Sadece sevmek yeter mi? - Dicle Bazman (Sosyolog)

Sadece sevmek yeter mi? - Dicle Bazman (Sosyolog)

A+ A-

Merhaba, bu yazıda Hasan boğuldu efsanesinin filmini mercek altına alıyoruz.

Hasan boğuldu, Obalı Emine ve Ovalı Hasan’ın aşk hikayesiyle bütünleşmiş ve zaman içerisinde halk efsanesine dönüşmüştür. Öncelikle coğrafi koşulların insan üzerinde ve toplumsal hayatta nasıl belirleyici olduğu oba ve ova üzerinden Emine’nin yetiştiği ve bu yerle bağlantılı olarak karakterinin de farklı oluşu, aynı şekilde Hasan’ın da farklı oluşu, ilk göze çarpan bir kavram. Emine’nin pazarda Hasan’ı görmesiyle birbirlerine aşık olmuşlar ve tüm yazı birlikte geçirmişlerdir. Hasret ağır basınca evlenme kararı almışlar, Emine Hasan’ın yaşadığı yeri görmesiyle ve annesiyle tanışmasıyla adeta gözünde cam kırılmış töre/kültür farklarını gözlemlemiştir. Hasan’ın kurulu bir düzeni, odası ve üstünde damı olan bir evi vardır. Emine ise obayla beraber çadırda yaşamaktadır. Emine’nin yetiştiği yerde obanın dışından birisiyle evlenmek törenin gerekliliklerine aykırıdır. Emine, Hasan’la yaptığı ayrılık konuşmasında “Obalı kız geldi de Hasan’ımızı aldı derler benim içime dert olur sen obada ben de ovada yapamam.” Sözüyle toplumun ondan beklentisini karşılayamama, toplum baskısını ve töre/ kültür farklarını anlatmaya çalışmıştır. Her şeye rağmen bu iki aşık birlikte olmanın yolunu aramaya başlamışlardır. Emine önce annesi ve babasına durumu açıklamış, onlar da dedeye danışmasını öğütleyerek hep birlikte hak meydanına gitmişlerdir. Dedeye de durumu anlatan Emine ondan de beklediği sonucu alamamış, hatta dede aşığını sınamasını söylemiştir. Bu sırada Hasan da annesiyle bu durumu konuşmaktadır. Annesi Hasan’a fikrini söylemiş ama seviyorsa da gidip isteyeceğini dile getirmiştir. Emine için zor olan bu karar Hasan ve annesi için daha olası gözüyle bakılması resmedilmiştir. Burada cinsiyet farkının getirmiş olduğu bir ayrımdan söz edebiliriz. Bu ayrım sadece burada değil iş hayatında, toplumsal hayatta da karşımıza çıkmaktadır. Hasan’ın pazarda çalışması Emine’nin de ondan alışveriş yapması örnek verilebilir. Aynı zamanda her iki aile tipinde de ataerkil toplum yapısından söz edilebilir. Fakat yorumlayış biçimi farklıdır. Emine ve oba için bir erkeğin dağları çıkıp, yük taşıması olmazsa olmazdır. Obada bunu erkekler kadar kadınlar da yapabiliyordur. Fakat Hasan için bu söz konusu değildir. Çünkü Hasan ağır yükler taşımak durumunda kalmamıştır. Öyle yetişmemiştir. Emine, dede ile görüştükten sonra şöyle bir karara varmış; kırk has okka tuz ile Hasan’ın yanına gelmiş ve ondan obaya kadar dört saatlik yolda hiç dinlenmeden bu yükü taşımasını istemiştir. Eğer taşırsa ona obada herkes saygı duyacak kabul edecek ve evleneceklerdir. Emine için kavuşmalarının tek yolu budur. Hasan kabul eder ve sırtlar kırk has okka tuzu, tutarlar obanın yolunu. Fakat işler arzu edilen gibi gitmez Hasan’a bu yük fazla gelir ve yolda kalır. Hasan’ın sırtında tuzun yakmasıyla da kocaman bir yara oluşmuştur. Bir adım daha atacak hali kalmamıştır. Hasan Emine’ye “Ben yapamadım. Sen gel benimle, gideriz buralardan köyümüze.” Der ama Emine bunu kabul etmez. Hasan ovadan çıkarken belirli bir amaç uğruna ayrılmıştır, bu yüzden de Emine olmadan ovaya dönmek istemez. Çünkü o da ova toplumunun getirdiği kuralların dışına çıkmıştır. Emine Hasan’ı orada bırakıp kalbi acıyarak da olsa çuvalı sırtlar ve obasına varır. Ama bin pişmandır, adeta bir mezhup gibi Hasan’ın sesini duyduğunu söyler ve obada sabahı zor eder. Hasan’ı bıraktığı yere koşarak varır. Gökbüvet’de Hasan’a verdiği çevreyi bulur. Yine koşarak Hasan’ın annesine gider ve Hasan’ı sorar ama annesi de habersizdir oğlundan. İşte o zaman anlar Emine, Hasan’ın başına bir şey gelmiştir. Hasan’ı her yerde arar ama bulamaz. Bir gün Gökbüvet’in yani Hasan’ın kaybolduğu yerin çınar ağacında Hasan’a kavuşmak üzere intihar eder.

Emine’nin bu intiharı Émile Durkheim’ın kaleme aldığı intihar kitabından yola çıkarak kaderci intihar biçimi olabileceği düşünülebilir. Çünkü bu intihar biçimi katı kuralların altında ezilen, baskılanan bireylerde görülür. Bireyin davranışlarının başkaları tarafından aşırı düzenlenmesi durumundan kaynaklanır. Birey hayatını kontrol edemediğini düşünür. Ona göre o grubu tarafından belirlenen kurallarla yönetiliyordur. Ağır çaresizlik yaşar. Emine’de bu çaresizliği yaşamış olabilir. O günden sonra o Gökbüvet, “Hasanboğuldu” olarak anılır. Birbirini seven ama ayrı sosyoekonomik, farklı kültürlerden ve farklı coğrafyalardan gelen iki insanın sadece sevgi temelinde içlerinde yaşadıkları toplumda buluşmaları söz konusu olamamıştır. Bu bir film tabii ama ne çok günümüzde kullanılan toplumsal gerçeklikleri içeriyor değil mi? İçinde bulunduğumuz dünyanın bambaşka gerçekleri var. Her şey belli ki herkes yüzünden. Yaşamı biricik kılan şey birbirimize duyduğumuz düşünceler ve kurduğumuz bağlar mıdır? Hasanboğuldu sadece bir efsane midir? Yoksa her birey kendi hayat öyküsü içinde boğuluyor olabilir mi? 


Kaynakça

Not: Görsel yazara aittir.

09-08-2024
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir