Siyahi İnsanın Beyaz Ruh İle İmtihanı  - Zeynep Şen (Sosyolog)

Siyahi İnsanın Beyaz Ruh İle İmtihanı - Zeynep Şen (Sosyolog)

A+ A-

Frantz Fanon’un, ilk kitabı olan Siyah Deri, Beyaz Maske’de şöyle yazıyordu: “İndirgenemez biçimde kendi zamanıma aidim.” Burada bahsedilen  zaman,  sömürgecilik karşıtı olan mücadeleler dönemi.

Frantz Fanon, henüz Fransız sömürgesi olan Martinik’te 1925 yılında doğdu.

Gençliğinin verdiği büyük bir heyecanla kimliğini bile sormaya gerek görmeden, içine; niye burada savaşıyorum, diye bir kuşku düşmeden Fransız kuvvetlerine katılır. Amacı “anavatanı” bildiği Fransa’yı Naziler’e karşı savunmaktır.

Çünkü onlara medeniyeti gösteren beyaz adamlardır, öyle öğretildi.  Bu yadırganacak bir konu değil aslında,  Fanon’un yetiştiği, büyüdüğü ortam ve zaman dilimine bakıldığında, “beyazların siyahlara bir şeyler ‘lütfettiği’ ve bu lütfedilenlere karşılık siyahlarında bunun karşılığını vermesi gerektiği” gibi absürd  bir algı ile karşılaşılır. Savaştan sonra Fransa’ya yerleşir. Bir taraftan yazarlık yaparken diğer yandan da Lyon’da tıp ve psikiyatri eğitimi alır.

 İlk kitabı olan “Siyah Deri Beyaz Maske”yi ise psikiyatri bölümünde asistanken yazmış ve bu  kitabıyla ırkçılığı tartışmaya açmıştır. “Radyomu açtığımda, zencilerin Amerika’da linç edildiğini duyuyorum” diye yazar. “Anlaşılan birileri bize yalan söylemiş. Meğer Hitler ölmemiş!” diye ekler Fanon.

Yazarın deyimiyle bu kitap “Beyaz bir dünyaya gelen bir siyahın deneyimledikleri”ni içerir. Beyazların hakim olduğu bir dünyada siyah bir bedenin yaşamıdır bu deneyimlerden kastı. Çünkü beyaz kültürlerinin içselleştirilmesiyle ortaya çıkan zenci düşmanlığı Martinikli siyahi aileler üzerinde de hakim olarak görülür. Bu durum siyahi insanın beyaz olma, beyaz insana bahşedileni yaşama isteğiyle ortaya çıkmıştır.

 

                       

“Siyah Deri Beyaz Maske” adlı kitabımızda da ele alınan konu yabancılaşmanın verdiği kültür karmaşası üzerinden sömürgecilik ve sömürge halklarının üzerindeki kültürel, psikolojik yapı karmaşasıdır. Sömürge halktan kastı ise siyah insandır. Aslında bir psikiyatr olan yazarımız siyah insanın üzerindeki kültürel şiddeti, siyah insanın düşüncelerinin yapılanmasında ya da somutlanmasında oynadığı rol üzerinden inceliyor. Bu yüzden de siyah insanın dünyasında görülen karmaşık yapıya yol açan çarpık fikirlerin yine siyah insanın problemlerine yönelerek psikanalitik bir şekilde çözüleceğini savunuyor. Psikanalitik çözümden kastedilen ise siyah insanın beyaz insanın hayatında sömürge biçiminde yer alması ile insani duyguları harekete geçiren bir aksiyon ortaya çıkıyor. Daha net bir şekilde açıklarsak siyah insan bir kere sömürge durumuna geldikten sonra tekrar eskisi gibi olamaz. Bu durum sömürge durumuna geçen tüm halklar için geçerlidir. Çünkü sömürge, özgürlüğü zapt edilmiş demektir. Bir halka, ulusa, millete bağımlı hale gelmektir. Onun kölesi olmaktır. Bir başka milletin kültürü altına hapsedilmektir. Hegel, Marx, Sartre gibi düşünürlerin ele aldığı ‘köle-efendi’ diyalektiği gibidir bu konu. Avrupalı devletlerin toprak hırsı ile ortaya çıkan emek hırsızlığı, milyonlarca insanın köleleştirilmesi, şiddetin ortaya çıkması ile sonuçlanıyor. Frantz Fanon’da Avrupa’nın bu hırsını ikiye ayrılmış bir dünya ve bu dünyanın insanlarını da birbirinden farklı türde olanlar şeklinde açıklar: efendiler-köleler, sömürgeleştirilenler-sömürgeleştirenler, burjuva-proletarya/işçi gibi. Zamanla toprakların işgal edilmesiyle büyüyen hırsında etkisiyle bu durum insani ruhların da işgali ile devam eder. Hegel, bu durumun çözümüne insanın önce kendi bilincini tanıması ve daha sonra da tanıdığı kendi bilincini diğer insanların tanımasını sağlaması ile ulaşılacağını düşünür. Eğer ki burada tanınma durumunda bir engellenme ile karşılanırsa çatışma, dediğimiz mücadele arzusu ortaya çıkar. Burada karşısındakini tanıma ihtiyacı duymayan, efendi; kendini tanıtma ihtiyacı duyan fakat muhattabı olan kişi tarafından da tanınmayan köledir. Efendi tanıma arzusu ile yaklaşmaz. Onun için karşısındaki herhangi biridir ve sadece efendisinin ihtiyaçlarını giderme yolunda bir araçtır. Aslında burada köle durumuna düşen halkla; öteki durumuna düşmüş, efendi olarak görülen kesimin dayattıklarını benimsemiş ya da benimsemek durumunda kalmış olandır. Onların tanınma arzusu da burada başlar. Tanınma arzusu, öteki dediğimiz halkların değerlerinin onaylanması, bütün insanların temelde birer toplumsal varlık olduğunun kabul edilmesidir. Birinin öz değerinin, insanlığının, kimliğinin, varlığının kabul edilmesidir. Ancak hem başkası hem de kendi bu varlığını tanıyacaktır ki tamamen bir varlık, gerçekten yani ruhen ve bedenen insan olsun.                                    

Frantz Fanon Siyah Deri Beyaz Maske adlı kitabında  “Zenci ve Hegel” başlığı altında Hegel’in efendi-köle diyalektiğini günümüz beyazlar ve siyahların ilişkisi üzerinden anlatıyor. Fanon için kölelik tecrübeleri önemlidir. Çünkü işkenceden geçirilen, kişilikleri/karakterleri dağıtılmış insanları Cezayir’de bizzat gördü. Çalıştığı hastanenin bodrum katına tedaviye getirilen insanlara şahit oldu. Dahası ilk müdahalesini yapan doktorun, bir başka doktor tarafından psikolog terapisi ile tedavi edildiği bir ortama şahit oldu. Doktorların gördükleri karşısında zihinlerinde oluşan etkiyi silmek, durdurmak içindi terapiler. Kendini kurban edilmiş o insanlarla özdeşleştirdi. Sebebi ise kendi de bir köle torunu olmasıydı ve ülkesi hala sömürgecilerin elindedir. Ezilenler onun için aile sıfatındadır. Bu yüzden de karşılıklı olarak birbirini tanımanın insan hayatı ve ilişkisi için önemli olduğunu belirtir. Karşılıklı olarak birbirini tanıma olmazsa bir kimlik, özdeğer, saygınlık ortaya çıkmaz. Bu imkandan mahrum bırakılanlar da nesne olarak kalır. Frantz Fanon bu durumu beyaz adamın kendisini tanrı ilan ederek kurmuş olduğu üstünlük kargaşası ile açıklar. Siyah insan da bu durumda beyaz insan gibi olma duygusu ile kapıldığı karmaşanın içinde boğuşur. Frantz Fanon’a  göre  siyah insanın tutsaklığı ‘sürekli avcı olmayı düşleyen bir av’ yani köleye hükmeden efendi olmayı düşlemesinden kaynaklanıyordu. Şöyle yazıyor bunu açıklarken:

“Şimdi efendilerinin oturduğu posta mı kurulacak kölelikten kurtulan zenci? Yılda bir kere salonda dans etmelerine izin verilen uşaklar gibi, tutunacak şeyler arıyor kendine, öyle mi? Hayır, kölelikten kurtulmakla efendi olunmaz. Kölelerin olmadığı yerde, efendi de yoktur çünkü.”

 Buradaki yabancılaşma olgusu iki tarafta da farklı biçimlerde görülüyor. Siyah insandaki yabancılaşma kolektif bilince yerleşerek ekonomik ve sosyal olarak aşağılık duygusunun içselleştirilmesi ile yaşar.  Bir bakıma bu durum tenselleştirme dediğimiz bireyin ten rengi ile özdeşleştirme durumudur. Asıl sorun da bu zaten. Siyah insan beyaza boyanmak yani öteki olmaktan kurtulmak istiyor.

Fanon, “siyah adam kötülüğün simgesidir.” Beyazlar için siyahlar her türlü aşağılığı simgeler: “İşkenceci siyahtır, Şeytan siyahtır, gölgeden dem vurulur, ister bedensel isterse ahlaki olsun, birisi kirliyse siyahtır. Eğer hepsini biraraya getirseydik siyah adamı günahla bir tutan ifadelerin ne kadar da çok olduğunu görmek bizi hayrete düşürürdü. İster simgesel isterse somut anlamıyla olsun, Avrupa’da siyah adam karakterin kötü tarafına karşılık gelir. Bu anlaşılmadıkça ‘siyah sorunu’nu anlamak da mümkün olmayacaktır.”

Frantz Fanon’un söylemek istediği en düşük değerlerin sahibi, orijinali Zenciler tarafından temsil edilir. Arketip dediğimiz bir kavram vardır. Bir şeyin orijinalidir. Onun  suya yansıması, gölgesi ise prototiptir. Bir insanın suya bakması ile gördüğü şey kendi gölgesidir. Bu gölge, yansıma prototiptir. Yansımanın orijinali yani varolan beden de arketiptir. İnsan aslında o suya baktığında iki şey görür; hem kendini (arketip) hem de yansımasını (prototip). Siyah insanın içine düştüğü bu durumdan kurtulması da aslında kendi içindeki karmaşayı, savaşı bitirmesi ile mümkündür. Varlığını kendi bedenini ve rengini severek kabul etmeli.                                                                                                 

“Bu andan itibaren artık onun bir beyaz olmak için, sanki mümkünmüş gibi çırpınıp durması, bir tür hiyerarşi içinde gördüğü renk sıralamasının en üst basamağına varmak için mantık dışı çabalara girişmesi anlaşılmayacak bir şey değildir.”

Köle-efendi diyalektiğinde olduğu gibi kültürün ırksallaştırılmasından da sorumlu olan sömürgeci devletler; beyazların kültürünü öteki halkın kültürü karşısına çıkarmaktan hiç vazgeçmedi. Siyah insanın vereceği mücadele bu kültür mücadelesidir,  renk mücadelesi değil.

 

                       

Frantz Fanon bu kitabındaki tezini, yabancılaşma kavramsallaştırması ile dil ve cinsiyet üzerinden ele alıp açıklarken bunun psikolojik sorunlarına da değinmiştir. Dil konusunda sömürücüsü konumunda olan uygarlığın, devletin kültürünü yani dilini benimseme isteğindedir. Fransızca öğreniyor ve Fransız kültürüne hâkim oluyor. Eve döndüğünde ise yarı Fransız oluyor. Yarı Fransız olması ise altından kalkamadığı aşağılık hissi ile utanma duygusudur. Ne tam bir siyah ne de tam bir beyaz… Arada kalmanın verdiği bunalımdadır. Beyaz bir insan ise bu durumu kabul edemediği için karşılaştığı zenci/siyahi insan ile kaba, argo bir dille konuşur ve karşısındaki siyahi kişiden de aynı şekilde cevap bekler. Fakat beklediğini bulamayınca hırslanır. Bu durumun toplumda açtığı sorun büyüktür.

Cinsiyet üzerinden bakıldığında ise beyaz erkeğin siyah bir kadına bakışı ve siyahi bir erkeğin beyaz bir kadına bakışı ile genel olarak bakıldığında her iki tarafında zihinlerinde oluşturduğu imgenin psikolojik açıdan sorun oluşturmaması önemlidir.

Sonuç olarak bakıldığında siyahi vatandaşlar; bir yandan toprağını sömürmek isteyenler ve onlarla girdiği kültür çatışması ile  bir yandan  da siyah ve beyaz beden arasındaki ikilik üzerinden girdikleri yabancılaşmayı yaşıyorlar.

Frantz Fanon için siyahi vatandaşın ne kadar kültürlü olduğu, renginin ne olduğu, ne kadar zeki olduğu önemli değildir. Önemli olan yaratılan siyah- beyaz ikilemidir. Bu ikilemde birinin diğerinden üstün tutulmasıdır.

Ve son olarak da  özellikle son bölüme baktığımızda, Frantz Fanon’a göre zencinin kurtuluşu “insanı insana kul yapmak isteyen eğilimlerin” son bulmasıyla olacaktır. Yani insanlık kendi kültürünü fark edip, benliğini olduğu gibi kabul edip, bir başka bedeni kendi üzerinde yaşatmaktan vazgeçtiğinde ve  geçmişi geçmişte bırakıp şimdiyi ve geleceği kurtarmayı amaçladığı  zaman “siyahi insan” kurtulacaktır. Yazımızı Kemal Sayar’ın sözüyle kapatalım: “önemli olan ondan ne zaman kaçıp kurtulacağımız değil, inandığımız fikirler için elimizden gelenin azamisini yapıp yapmadığımızdır... Eğer en başta bir amacın hizmetkârı değilsek, halkın, adalet ve özgürlüğün sevdalısı değilsek, yeryüzünde bir hiçiz demektir.”                                               


Kaynakça

KAYNAKÇA -Yarım Yüzyıl Sonra Fanon’u Yeniden Okumak https://bianet.org/bianet/kultur/38070-yarim-yuzyil-sonra-fanonu-yeniden-okumak - Sömürgeciliğin karşısında psikiyatrist: Frantz Fanon (KEMAL SAYAR) http://www.karakalem.net/pfFormat.asp?article=2590 - Sartre, J. Paul, Yeryüzünün Lanetlileri için yazdığı önsöz Sayar, Kemal, Kültür ve Ruh Sağlığı, Metis Yayınları -Fanon, Frantz, Siyah Deri Beyaz Maske, çeviren: Cahit Koytaç, Versus Kitap, İstanbul, 2016, s.5. -Fanon, Frantz, age, s.175. -Fanon, Frantz, age,. s.6. -Fanon, Frantz, Siyah Deri Beyaz Maske, s. 186. -Fanon, Frantz, Yeryüzünün Lanetlileri, Versus Yayınları, İstanbul 2016 -Fanon, Frantz Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi, Pınar Yayıncılık, 2009 -GENÇ Sayı 62/Kasım 2011 Yusuf Temizcan http://gencdergisi.com/1927-frantz-fanon.html Bumin, Tülin, Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Praksis Felsefesi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016. Hegel, George W. F. Tarihte Akıl, Kabalcı Yayınları FOTOĞRAFLAR https://unsplash.com/photos/UJcHaGUJyqs https://www.pexels.com/photo/ancient-armor-black-and-white-chivalry-208674/ KAPAK FOTOĞRAFI https://www.pexels.com/photo/greyscale-photo-of-masks-on-a-stick-669319

07-04-2020
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir