Kırık Camlar Ayağımızı Keser Mi? - Buse Yılmaz  (Felsefe)

Kırık Camlar Ayağımızı Keser Mi? - Buse Yılmaz (Felsefe)

A+ A-

Merhaba sevgili okuyucu. Hayata dair öğrenilecek çok fazla şey var. Öğrenemediğimiz şeyler bizde kaygı, sessizlik ve yalnızlık yankısına sebep olabilir mi? Tüm alışkanlıkları rutin bir düzlem içinde yapmak gerçekten hayatın fıtratına uygun mudur? Farklı yollar sunma amacına sahip olmayan bu yazı tamamen öznel fikir ve deneyim içermektedir. Kendimi tanıma ve tanımlama aşamasında yürüdüğüm zeminin dayanıksız olmasından dolayı “Ben buyum.” “Böyle biriyim.” diyebilecek netliği henüz kazanamadım. Yaşadığımı hissettiğim zamanlar yazarım, daha fazlasında düşünürüm çoğu zaman da o anı gerçekten yaşamak için çaba gösteririm. Basitliğin içindeki harmonide küçük anlar toplamıyım. Ben ve an arasındaki doğal uyumdan ötürü ortaya çıkan bu yazı “yalnız değilsin” demenin süslü ve yer yer karamsar halidir.

Bazı anlar vardır. Önceki cümle kendi içinde tezatlık barındırıyor olabilir mi?  An dediğimiz şey hâlen var mıdır? O, bir anlığına vardı ama yaşandığı an geçmişte kalmalı. Onu anlamlı kılan yine deneyimleyenin ona yüklediği anlamdır. Demek ki gerçekten bazı anlar varmış. Yine de o an yaşandığı zaman boyunca an olmuyor. Öyle bir farkındalık düzeyini henüz geliştiremedik. Varlığın olduğu yerde yokluktan söz edilmez. Oysa varlık anlamıyla birlikte yokluğu da gerektirir. Yaşamın başladığı an ölümün de kaçınılmaz olması gibi. Bunları birbirine indirgenemeyen ve aynı anda var olamayan iki zıt kavram olarak öğrendik. Hayatımızı da buna göre şekillendiriyoruz. Biri olduğu için diğeri olmuyor değil. Tam tersi biri olduğu zaman diğeri de onunla birlikte aynı oluşumun içinde yer alıyor. Gecenin anlamını gündüzle, yaşamın anlamını da ölümle kavramak ofansif mizahın kendisidir diyebiliriz. Bunun karamsar bir düşünceye döndüğü bazı tecrübeler yaşadım. Bu ve benzeri tecrübeleri benim gibi pek çok insan yaşadı veya yaşayacak.  Bu anlam arayışını hayatın içine yerleştirdiğimiz zaman karşımıza yine kurgusal anlamda görmekten kaçındığımız gerçekleri selamlıyoruz. Günümüzde her şeyin hızla akması, herkesin her şeye fazlasıyla erişebilmesi durumunu lehimize kullanamıyoruz. Her konuda az ya da çok fikir sahibi olmak, merak edilene anında ulaşabilmek farklı kapılar açarken bazı kapıların mühürle kapanmasına neden olabiliyor. Örneğin bu yıllarda refah seviyesi yüksek, ruh sağlığı iyi bir toplum, gelecek için verimli çalışan süper nesil olması gerektiğine dair ciddi hayallerim vardı. Hayalin ütopikliği bugün beni de çok güldürüyor. Benim tasarımımda insanın kötü olma seçeneği yoktu. Kötülük bir seçimdi benim için. Çünkü bana göre şartlar ne olursa olsun insanın düşünebilmesi, onun iyiyi seçmesi için geçerli ve yeterliydi. Israrla kötülüğün neden seçildiğini anlamayı reddediyorum. Çünkü biliyorum ki benden bağımsız var olan bu gerçeklik şu an dünyanın üzerine çökmüş ve insanları kör etmiş durumda. Tek gözü gören ben miyim? Elbette değilim. Ama o kadar minik bir grubu temsil ediyorum ki sırf bana ayıp olmasın diye çevremde bir iki kişi toplamışım gibi bir görüntüm var. Milyarlarca yaşama şahitlik etmiş bu gezegende bizim fosiller kadar bile kalıntımız olmayacak gibi hissediyorum. Bu hislerin sebebi elbette içinde bulunduğumuz dönemin getirdiği karamsarlıktan kaynaklanıyor. Tek sebebi bu karamsarlık değilse de insanlığa dair umutlarımı bir mamut temsil ediyor gibi düşünebiliriz.

Hayat bugün duyarsızlığı raflarımıza yerleştirdi. Her gün o kadar çok fazla veri işliyoruz ki zihnimiz tam olarak neye nasıl tepki vereceğini kestiremeden başka gündemlerle karşı karşıya kalıyor. Bunun bir eleştiri olmasını ben de çok isterdim. Ancak eleştirinin amacı yapıcı olması, soruna çözüm üretmek ve olası çözümlere katkı sağlamaktır. Benim günümüz için üretebileceğim tüm çözümler duyarsızlığı da kapsayabilir. Öte yandan mizah kullanımının dozunu ayarlayabildiğim zaman bu eleştirinin de temellerini sağlamlaştırıp çözüm önerileri sunabileceğimi düşünüyorum.

Tüm bunları özetlemek için bazı düşünürken pek eğlendirmeyen sorularla devam edelim. Kendini bilmen hayatını anlamlı kılmak için yeterli gelir mi? Peki bugüne kadar bildiğin, öğrendiğin ve sana öğretilmiş her şeyin bir alternatifi olsa yine yerdeki camların ayağını kesmesini ister miydin?

Zemin kayboldukça, yeni zeminlere adım attıkça cam parçalarının şiddetini belirleyen (ironik görünse de değil) insanın kendisi oluyor. Bununla birlikte insan tüm olasılıklar içinde ayağını yere sağlam basmak istiyor. Sanırım insan isterse o cam parçası bile olabiliyor.

03-12-2024
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir