Alevli Ok - İsmail Mermer (Kanaat)

Alevli Ok - İsmail Mermer (Kanaat)

A+ A-

Eğitim ve Öğretim genel anlamda çoğu zaman beğenilmemiştir. Günümüzde yapılan uygulamalar, alınan kararlar, bu alanda geriye gidildiğine ve verilen diplomaların sorgulanmasına neden olmaya başlamıştır. Övünmemiz bu alanda, bu kadar atama yaptık veya şu kadar eğitim kurumu açtıktan öteye maalesef gidemiyor. Devlet/Özel ayrımı ilkokullara kadar sirayet etmiş durumda. Aileler evlatlarını en iyi şekilde eğitim alsınlar diye bu kurumlara para saçıyor.

…TİM VE ÖĞRETİM

Her aile çocuğunun iyi bir eğitim almasını ister. Toplumumuzda, evlatlarını okutmaya yönelik büyük bir atılım var. ‘’Aman! Okusun bizim gibi olmasın’’ sözü galiba toplumun halini özetler nitelikte. İş garantisi olan, masa başı, mümkünse devlet kurumlarında çalışması, yüksek maaşlı, GELECEĞİNİ KURTARMA gibi beklentiler var. Günümüz şartları fırsat eşitsizlikleriyle dolu olduğu için; bir Vali’nin çocuğuyla bir emekçinin çocuğu aynı sınıfta buluşmuyor. Refah düzeyi iyi olan ebeveynler özel eğitim kurumlarına evlatlarını gönderirken, imkânı olmayanlar da devlet okullarına göndererek, devletin verdiği artı etüt derslerini alabiliyor sadece. Eğitimin başlıca sorunu Devlet/Özel diye ayrılan kurumlarında. Eğitim ticaret haneye dönmüş durumda. Eşitsizlik burada başlıyor. Kalite sorunu, Fırsat sorunu, sınıfsal sorun ve bence en büyük derinlere sirayet eden Ulus sorunu. Buradan bir ULUS doğar mı?

Yeteneği, kabiliyeti, becerisi farklı olan çocukların keşfedilmesi bir yana dursun,  belirli kalıplara daha küçük yaşlarda sokmaya başlıyorlar. Baskı hatta şiddeti dahi görüyoruz, tanık oluyoruz. Şu an ki eğitimi üstün körü eleştirip, çocuklara GARANTİCİ bir kalıba sokmak için yarışıyor aileler. Örneğin; Sayısalı kötü olan bir çocuğa mı ek sayısal dersi verilir? Yoksa sayısalı iyi olan bir çocuğa mı? Kötü olan çocuğa ek ders verdiriyorlar. Yetenekleri ve kabiliyetleri sınırlandırılıyor, robot gibi davranılıyor. Çocuğu motive etmek için de en çok ne kullanılıyor? KIYAS, diğer çocuklar (Akraba,komşu,çevre). Gün gelecek hangi meslek dalında okuması gerektiği baskısını da yapacaklar, hedefi olan gence ket vuracaklar. Aileler evlatlarını elbette tanıyorlar ama keşfedemiyorlar. Genel duruma ayak uydurup, sistemin istediği YARIŞ ATI kıvamına gelmelerine maalesef eşlik ediyorlar. Sonuç olarak istenen veya beklenen gerçekleşmezse(İŞ GARANTİSİ OLAN MESLEK, İYİ MAAŞ, DEVLET KADROSU vb) olan evlatlarına oluyor. Beklenenler artık geçiliyor ve o acı gerçekle karşılaşıyorlar, hem aile hem genç İŞSİZLİK!

Acı gerçek sadece İşsizlik mi? Hayır. Ehliyet ve Liyakat sorunun kol gezdiği bir sistemde, gençler elinde diplomayla kapı kapı geziyorlar. Sistemin onları getirdiği bu noktaya isyan ediyorlar. Atamalardaki adalet sorunu, özel sektörün vahşi kapitalizmi, torpilcilik, adamcılık, bütün bu süreci sorgulatıyor ama sorgulanmakta da geç kalınıyor. Para basar gibi diploma basılan bu ülkede, emeğinle bir yerlere gelme olasılığı gitgide azalıyor. İşverenlerin acımasız istekleri karşılığında teklif edilen komik rakamlar, hayat pahalılığı, ‘’iş beğenmiyorlar’’ diye üstüne bir de dalga geçercesine oluşturulan algılarla karşı karşıya kalıyorlar. Robot gibi davranılan, eğitimini tamamlayan ve elinde sadece kâğıt parçası kalan bu ülkenin gençleri, mevcut durumu görünce midesi bulanıyor. Çareyi yurt dışına gitmekte arıyorlar. Şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekenlerin zamanı geldi de geçmiyor mu?

Atanmayı ya da özel sektörde iş bulmayı BAŞARI SAYAN bu ülkenin çocukları bunu hak etmiyor.  Üzerine Özgüven sorunu, Panik Atak, Anksiyete, Bipolar gibi daha birçok psikojik rahatsızlıkları yanında hediye olarak veren bu sistem, gençleri erken yaşta huzurlarını kaçıracak bir hale sokuyor. Hayat kaliteleri düştüğü gibi ne yapsa keyif alamayan bir nesil ortaya çıkıyor. İşte bu noktada ne diploma önemli, ne iş ne de para. Bir tek eğitim değil; Zincirleme olarak aile, çevre, çalışma sistemi, vs. Birbirlerine çanak tutarcasına işleyen bir ÇARK bu. Zincirlerden biri olan sınıfın içine gelin girelim biraz…

ÖĞRETİMCİLİK

Eğitim sistemimiz soru sormaya mı yönelik? Cevap vermeye mi yönelik? Bir aile, çocuğu okuldan gelince ‘’Bugün ne öğrendin?’’ demekle evladıyla ilgilenmiş olmuyor. Ödevlerini yapması halinde aksine evladına kötü örnek oluyor. İlgilenmeye iyi bir başlangıç yapmak isterseniz, evladınıza ‘’Bugün hocana ne sordun?’’ diyerek başlaya bilirsiniz. Soru sormak bir şeyi gösterir çünkü. 20-30 kişilik sınıfta bir hoca var, bir şeyler anlatıyor karşısındaki küçük topluluğa; ya ‘’ne anladınız?’’ diye soruyor, ya ‘’anlamadığınız yer var mı?’’ diye soruyor, ya da konuyla ilgili bir soru yazıp cevap parmaklarını görmek istiyor. Soru soran çocuk o an sadece bedenen değil, zihnen de orada olduğunun bir sinyalidir. Anlatılanı dinleyip, beyin süzgecinden geçirip, anlamadığı veya soru işareti kalan yeri sormak istemiştir. Yani kalabalığın içinden sıyrılıp, monoloğu bitirmiş, iletişimi başlatmıştır. Bu aynı zamanda özgüven de kazandırır. Soru sorma özgüveni küçük yaşta kazandırılması gerekir. Soru yeteneğini geliştiren çocuk artık soru değil ALEVLİ OKLAR atmaya başlar. Muhatabı kim olursa olsun eğer cevap verecek durumda değilse, oraya zımbalar. Hiç sağa sola bulaşmadan kendimden bir tane örnek vereyim:

Lise 3’e gidiyorum, günlerden 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersimiz var. Hoca 2-3 dakikayla Mehmet Akif Ersoy’u genel bilgilerle anlatıp geçti, kitaba uydu. Orada da bir paragraftan başka bir şey yoktu. Sınıf sessiz, hoca yoklama kâğıdına bakarken, ben duramadım parmağımı kaldırdım, görmedi seslendim:

-Hocam! Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyetin kurucu kadrolarıyla fikri olarak ters düştüğünü, bu sebeple kırgın bir şekilde Mısır’a gittiğini duydum, bu konuyu biraz açar mısınız?

-Açamam. ( ‘’konuyu biraz açar mısınız?’’dan önceki iddia, soru sorulan muhatabı tarafından kabul gördü bu cevapla. Yanlış veya eksikse karşılığını vermeli, ortaya bir şey koymalıydı.)

-Neden?

-Konumuz bu değil. Müfredatta böyle bir konu da yok. Sen duyduklarını boşver. (İkinci kabul, çünkü müfredat)

-Bugün 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü, konumuz başka ne olacak hocam?(Sınıf gülüyor, önemli bir kişi anılıyor ama detay verilmiyor.)

- Tamam, sen biliyorsun galiba çık tahtaya anlat.(üçüncü kabul, artı tuzak)

-Hoca sizsiniz, ben sizin ağzınızdan duymak istiyorum, ayrıca bir şey bilmiyorum sadece merak ettim?(Ters tuzak-İade)

- Yeter! Kapat o zaman konuyu.(Kaçma)

Korkuyor musunuz?(Köşeye sıkıştırma, zımbalama diyorum benJ) dedikten sonra kendimi disiplin kurulunun karşısında buldum. Ceza yedim. Sadece soru sordum. Burada kurucu iradeye bir saygısızlık yok, öyle bir derdim de yoktu. Hoca bunu anlatmak istemedi ama ben ALEVLİ OK attığımı, olağan anlatının dışına çıkmasına zorladığımı biliyordum en başından beri. Hoca beni bir daha dersine almadı. Bense çok rahat verdim imtihanlarımı. Burada yanlış anlaşılmasın kurucu iradeye karşı bir fikriyatta değilim, sadece merak işte. Bunu birçok kez yaptım farklı konularda ama karşılığı hep cezaydı.

SORUN(?) Yoksa Sorun Yok!

Sorunun altında yatan merak, sorgulama, şüphe, irdeleme, muhakeme, tespit yapma, akıl yürütme bu gibi kavramlar, yani kısaca; DÜŞÜNMEK ve ÖĞRENME DÜRTÜSÜ çok kıymetlidir. Bizim eğitim sistemimizin en büyük eksikleri olarak görüyorum. Kişinin öğrenim durumu veya yaşı kaç olursa olsun; yeni bilgilere açık olması, zihnini tazelemesi bununla beraber kendini geliştirmesi elzemdir. Küçük yaşlarda çocuklara bu donanımları kazandırmak çok önemli. Kişinin; ben de varım diyebilmesi, özgüven kazanması, fikri olması, özgün olması, farklı bir bakış açışı koyabilmesi, olaylar arası bağ kurabilmesi,  iletişim kurabilmesi, kendini açıklaya bilmesi, mesleğinde kendini geliştirebilmesi saymakla bitmeyecek kadar faydası vardır.  Bilimin de ALEVLİ OKU soru sormaktır, temelinde MERAK ve ŞÜPHE yatar. Soru sorar, gözlem ve deney yaparak belirli bir disiplin içinde inceler. Hayatın bizatihi kendisi de soru işaretleriyle doludur, insanlık anlam aramaya, cevaplarını bulmaya çalışmaktadır. O yüzden sorusu olanın hep bir dahası, ilerisi vardır. Yeter ki olsun…

Monolog, sorulana cevap ver, denileni yap, ses çıkarma, dersine çalış, dakikayla yarış gibi kavramlar bizim eğitim sistemimizin bence büyük sorunlarıdır. Robot gibi davranılan çocukların İNSAN olduğunu hatırlamanızı tavsiye ediyorum.

DİP NOT: O yüzden işi soru sormak olan birçok gazeteci, ALEVLİ OK attığı için ya da fikrini dile getirdiği için işsiz kalmıştır veya dört duvar arasına atılmıştır. Ne çalıştığı kurum arkasında durabilmiş ne de toplum sahip çıkabilmiş. İşini yapamaz hale gelmiştir. Yasama, Yürütme ve Yargıdan sonra DÖRDÜNCÜ güç olarak gelen Medya ve Basın korkunç haldedir, maalesef.

 

ÇÜNKÜ SORU SORMAK SANATTIR ARKADAŞIM… YAYI GER VE HEDEFE FIRLAT!

 

18-05-2022
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir