Aramız Biraz Limoni - Ayşe Kılıç  (Türkçe Öğretmeni)

Aramız Biraz Limoni - Ayşe Kılıç (Türkçe Öğretmeni)

A+ A-

 Son günlerde hepimiz kendimize karşı bile oldukça limoniyiz. Yaşanan felaket sebebiyle tek yürek olmak, yaraları beraber sarmak hepimize gelen en iyi şeydi. İnsanlar beynin savaş ya da kaç tepkisiyle yardımları deprem bölgesine yağdırdı. Herkes elinden geldiğince büyük yüreklilikle yardımlarda bulundu. Bu süreci arkamıza yaslanıp düşününce hepimizin eminim şükrettiği birçok şey olmuştur. Ayrıca yapmaktan utandığımız da çok şey oldu. Sıcak yatakta uyanmak, sıcak evde oturmak ve hala yaşıyor olabilmek belki… Yaşananları yerinde görmeyen, medyadan takip edenler olarak da çok çaresiz hissettik ya da başka duygular içindeydik. İnsanlık olarak birçoğumuzun deneyimlemediği bir acıyla karşılaştık. O kadar çok acı var ki tabiri caizse hangisine yanacağımıza şaşırdık. İnsan olarak da zor dönemler yaşadık; tanımadığımız yüzlerce insanın acısıyla yandık. Allah bu memlekete bu acıyı unutturmasın.

 Ülke ve vatandaşlar olarak feleğin çemberinden geçirten bu acıyla birçok insan içine yöneldiğini gözlemliyorum. Ayrıca bu durum beni çok memnun ediyor. İçine dönen insan önce kendisiyle arasındaki o limoni tadın selasını okur. Kendisiyle ve içindeki çocukla barışık olan bireyin derdi sadece kendisidir ve iyi bir haber ki onu başka kimse ilgilendirmez. Hayattan hem zevk hem de tat alır. Bu hazzı almak için sık sık kendimizle zaman geçirme talimi yapmalıyız.  Günlük 5 dakikayla başlayan bu talimler tekamülde giden yolda bize bir pusula olacaktır. Bu içe dönüşlerle günün keşmekeşinden biraz sıyrılıp sadece etten bir beden olmadığımızı hatırlamak adına da güzel bir yoldur. Hayatımızdaki o limoni tadı veren zihnimizin içindeki o susmak bilmeyen huysuz, memnuniyetsiz ‘yaşlı’ değil mi ? -yazar buraya uygun başka sıfat bulamadı  –  Bu kendine çekilmelerle yapılan 5 dakikalık kendine kalmalar pratiği ilk zamanlarda fazla uzun gelecek ve o 5 dakika hiç bitmeyecek. Eğer aldığımız derin bir diyafram nefesinin aldığımız an o nefesin vücudumuzdan nasıl ve nerelerden geçtiğine odaklanırsak bu süreçte anda kalmamız kolaylaşacaktır. İlk başlarda elbette kimilerimize zor gelecektir. İkinci bir yöntem olmasa da hayatımızda bulunan, sokakta gördüğümüz en basit bir nesne yahut eşyanın oluşum aşamalarını, yaratılışındaki olağanüstülüğünü düşünmek de bıdı bıdıcı o yaşlı şişko zihni susturmakta faydalı olacaktır.  Kısa bir örnekle devam ederek ışık tutmak isterim konuya yabancı olanlar için. Her sabah geçtiğiniz fırından gelen sıcak ekmek, simit kokusunu düşünelim. Ekmeği satanı, yapanı; unu fırına taşıyanı, öğüteni; tek bir buğday tanesini toprakla buluşturan o eli ve tüm bu insanları ve yakınındakilerin duygularını anlamaya çalışalım sadece düşünerek. Hayatımızda yer alan birçok nesne için bunu yapmayı alışkanlık haline getirdiğimizde her şeye bakışımız ve şükranımız katlanarak artmaz mı sizce? Biz sıcak evimizdeyken bizim için buğdayı toprakla buluşturan o eli ve duygularını düşünelim ya da o kişi biz olsak ne hissederdik. Toprağa dokunduğumuzu, buğdayı toprakla kavuştururken yüz yıllık aşıkların kavuşmasının bizim sayemizde olduğu hissiyle yapsak bunu; yani hissederek, haz alarak yapsak nasıl olurdu?  Düşünelim mi? Bir diğer önerim daha var toprakla yıldızı barışmayanlar için … İş yerinizdeki masanız belki ahşaptır ya da evinizde mobilyalarınız kuvvetle muhtemel ahşaptır. Ahşabın o şekli alma yolcuğu da düşünülebilir. Ben genellikle bir canlı üzerinde gitmeyi seviyorum. Bir güvercin ve serçenin camımın önüne koyduğum buğdayları yerken yapıyorum bunu. Şunu fark ettim hemen söylüyorum. Ekmek ya da buğday içi ara ara kavga etseler de bazen biri diğerinin yemesini bekliyor ve yiyen hepsini yemek istemiyor. Kendine yetecek kadarını biliyor ve yedikten sonra uçuyor. Aç gözlü değiller sanki ya da yarın ne yiyeceği diye düşünmüyor. Anı yaşayabiliyor. Sadece kanatları ve keskin gözleri varken tam bir teslimiyette. Yarın aç kalmayacağını bilerek uçuyor, başka camların önüne… Amaçsız gelse de oradan oraya uçmaları elbette hikmeti vardır deyip tüylerindeki ilahi ve muntazam dizilişe bakıyorum. Her biri ayrı desende güvercinleri izlerken şunu söylüyorum: insan yapsa böyle güzel boyayamazdı; ayrı bir model olmuş gibi şeyleri söylerken buluyorum kendimi. Hayran hayran yaratılışını, aklını, fikrini, yeteneklerini düşünerek tevekkül zamanımı kapatıyorum. Bunu ilk başlarda öylesine yaptığım ama sonrasında İlahi’ ye hayranlığımın kat be kat arttığını, her şeyi daha değerli ve anlamlı geldiğini anladığım bir süreç oldu. Ben bunu bazen toplu taşıma araçlarındaki insanlar üzerinden de düşünüyorum. Yüzlerce insan yüzlerce karakter ve yüzlerce belki milyarlarca fenotip… İlahi düzene aşık olmamak elde değil. Bu ve benzeri şeyleri düşünmek, bunun pratiğini yapmak hayatla ve insanlarla hatta kendimizle olan o limoni tadın tatlanmasında güzel bir adımdır.

İnsanın bütün derdinin kendiyle olduğunu anlamam da içsel yolculuğuma başladığım pandemi zamanlarına denk geldi. Etrafımda olan biteni ve insanların duygularını, davranışlarını izlemeyi, neden o davranışta bulunduğu hakkında fikirlerimi kendi içimde - zihnimde- kırmızı halıda yürütürdüm  küçük yaşlardan beri o yüzden bu süreç bana oldukça iyi gelmişti. Kendini gerçekten tanımak, hayata gelme amacını merak edenler için de güzel bir yol kabuğuna çekilmek. Peki zor zamanlar geçirdiğimiz şu süreçte biraz kendimize dönmek iyi gelmez mi ne dersiniz? İçsel yolculuk sürecimde ki kendisi hala devam etmektedir; ben anladım tamamı olmayan bir yol diye düşünüyorum ama daha farkındalıklı yaşamak adına katman katman yırtılıp öze ulaşma hikayesi gibi. Sancı, zaman, büyüme hepsinin kombo olduğu bir sistemler bütünü bu hikaye.  Feleğin çemberinden baya geçmiş olan yazar şunları fark etti: İnsanlar olarak   ne kadar az şükrettiğimizi, hayatımızda yaşanan en ufak zorlanmalardaki şikayetlenmeleri tekamül sürecinde bize katkılarını görmezden geldiğimizi, sabırsız olduğumuzu, zamana bırakmanın zor ve tahammülü zor olduğunu ve daha birçok şeyi fark ettim. İnsanoğlu olarak şunu görmezden geldiğimizi de fark ettim ki özellikle Z kuşağında bunu daha çok gördüm bir büyük olarak içlerinde üniversite okuduğum için çok net söyleyebilirim ki zora gelmiyorlar. Her şey kolayca önlerine serilsin istiyorlar. Ne yazık ki hayat bu değil ya da bazılarına o kadar basit gelmiyor. Tabi ki herkesin tekamül yolculuğu farklı kimisi çok sancılıyken kimisi daha az; herkes hayattan bir şekilde dersini alıp çekiliyor. Önemli olan farkındalıklı yaşamak kendimizle olan limoni tadı düzeltmek ve tekamülü zor olabilir diye de insanlara fazla ilişmemek. Sus orucu yapmak. Senin kolay elde ettiğin başkasının sınavı olabilir unutmayalım. Ülkemizi derinden etkileyen bu felakette ölenler için Allah’tan rahmet kalan acılı canlarımıza da kolaylıkla yaralarını sağaltmalarını temenni ediyorum. Ne yazık ki onların tekamül yolcuğu zor oldu. Tekamül yolculuğunuz kolay olsun canlar.

 

28-03-2023
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir