Çıplak Ayak  - Beyza Sarımeşe (Edebiyat)

Çıplak Ayak - Beyza Sarımeşe (Edebiyat)

A+ A-

Hayallerin bir bir eritildiği yetişkinler dünyasında ayakları yere basmayan var mı? Yoksa herkes ayaklarını yüce toprak anaya yapıştırdı mı? Çıplaklık ne zamandır üstü kapanan, çevrenen bir şey oldu?                                                                                                                                                                          

Annelerimizin karnından çıktığımız an vücudumuza sarılan soğuk hastane beziyle başlar serüvenimiz. Çıplaklığın ilk kapanış perdesi. Bastırılış çığlıklarının yetişkinliğin kapısında kesildiği yerse son kapanış perdesidir. Ve işte büyülü geçit. Ayaklarınız artık çıplak değildir. Çimlere, kuma, toprağa basmak zorunda değilsiniz. Sorumluluk demirlikleri ayaklarınıza kilitlenir. Ay sonu alacağınız ikramiyenin doygunluğuyla vitrinlerle bakışmanız paralel ilerleyecektir. Aldıkça alacak, verdikçe vereceksiniz. Alım satım döngüsünde tüketmenin zevkini yüzeceksiniz. Fakat yüzdükçe yüzüleceksiniz. Çünkü soyunmanın acımasız bir bedeli vardır. Bu yüzden toplumun yıkılmaz kalıplarına uygun ağırlıklar giydirilir. Çıkacağınız yolculuğun konforunun sağlanması için.                                    

Dünyaya adım atmakla tek gidişlik bir bilet alırsınız. Zira, ölümün eşsiz seromonisi bile bu yolculuğu durduramaz. Oldukça gürültülü olan bu yolculuğu durdurmak çok zordur. Durdurmak istediğinizdeyse, küstah bakışlarla çevrelenir, yapmanız gerekenler sıralanır, almanız gereken evler arabalar kıyafetler hatırlatılır, yaşamak için kalmak vurgulanır. Oysaki ölüm son durak olarak bileğinizdeki demirleri gevşetmeye başlamıştır bile. Yolculuğu durdurduğunuzda, onca sesi kestirip oradan oraya savurduğunuzda ölmeden önce ölmeyi seçmişsinizdir. Biletinizi yırtabilir, o camdan atlayabilir, serin sularda hararetinizi giderebilir ve toprağa basabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey kendi gürültünüze sağır olmamayı seçmek. Oysaki ne de sessiz bir çınlamadır bu gürültü. Duyamayana birer cızırtı, hayalperestlik, parasızlık, aklı bir karış havada olma sendromu. Duyabilene ise girişimcilik, yaratıcılık, özgünlük ve ayakları yerden kesilme sendromu. Her iki türlü de sonucunda alkışlandığınız bir düzende, biletler neden elimize yapıştırılıyor? Bizi tutkulandıran, heyecanlandıran, kalbimizi iki saniyeliğine de olsa rutin hayattan çıkarıp havalandıran bir seçimden neden en başında uzaklaştırılıyoruz?  İnsanlığın yüce gizemlerinden biri de bu sorularda yatıyor olsa gerek. Ölesiye yaşamaktan korkuyoruz.                                                                                               

Başaramamak, onay görmemek, parasızlık, toplum baskısı derken bileklerimizdeki demirler hiç olmadığı kadar rahat, üstümüzdeki kıyafetler oturmuş ve diğer yolcular anlayışlı geliyor. Korkutulduğumuz bu yetişkinlik kapısına adımınızı atarken çıplak kalmayı unutmayın. Bırakın savrulsun demirler, atılsın o tehditkar bakışlar, ölçmeye çalışsınlar bedeninizi. Ayaklarınızı çıplak bırakın. Bırakın soyunsun. Evet, soyunmak. Kireçlenmiş, kabuk bağlamış, kokuşmuş kalıpları vücudunuzdan söküp atmak. Devasa boyuttaki sivri pençeli, kurnaz bakışlı olanını sökmeyi unutmayın.                                                                    

Ölesiye korkutulduğumuz bu dünyada, en büyük gürültünün içimizdeki o çınlama olduğu gerçeğini saklayandan.   

 


Kaynakça

görsel: pexels.com

21-08-2023
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir