Kültürel Geçiş Dönemleri II  'Elif Nur Tomruk'

Kültürel Geçiş Dönemleri II 'Elif Nur Tomruk'

A+ A-

Türk kültüründe geçiş dönemleri üç başlık altında incelenmektedir. Bunlar; doğum, evlilik ve ölümdür. Sonrasında ise askerlik ve sünnet dönemleri de incelenmektedir. Her kültürün kendisine ait dönemleri bulunmakla birlikte bu üç dönem evrensel nitelik taşımaktadır. Burada okuyacağınız konu ise geçiş dönemi olarak evlilik olayı olacaktır.

EVLİLİK

 Kambersiz düğün olmaz, düğün evi gibi, düğün bayram etmek, evlilikte keramet vardır, bir yastıkta kocayın… gibi birçok deyimi ve atasözünü mutlaka hayatınızın bir yerinde duymuşsunuzdur ya da kullanmışsınızdır.

 Evliliğin Türk kültüründeki yerini ve önemini anlatmak aslında çok zor, kelimelerin tam anlamıyla kifayetsiz kaldığı nokta. Neden zor? Diye soracak olursanız köyden köye, yöreden yöreye, şehirden şehre en ufak ayrıntıları bile değişmektedir. Bu da çokça kültür demektir. Bu yazımda size genel bir evlilik kültür ve ritüelinden bahsedeceğim.
 Öncelikle iki sevgilinin tanışma hikâyelerinden bahsedelim. Bu sevgililer eğer köyde yaşıyorlarsa çeşme başları, tarlalar, pazar yerleri gibi merkezi yerlerde karşılaşıp birbirlerini beğenirler ve buluşma yerleri buralar olmaktadır. (Tabii bu buluşma yerleri bütün köyün genç kız ve erkekleri için geçerlidir.) Daha sonra birbirlerini beğenen gençlerde görülen değişiklikler meydana gelmektedir. Bunlar; genç kızların pembe, kırmızı ya da beyaz oyalı tülbentlerini başlarına takmalarıdır. Buradaki renklerin hepsinin bir bir anlamları bulunmaktadır. Kırmızı; aşkı, pembe; gönlünün onda olduğunu, beyaz ise evliliğe hazır olduğunu simgelemektedir. Erkeklerde ise kendini büyük göstermek için bıyık bırakma, köşeli şapka takma ve renkli mendil kullanmalarıdır. Köylerdeki gençlerimiz çokça bakışma ve az sözle evliliğe istekli olduklarını beyan etmektedirler. Şehirde yaşayan gençlerimizi hepimizi biliyoruz aslında sosyal medya mecralarında birbirlerine like gönderme, dm’den yazma, storylerine ifade gönderme gibi durumlarla tanışıp yollarına devam etmektedirler.

 Lafı fazla uzatmayalım gelelim kız isteme olayına. Aslında bu olayda doğru bilinen bir yanlıştan söz etmek istiyorum sizlere. Eskiden kadınların çok fazla söz söyleme hakları yoktu evliliklerde. Aile büyüklerinin istek ve arzularına göre uygun gördükleri erkeklere kızlarını verirlerdi. Bu isteme merasiminde yapılan tuzlu kahve aslında kızın söz söylemeden erkeği beğenmediğini ve istemediğini anlatır. Erkek kahveyi içerken yüzünü buruşturursa kızın babası, kızının o kişiyi istemediğini anlar ve kızını o aileye vermezdi. Günümüzde anlamı değişmiş ve başka anlamlar yüklenmiştir. Günümüzdeki anlamı ise erkeğin kadını her şekilde kabullendiğini simgelemektedir.

 Kız istemeden sonra gelen aşama ise söz ya da nişandır. Bu aşamalarda aileler birbirlerinin ihtiyaçlarına göre bohça hazırlamaktadır. Danteller, iç çamaşırları, tıraş takımları, gecelikler, terlikler vb. ürünlerle beyaz renk olan kumaştan yapılmış bohçalarla gelin ve damat evine ziyaretlerde bulunmaktadırlar. Kimi yörelerde bu bohçalara altında konulmaktadır. Bu ziyaretler aile bağlarını kuvvetlendirmekte ve birbirlerini tanıma olanağı sağlamaktadır. Söz ve nişandaki ritüeller ise şöyledir; aile büyüklerinden biri gençlerin parmaklarına yüzükleri bir dua ile takarlar, dua bittikten sonra makası tutan kişi ‘Makas kesmiyor!’ Diyerek damadın ailesinden bir miktar para talep etmektedir. Parayı aldıktan sonra aile büyüklerinden biri yine dua ederek birbirine kırmızı kurdele bağlı olan yüzükleri keser. Büyüklerin iyi dileklerini alan gençler, büyüklerin ellerini öperek teşekkür ederler. Evde olan bekâr kişilere ise bu kırmızı kurdeleden minik bir parça keserek yutmaları istenmektedir. Bu olayın amacı ise onlarında evlenmelerini istemektir.

 Bu işlemler gerçekleştikten sonra kız tarafının yaptığı ve sadece kadınlara özgü olan kına gecesine geçelim. Kadın kadına ağlamaların, gülmelerin, oynamaların, kınaların yakıldığı meşhur gece. Her kadının düğün yapmasa da mutlaka yaptığı gecedir kına geceleri. Bu gece yapılmadan önce, önceki gün mutlaka gelin hamamı yapılmaktadır. Gelin hamamında gelinin ailesi, akrabaları, arkadaşları, komşuları, damat tarafından birçok kadının geldiği hamamda yapılan ritüeller ise yemekli ve içmeli olmaktadır. Hamama gelen hanımlar mutlaka gelin şerbeti dağıtmaktadır. Bunun yanında yöresel yemekler, içecekler, şarkılar, türkülerde yer almaktadır. Bütün bunlar ise göbek taşı dediğimiz yerde gerçekleşmekle beraber geline yapılan ritüellerde söz konusudur. Gelinin eline kız çocuğu verilerek üstünden kırk kere su dökülmektedir ki gelin doğurgan olsun diye. Bu su ise kırk farklı kadın tarafından yapılmaktadır. Gelin herkes tarafından güzelce yıkandıktan sonra geline kırk tane farklı çiçeklerden oluşmuş bir misk sürülmektedir, eşine güzel koksun diye.

 Hamam ritüelini bitirdiğimize göre gelelim kırmızıların hâkim olduğu geceye. Kına geceleri tüm kadınların kah ağlattığı kah güldürdüğü gecedir. Bir gelin için en zor olan gecedir. Bu gece de artık baba evinden ayrıldığı net olarak belirtilmektedir. Bu durum için yazılmış türküler, ağıtlar, maniler, koşmalar ve daha niceleri bulunmaktadır. Gelin kız kırmızılara bürünür; kırmızı bindallı ve kırmızı kaftan giydirilir. Yüzü kırımızı bir tül ile örtülür. Kınası bir dua ile hazırlanır. Gelinin özellikle bekâr arkadaşları ellerinde kına tepsisi ve mumlar ile gelinin etrafında türkü söyleyerek dönerler ve gelini ağlatmaya çalışırlar. Gelin ağladığında ise eline kına sürülme işlemi başlamış olur. Evliliği huzurlu ve mutlu olan bir aile büyüyü geline elini açmasını söyler ve gelin açmaz. Aile büyüğü olan kişi kayınvalideye dönerek ‘Gelin elini açmıyor!’ Der. Kayınvalide elindeki altını gelinin avcuna koyar ve üstüne kına sürülerek, kına yakma işlemi bitirilmiş olur. Daha sonrasında ise eğlence sürdürülmektedir. Geleneksel olarak damadın hiç ama hiç katılmadığı bir gecedir. Günümüzde değişiklik göstermiş, damat ve arkadaşlarının da katıldığı bir gece halini almıştır.

 Ve gelelim insanların dört gözle beklediği, kurtların döküldüğü, kısmetlerin bulunduğu kısma. Düğün. Evrensel bir değer olan düğünün en ilkel kabileden tutunda en medeni topluluğa kadar yüzyıllardır yapılmaktadır. Kutsal sayılan bu günde yapılan ritüellerin sıralanması oldukça zor olacak. Öncelikle kız evi naz evidir diyerek gelin alma olayından başlayalım. Her coğrafyada mutlaka davullu zurnalı gelin alma olayı bulunmaktadır. Gelinin ailesinde bulunan ve bekâr olan kişiler damada kapıyı açmaz ve damattan para istemektedirler. Damat her kapı için para vererek geline ulaşır. Bu para vermelerin amacı ise ne kadar çok verirsen Allah da sizin evliliğinize para, huzur, sağlık, mutluluk gibi kavramların bolca verileceği inancıdır. Geline ulaşan damadın izlemesi gerek bir ritüel daha vardır. Gelinin varsay erkek kardeşi yoksa ailesindeki erkek akrabalarından biri gelinin beline üç kez dolanan bir kırmızı kurdele bağlamaktadır. Sonrasında ise düğüne hazırlık başlamaktadır.

 Her iki tarafında hazırlanmasıyla birlikte davullu zurnalı, orkestralı düğün başlar. Yeme ve içmenin sınırsız olduğu bu düğünlerde yemek vermenin önemi ise bereket kavramına dayanmak, aynı zamanda düğüne gelenlere gösteriş yapmaktan geçer. Gelin ve damadın odasında ise bekâr arkadaşları gelinin ayakkabısının altına isimlerini yazarlar. Bu ritüelde ismi ilk silinen kişinin evleneceği inancı vardır. Gelinle damadın ilk dansları, sonrasında herkesin oynaması ve en son gelinin çiçeği atma olayına gelinir. Düğündeki tüm bekârlar sıraya dizilir ve gelinin çiçeğini atması beklenir, bu olayda da çiçeği kapan kişinin evleneceği inancı bulunmaktadır. Takı takma merasimini de unutmamak gerekir ki bu düğünün en can alıcı noktasıdır. Herkesin herkese büyüklük ve gösteriş yapma kısmıdır. Altın takan herkesin bu çorbada tuzu bulunmaktadır.

 Yöreden yöreye değişen bazı düğün ritüeli vardır. Bunlar; düğün sırasında gelinle damadın başından buğday, bulgur, şeker dökmek. Geline içi şeker ve bozuk para dolu testiyi kırdırmak. Gelinin kucağına kız ya da erkek çocuğu oturtmak. Gelini bal sürülü eşikten atlatmak, beyaz güvercin uçuşturmak, nar kırdırmak gibi fazlaca değişen ritüeller bulunmaktadır. Bunların asıl amaçları ise gelin yani kadın üstünden yapılmakla berber evliliğin bereketli, sağlıklı, huzurlu, mutlu, sevgili, saygılı olunmasını amaçlamaktadır.

 Bu düğünlerin bir diğer özelliği de bekârların kendilerine eş seçmeleridir. Bunun yanında insanları bütünleştirme, yalnızlık hissinden kurtarma gibi durumlarda olduğundan düğün kavramı tüm dünya için önemlidir.

 Eee ne demişler, evlilikte keramet vardır. Bir yastıkta kocasınlar. Onlar ersin muradına biz çıkalım kerevetine.

 

Ben, Keyfim ve Kâhyası iyi okumalar dileriz.

Sü’rçülisan ettiysek affola.

09-03-2020
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir