ve karakterlerde görmekte epey zorlandım. Siz yine de bir süper-kahraman filmine ilginç bir pencereden bakan The Batman’i izleyin derim. Belki yanlış yorumladığımı düşündüğünüz fikirlerim üzerine konuşma fırsatı yakalarız. 

 

09-03-2022
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir