Medyanın

Medyanın "Toplumsal Vicdan" Hâli - Yasemin Keleş (Sosyolog)

A+ A-

“…Fakir bir ailenin fakir bir çocuğuysanız din sizin için birçok şey demektir. Bir rahibin dikkatini çekerseniz ise bu önemli bir şeydir. İlahi kitabını getirmenizi istediğinde veya çöpleri çıkarmanızı istediğinde kendinizi özel hissedersiniz. Tıpkı Tanrı’nın yardım istemesi gibidir…”

P. Saviano

Goffman benliğin, insan hayatını tepeden tırnağa denetleyen hapishaneler, psikiyatri hastaneleri gibi bütüncül kurumlarda nasıl kepaze edildiğini çözümlemiştir. Her kurum üyelerinin çıkarlarından ve zamanlarından bir parça ele geçirir. Dinin baskın olduğu dönemleri göz önüne aldığımızda bu kurumların içine dini temsil eden cami, kilise gibi kurumların girdiğini de söyleyebiliriz. Çünkü kilisenin hizmet verdiği dönemde para karşılığı gördüğümüz çok fazla hizmet vardı, rüşvetler de bunlara dahil. Son iki yazımda bahsettiğim üzere medyanın iktidar temelli oluşumu ve davranış şekli özellikle günümüzde daha çok etkisini göstermekte. Tabi bu işin bir de diğer tarafı var. Medya kurumlarının saklanmak istenen olayları, suçları gün yüzüne çıkarmadaki başarısını da biliyoruz kuşkusuz. İşte tam bu açıdan bugün “Spotlight” filmini inceleyeceğiz.

 

 

Filmin girişinde 1976 Boston’undayız. Bir polis merkezinde, taciz iddiasıyla sorguya alınan bir Peder için avukat şikayetçi aileyle konuşup pederin uzaklaştırılacağını ve bunu basına yansıtmamalarını istiyor. Kilisenin saygın bir kurum olmasından ötürü bu saygınlığın sarsılmaması adına sessiz kalınması için özel bir çaba sarf edildiğini görüyoruz. Ayrıca polis merkezindeki polislerinde bunu sorgulaması ve anlamaya çalışma dikkat çeken diğer bir nokta.

“Doğru tarafta mı olacaksın yoksa herkes gibi aynı türküyü mü söyleyeceksin?”

M. Rezendes

Bu kısa bölümden sonra 2001 yılında bir gazetenin ajansında buluyoruz kendimizi. Gazetenin manşet haberlerini yapan bir ekip olan “Spotlight” yeni atanan genel yayın yönetmeni Marty Baron ile 30 yıla aşkın sürdüğü söylenen taciz olaylarının araştırılması için bütün dikkatlerini bu olaya yönlendiriyor. Yapılacak olan bu çalışmanın Katolik Kilisesi’ni karşılarına almak anlamına geldiğini bilen editör ilk başta karşı çıksa da ekip, daha sonra daha derinlemesine bir araştırma yapmaya karar verir. Gazetenin yazarlarından Eileen McNamara’nın 30 yıldan beri 6 farklı cemaatte çocukların taciz edildiğine dair yazdığı bir köşe yazısının mevcut oluşu aynı zamanda mağdurların avukatı Garabedian’ın gazetenin olayı 15 yıl önce öğrendiğini fakat konuyla ilgili bir şey yapmadıklarını söylemesi üzerine görmezden geldiğimiz ufak detayların aslında ne kadar büyük etkilere sahip olduğunu gösteriyor bize. Bütün film boyunca karakterlerin gerçekle adım adım yüzleşmesini ve yaşadıkları empatinin onları objektif davranmaktan zaman zaman uzaklaştırdığını görüyoruz. Yaşadığımız toplumda komşumuzun belki akrabalarımızın bu vb. durumlar içinde olabileceği ihtimalini düşününce adalet ve güven kavramları tekrar sorgulanabiliyor ne yazık ki.

Öncelikle vakaya ait daha önceki verilerin incelendiğini ve tanıklarla röportajlar yapıldığını görüyoruz. İlk etapta insanların bu durumdan bahsetmek istememesi inkâr, kaçınma, güvensizlik, çok fazla duygu değişimi ve toplumsal dışlanmışlığın izlerini görüyoruz. Bu davayla ilgili şikayetler çok uzun bir süre sonra ortaya çıkıyor çünkü burada toplum tarafından dışlanma ihtimali olan bireylerden onların yaşadıkları olayları belki kendileri bile geride bırakamamışken, başkalarına bunu anlatmalarını bekliyoruz. Gofmann’ın damgalama kuramıyla ilişkilendirebileceğimiz bu örnek aslında toplumsal baskının bireyde kaybetmek ya da kazanmak arasındaki ince çizgiyi görmek adına önemli.

 

Araştırma süreci boyunca kilisenin her anlamda gazeteyi baskı altına almak istediğini de net bir şekilde görebiliyoruz. Konuyla ilgili kaynakların halka açık olmasına rağmen gizlenmesi ve gösterilmemesi ayrıca kilise adına çalışan avukatların da hukuka aykırı davranarak şikayetleri rüşvet karşılığı karatması film boyunca adalet anlayışımızı ona olan bakışımızı sorgulatıyor. Taciz yaşayan çoğu çocuğun olumsuz ekonomik şartlarda yaşaması, mahalle kültürüyle büyümeleri bu tür olayları duyurmamak için baskılayan bir neden oluyor. Çünkü geçmişinde böyle bir olay yaşadığı öğrenilirse bireyin mevcut düzeni değişecek ve toplumsal ilişkilerinde belki de kopmalar meydana gelecek. Bir damgalanma söz konusu olacak. Ayrıca mahkemenin din adamlarına verdiği cezalar o kadar değersiz ki şikayetçi olanların kendi çabalarıyla mücadele etmeleri sonucu belli bir yasa gereği en fazla 20 bin dolar para cezasıyla davanın sonuçlandığını görüyoruz. Spotlight’da güzel olan şey hazırlanan davaya bakan hâkimin Kilisenin baskısına boyun eğmeden karar vermesiydi. Gerekli ceza verildi ve gazetenin ulaşabildiği bütün rahipler için soruşturma başlatıldı.

Bundan yaklaşık bir ay önce Fransa’da daha önce açıklanan bir rapor üzerine 70 yılda yaklaşık 216 bin çocuğun Katolik Kilise’sinde cinsel istismara uğradığının açığa çıkmasından sonra Fransız din adamları Hristiyanlar için bir hac yeri olan Lourdes’da bir araya gelerek ağlayan bir çocuğun başını temsil eden heykelin fotoğrafının açılışına katıldı. Yapılan törende Fransa Psikopos Konferansı sözcüsü “Lourdes’daki bu noktayı şiddet, drama ve saldırılara görsel bir tanık olarak işaretlemek istiyoruz.” İfadelerini kullandı.

Zamanın geçmesi ya da bu tür suçların üstünün örtülmesi bir şeyleri değiştirmiyor ne yazık ki. Bugün demokrasinin, adaletin gelişen imkanlarla birlikte daha iyiye gitmesini beklerken toplumun yozlaşarak tacizlerin, şiddet haberlerinin daha fazla yaşanıyor olması korkutucu ayrıca çaresiz hissettiriyor bizleri. Aile yapısının sarsılması ve insan ilişkilerinin bir anomiye sürüklenmesi gelecek nesillerin hayatını da riske atıyor. Her geçen gün artan intihar vakaları, genç nüfustaki psikolojik sorunların ileri boyutlara ulaşması, üstüne bir de en çok güvenebileceğimiz insanlardan, devletin ideolojik aygıtlarından biri olan dini kurumlardan bu şekil baskılar görmek kurumlara olan inancımızı sarstığı gibi Goffman’ın görüşünü de desteklemektedir.

Biliyoruz ki araştırmacı gazeteciliğin en önemli görevlerinden biri de gerekli sorgulamayı yaparak medyaya olan güveni arttırmaktır. Filmde işlenen bir suçun 30 yıl boyunca gizlenmesi ve basın yardımıyla bu durumun ortaya çıkarılması medyanın toplumu destekleme ve gücünü ortaya koymasını bize net bir şekilde göstermektedir. Ayrıca yeni gelen editörün Yahudi olması da Katolik topluma dışardan bakmasını ve objektif bir yön çizmesini sağlamıştır. Sonuç olarak diyebiliriz ki medya asli görevini yerine getirdiği süreçte her zaman toplumun vicdanı ve sağduyulu gözü olmuştur. Fakat günümüzde yeni bir medya ekseninin oluştuğu aşikardır. Bu yüzden daha önce belirttiğim gibi gerçekliğin sorgulanması daha zor bir hal aldı ve insanların inanacakları bir özgür irade ortamı kalmadı.

 


Kaynakça

https://tr.pinterest.com/pin/95771929555496307/ https://tr.pinterest.com/pin/541769030179052261/ https://tr.pinterest.com/pin/349943833525068290/

16-12-2021
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir