Bir Gözyaşı Hikâyesi    'Gökçe Kızıldemir'

Bir Gözyaşı Hikâyesi 'Gökçe Kızıldemir'

A+ A-

"Ölüm bizim için tozlu yol olur.

Dumanlı dumanlı oy bizim eller.

Oturup ağlasam delidir derler."

          Mahzuni Şerif

 

Evet, kabul ediyorum! Bu yazıyı yazmak için epeyce kendimden kaçtım. Kendimle yüzleşmekten, hatta belki de "ölüm" denen illeti kabullenmek istemediğim için kaçtım. İtiraf ediyorum. Ama olmadı. Duyguların içinde yüzerken  engel olamadım kalemin parmağımla mekik dokumasına. Şimdi hepsini bir bir bırakıyorum gökyüzüne. Bir bulutun peşine takılıp gitsin diyar diyar.

 

Karanlığın içinde kalmış bir akşamdayım. Yağmur damlaların sesi, gökyüzüne melodi seçildi. Ne gelirse dilime, gelmişine/geçmişine sövüyorum yine. Ah, canım kalemim! Hüzünlü zamanlarda neden sustun ki!? Gözyaşlarımda parçalanmış çocukluğum, içimin sokağından nasıl da mutsuz mutsuz geçiyor! Gel buraya, sana sarılmak istiyorum! Kirpiğim de tökezledi yanağımdan düşerken. Kaygım var artık göğün maviliğine!

 

Biliyorsunuz ki COVID-19 belası ile karşı karşıyayız. Zor bir süreçten geçiyor insanlık. Ve bu süreçte çok kaybettik a dostlar, çok kaybettik! Kalbimizdeki çiçekler soldu tek tek. Bir elvedaya sığdırdık gözyaşlarımızı. Yanaklarımıza döküldü anılar. Yıllanmış bir ağacın dallarına astık hepsini toplayıp. Çok kaybettik a dostlar, çok kaybettik! Dudaklarda kurudu türküler dumanlı dumanlı.

 

Canım teyzeciğim, şu an henüz doğmamış duygularıma hapsediyorum seni. Biraz sonra olacaklardan ben sorumlu değilim, haberin olsun!

 

Sabahları sessizce bir ses: "Hadi kalk, ilaç içeceğim. Beraber kahvaltı yapalım. Sonra yine uyursun." Kalkardım tabii ki, kalkmaz olur muyum? Sen kaldırıyorsun.  Hem de kahvaltı hazır. Hiç "hayır" demem! Elimi, yüzümü bile yıkamadan yanında alırdım yeni günün soluğunu. Çayları koyup ilişirdim yanındaki boş sandalyeye. Günü yarılardık bir kahvaltı sohbetinde.

 

Tek başına yaşıyorsun diye sana eşlik ederdim. Günlerce beraber kalırdık. Çok sevinirdin, çocuklar gibi şen olurdun. Bazen ailemi, evimi özleyip evime dönmek istediğim zamanlarda, beraber gelirdik. Kendi evimde misafirmişim gibi akşam tekrar seninle dönerdim evine. Hiç yalnız bırakmazdım.  "Aklımda kalacağına, yanımda kal."

 

Odamdaki ikinci yatak senin içindi. Tertemiz çarşaf ve yastık senin yatmanı beklerdi. Bir şey itiraf edeyim mi? Çok horlardın yahu! Ben de kulaklık takar müzik dinlerdim uyuyana kadar.

 

Ne güzel öğütler verirdin bana. Hatalarımı düzeltmem için yol gösterirdin bana. "Kızım, ders çalış ve bu illet KPSS'yi kazan. Bak, ben yıllarca bir işte çalıştım. Şimdi keyfini çıkartıyorum. Sen de benim yaşıma gelince rahat olacaksın. Ama önce azimli ol!" diye. Yaptım teyzeciğim bak, senin dediğin gibi artık ders çalışıyorum ben. Hele bir de emeklilik yaşıma gelince seni çok daha iyi anlayacağım.

 

En çok neyi severdin biliyor musun? 50-60 yıl önce yaşadığın olayları anlatmayı. Hiç susmadan oradan buradan anlatmayı severdin. "Türkiye Tarihi" de dinlerdim. Öylesine heyecanlı anlatırdın ki, bazen koltuktan hiç üşenmeden kalkıp sanki sahnedeymiş gibi canlandırdın bazı hikâyeleri. Gülerdim, çok gülerdim. Ben de heyecanlanırdım seninle beraber.

 

Geceleri takma dişini çıkartıp bana, iyi geceler, demeye gelirdin. Sahiden iyi gecelerim olurdu. Mislerce uyurdum.

 

Teyzeciğim Hatırlıyor musun? Bir gün çığlık sesimle uyanıp gelmiştin. Sonrasında hiç susmayan kahkahalarımız... Balkonuna kedi tırmanmıştı. Ve gözümü açtığımda kediyle karşı karşıya gelmiştim. Zavallı kedi, benim bağrışlarımdan sonra geldiği gibi kaçmıştı hemen. O gece senin yatağını paylaşmıştık. Tabii, sen yine horlamıştın. Ben yine zor uyumuştum.  :)

 

Hep güldük mü? Hayır! Ağladığımız çok zamanlar oldu. Özellikle geçmişini anlatırken, koca 72 yılını, inci gibi dökülürdü yaşlar gözlerinden. Seni öyle görünce ben de başlardım ağlamaya. Koca yürekli teyzem, ne güzel de yaşamışsın her şeyi dolu dolu!

Geçen senelerde, senin Almanya’ya geri döneceğin zaman, Türkiye’deki son gününde sana misafir olmuştuk annemle. Beraber vakit geçirdikten sonra ben, terasa çıkıp yağan yağmuru izledim. Çıktım da. Kulaklığımın karışmış kablolarını çözüp telefonda karşıma çıkan ilk türküyü açmıştım. "Cem Adrian / Dumanlı Dumanlı". İzmir, çok soğuktu. Yağan yağmura hapsolmuş gökyüzünü öyle sis kaplamıştı ki, güzelim manzaranın sadece bir kısmını görebiliyordum. Telefonumun kamerasını açıp gökyüzünün o halini çekmek istedim. Ve "son kez" diye bir başlık açıp o anki türkü ile sosyal medyada paylaştım. Nereden bilebilirdim sahiden "son kez" olacağını! Ah teyzeciğim, hayatın sana çok borcu var! Beklemediğimiz bir anda hastalığa yenik düştün: COVID-19!

Sabahları beni kahvaltıya çağıran yok artık. Masada çaylar soğudu. Peynirler, zeytinler birbirine alaylı bakıyor. Odamdaki yatak, senin kokunu arıyor. Yastığın, çarşafın hala seni bekliyor. Belki bir gün dönersin diye, o yatakta yatmıyorum, kimseyi de yatırmıyorum. En son sen yatmıştın. Her kedi gördüğümde kahkahaların kulağımı incitiyor. Ve sesini arıyorum içimdeki çocukla. Seni yazmakla bitiremeyeceğim koca 27 yılım var. Ahh, bir dili olsa da konuşsa yüreğim!

 

Benden bu kadar. Bir daha geleceğim seni satırlarımda yaşatmak için. Sen hep aynı yaşta olacaksın ama. Seneler sonra senin yaşına gelince oturup karşılıklı sohbet edip soğuyan çaylarımızı tazeleriz. Ha bu arada... Söz, bana anlattığın tarihi bilgileri, ilerde öğrencilerime anlatacağım.  "Benim bir teyzem var/dı." ...

               "En fazla bir yıl sürer

                    yirminci asırlarda ölüm acısı."

                  

                       N. Hikmet RAN

15-01-2021
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir