Beden: Kafes mi Tapınak mı? - Büşra Bozkır (Sosyolog)

Beden: Kafes mi Tapınak mı? - Büşra Bozkır (Sosyolog)

A+ A-

Sosyal varlıklar olarak toplum içinde bedenimizle var oluyoruz, görünüyoruz. Boyumuz, kilomuz, saçımızın uzunluğu, giyim tarzımız bizi fark edilebilir kılıyor. Vücudumun günlük aktivitelerimi gerçekleştirmemi sağlayan bir yapı dışında ‘obje’ olduğunu keşfettiğimde ergenlik çağındaydım. Dolabın karşısında saatlerce ne giyeceğimi düşünmek, saçımı defalarca bozup tekrar yapmak, kendimi Hollywood ünlüleriyle kıyaslayıp mutlu olamamak o zamanlar normal gelmişti. Bedenimin kontrolünün artık bende olmadığını, yaşadığım sosyal çevrenin görünüşümdeki büyük izlerini anlamam yıllar sonra oldu.

Doğduğumuz ve büyüdüğümüz bu habitat bizi bir nevi tek tipleştirerek kontrol etmesi daha basit hale getiriyor. İnsanları cinsiyetlerine göre belli kalıplar içine sokup o kalıplara uygun davranmasını beklemek özellikle içinde yaşadığımız tüketim toplumu için bulunmaz nimet. Çünkü bu, insanların içine girdiği kalıbın beklentilerini yerine getirmek için daha fazla tüketmesi, daha fazlasını istemesi demek. Her ay değişen trendler de bunun cabası. Trendler sadece modayla sınırlı kalmayıp beslenme tarzımıza, egzersiz rutinimize, vücudumuzun nasıl görünmesi gerektiğine kadar etki ediyor. Toplumdan onay görmek insanı iyi hissettirse de psikolojik açıdan yıpratıcı olabiliyor.

Özellikle ergenliğe yeni girmiş gençlerin bedenlerine karşı bakış açısını tamamen değiştirip onları olmadıkları biri gibi davranmalarına yol açıp çeşitli yeme bozukluklarına ve hatta geri dönüşü olmayan estetik müdahalelere kadar götürebiliyor. Ergenliği geride bırakmış olmamız bizi bunlardan uzak tutmuyor, aksine sosyal medyanın kişiler üzerinde bu denli güçlü bir etki bıraktığı dönemde, dış görünüşümüzü takip ettiğimiz ‘mükemmel vücuda ve yüze’ sahip insanlarla kıyaslayarak erişilmez olana ulaşmaya çalışıyoruz. Bunlar bedenimizin içinde kapana kısılmış sanki bir ‘kafes’ içinde yaşıyormuşuz gibi hissettiriyor. Sıfır beden olmadan ya da yeterince fit görünmeden, taze sıkılmış kök sebzeler içip meyve kaseleri yemeden kendimizi gerçekleştirememiş sanıyoruz. Trendleri takip edip ona göre giyinmek hepimiz için nefes almak kadar kolay ve zorunlu hale geldi.

Bütün bu sıkışmışlık hissi ve yoğun çalışma saatlerinden kaçıp manevi yönünü beslemek isteyen Batının Doğu mistisizmini keşfetmesi yoga ve meditasyonun daha fazla popülerleşmesine yol açtı, ibadetlerde aracı olan beden, popüler kültürün en önemli öznesi olarak varlığını burada da devam ettirerek yaşadığımız tüketim toplumunda daha fazla tüketmeye ve trendlerden geri kalma korkusuna engel olamadı. Bu ruhsal uyanışla beraber yepyeni bir pazar doğdu ve bedenimize en kıymetli hazinemizmiş gibi bakmamız öğütlendi. Sağlıksız diyetler, anormal vücut biçimleri burada kabul görmedi, kendimizi her şekilde sevmemiz daha önemliydi. Bütün bu pratikler her ne kadar maneviyatı beslese de beden her zaman ön planda olarak ‘mükemmel vücut’ vurgusu yapılmaya devam edildi. Dış görünüşün bu kadar önemli hale gelip kutsallaştırılması, bedene bu denli büyük anlamlar yüklenip yatırımlar yaparak ‘tapınak’ haline getirilmesi, görünümün artık her şey olması manevi uyanışlar yaşarken dahi önümüze getiriliyor.

Yaklaşık 30 trilyon hücrenin bir araya gelip organ sistemlerimizi belirli bir düzen ve uyum içinde çalışmasını sağlayan yapının böyle farklı manalarda tasvir edilmesi, tüketim kültürü var oldukça sürecek. Toplumun işleyiş düzenini değiştirmek imkansız görünse de kendi bedenimize bakış açımızı değiştirmek ve çevremizin bedenlerimiz üzerinde kurduğu tahakkümü az da olsa kırmaya çalışmak belki de atılabilecek en büyük adım. Bedenlerimiz üzerine konuşabileceğimiz ve ‘bizim’ olanı cesurca söyleyebileceğimiz günlere.

 


Kaynakça

Görsel: https://www.pexels.com/photo/anonymous-person-making-photo-in-museum-4114003/

22-11-2021
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir