Dijital Benlik - Dilay Kaya (Sosyolog)

Dijital Benlik - Dilay Kaya (Sosyolog)

A+ A-

Gelişen çağ ve teknoloji ile birlikte sosyal medya platformları bugün hepimizin  uğrak yeri oldu. Birçoğumuz uyanır uyanmaz yüzümüzü yıkamadan, gece uykuya dalmadan önce telefonlarımızı elimize alıp etkileşimlerimizi kontrol ediyoruz. Gün içinde yaptığımız şeyleri, duygu ve düşüncelerimizi paylaşıyor; gündemi takip ediyoruz, insanlarla iletişim kuruyoruz. Bazen sosyal medya üzerinde geçirdiğimiz zaman dilimi o kadar fazlalaşıyor ki işlerimizi aksatabiliyoruz. Gündelik hayatımızda gün geçtikçe daha fazla yer edinen  yaşlı, genç, çocuk fark etmeksizin içinde olduğumuz bu dijital ortamlara karşı bağımlı hale geldik. Kitle iletişim araçlarına kolay bir şekilde ulaşabiliyor olmamız, mobil cihaz ediniminin artması da, sosyal medyada geçirdiğimiz sürede artış görülmesini sağladı.

       Gündelik hayatımızın da gerekliliği haline gelmiş bu dijital ortamlarda biz nasıl bir benlik ortaya koyuyoruz? Benliğimizi ortaya koyarken ne gibi unsurlardan etkileniyoruz? Dijital kimliklerimiz haline gelen bu platformlarda benliğimizi kusursuz bir şekilde ortaya koymak istiyoruz. Beğenilmek, istediğimiz algıyı yaratabilmek, dikkat çekmek için paylaşımlarda bulunabiliyoruz. Toplum tarafından belirlenen ideal algısına göre kimlik oluşturuyoruz. Kim olduğumuzu sergilerken, içinde bulunduğumuz sosyal çevreyi, tüketim alışkanlıklarımızı, aile ve arkadaşlık ilişkilerimizi istediğimiz şekilde kurguya dökebiliyoruz. Sosyal medyayı seviyor olmamızın bir nedeni de bu aslında, bize olmak istediğimiz kişiyi yansıtma fırsatını vermesi. Sanal dünya üzerinde sayısız kimlik ortaya koyabiliyoruz. Ortaya koyduğumuz bu kimlikler ile kendi kişisel markamızı yaratıyoruz. Toplumun ideal algısını karşılayıp, hedef kitleden takdir gördüğümüz zaman doyum noktasına ulaşıyoruz.

        Goffman, gündelik hayattaki benlik sunumumuzu tiyatro sahnesine benzetir. Bizler, yansıtmak istediğimiz  rollerimizi tıpkı bir tiyatro sahnesindeki gibi ortaya koyarız. Sahne önünde, seyircilerimize kusursuz bir performans sergilemek isteriz. Performans öncesinde, hazırlık aşamasında  veya görülmesini istemediğimiz eylemleri sahne arkasında bırakırız. Performanslar bizim gündelik hayattaki eylemlerimiz, sosyal medya platformları ise sahnemizdir; tıpkı bir oyuncu gibi bizlerde çevremize göstermek istediğimiz kadarını gösteriyoruz. Kusursuz olanı yansıtmak isterken, paylaşmak istemediğimiz ya da olumsuz algı oluşmasını istemediğimiz şeyleri saklıyoruz. Tıpkı evdeki misafir salonunu özenli, derli toplu tutarken; arkada dağınık yatak odalarımızın da olduğu gibi. O dağınık odalar  bizim gerçek benliğimizin yansımaları, olmak istediklerimizse kusursuz salonlarımız.

       Arka planda bu gösteriden saklamış olduğumuz esas benliğimiz ve zevklerimiz hâkim. Peki, neden esas benliğimizi ortaya koyamıyoruz? Çünkü kusursuzluk halini ortaya koyarken bile dikkate almamız gereken toplumsal normlar vardır. Toplum tarafından beğenilmeme, dışlanma kaygısı yaşıyoruz belki de. Sosyal medyada beğenilmek ne kadar güçlü bir etki yaratıyorsa, olumsuz eleştiride o kadar etkin. Toplumsal düzende anomi oluşturacak davranışlarınız, kitleler tarafından etiketlenmenize neden olabilir. Yani ortaya koyduğumuz performans gibi karşıda oluşturduğumuz izlenim ve bu izlenim sonucu aldığımız tepkiler de bizim için çok önemlidir. Kendimizi bulunduğumuz ortam, hitap ettiğimiz kişilere göre şekillendirebiliriz. Bireyin öncelikli amacı beğeni toplamak ve onay almak olduğu için kimliğini toplumun onaylayacağı şekilde ortaya koyar.

     Aslında her şey gösteri kültürünün bir ürünüdür. Bizlerde bu modaya ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yaratmak istediğimiz kusursuzluğu paylaşımlarımız ile diğerlerine göstermek, göz önünde olmak, bilinmek istiyoruz. Durum güncellemeleri, fotoğraflar, gruplara üye olmak, bir konu hakkında yorum yapmak, kim olduğumuz, nasıl bir yaşam sürdüğümüz, nasıl bir çevrede yaşadığımız, beğenilerimiz, zevklerimiz, hayata karşı duruşumuz hakkında  ipuçlarını veren kimliklerimizi diğer kullanıcılara aktarmak istiyoruz. Gündelik hayatın kalıpları içine sıkışmış insanlara, yeniden kendini ifade etme imkânı verdi bu dijital ortam. Arzularımızın ve düşlerimizin rahat edebileceği; uzak, dokunulmaz olması da bize refah ortamını sunuyor. Bazen de diğer insanlardan ilham aldığımız, kendimizi bulduğumuz, sorguladığımız bir iç dünya olabiliyor. Bireylere sunulan bu kendi içeriğini üretme imkânı, onlara görünürlük kazandırma ve bu ağlar üzerinde kimliklerini oluşturma fırsatı sağladı.

        Sosyal medyaya bağımlı hale gelmemiz, bireylerin sosyalleşmek yerine bireyselliğe yönlendirilmesi, toplumda asosyalliğin oluşmasına neden oldu. Bireyler; kendi benliğini bulmaya çalışırken, toplumun bu süreçte kendisini kabul etmesi için  sosyal medyayı etkin kullanmaya özen gösterirler. Fakat süreç içerisinde yalnızlaştıklarının, sanal esasında sahtelikten oluşan bir dünyanın içinde olduklarının farkına varmazlar. Bir ortama girdiğimizde telefonlarımıza gömülüp sohbet edemeyişimiz, bilgisayar oyunları ve videolarla oyalanan çocuklarımızın sokaklarda koşuşturamayışı, önemli olayları anın içinde yaşayabilmek yerine kaydetme telaşımız bizi git gide yalnızlaştırıyor. Hepimiz bir diğerinin aynısı haline geliyoruz, insani duygularımızdan uzaklaşıp robotlaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz sürecin idealliğine ayak uydurmaya çalışıyoruz. Ama bu sırada esas önemli olan şeyi, yaşamayı unutuyoruz.


Kaynakça

https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/kalp-ve-sifir-neon-isikli-tabela-2694434/

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/172388

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/630648

26-01-2021
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir