yıldız  - Defne Atacanlı (Psikoloji - Öğrenci)

yıldız - Defne Atacanlı (Psikoloji - Öğrenci)

A+ A-

Gece göğüne sabitledim bakışlarımı. Kuzey yıldızını bulmaya çalıştım. Tam bir karanlığa sahip olmadığımızı biliyorum şimdi, ama annemin dediğine göre eskiden bir siyah çarşaf varmış. Çocukluğumu hayal meyal hatırladığımda eminim yıldızların varlığından, eminim en parlak olanının Kuzey’i gösterdiğinden, eminim, eminim kuzeyin varlığından. Ama çok emindim yıldızların şeker olup, uslu çocukların onları tattığından. Belki de hiçbir şey bilmiyorumdur. Hatırlıyorum, biliyorum alfabeyi, biliyorum yazmayı, ama yazım eciş bücüş. Bir kadın beni görüp söylemişti bunu, burnum eciş bücüşmüş. Esen rüzgâr biraz bile soğuk değil şimdi. Hangi yönden geliyor bilmiyorum. 11 yıl, belki 11 sokak. Hiç sokaklardan çıkmadım. Soluk gece çirkindi, nefesimi üflediğimde buhar kaplıyordu görüşümü, güzelliğe dair çok fazla düşüncem yoktu. Buralardan çok uzaklaşmadım. Ara sıra gördüğüm, güzel olduğunu bildiğim insanlarsa korkunçtu. Çok fazla sıfatları vardı, çok fazla düşünceleri, fazla özgürlükleri. Düşündükçe ağlamak geliyor içimden şimdi. Eminim, eminim, yanılıyorlar. Ama ben dinlenecek kimim ki? Emin olmayı hakkedecek kim? Hissetmiyorum, hissetmiyorum soğuğu. Gecenin karanlığı fazla değil. Yanımda yatan abimin saçları yerde benimkilerle karışıyor, annemin bedeni benimkine yaslanıyor, annem yorgun. Hissetmiyorum, hissetmiyorum acıyı. Üzülmeye hakkım olacak kadar özgür değilim. Ağlarsan kaybederiz, dediler hep; ağlarsam kaybederiz. Bilmiyorum kaybedecek neye sahibiz. Saat geç olmalı ve bedenim küçük; yorgun olmalıyım ve uykulu ve yarın için heyecanlı; bir yarına sahip değilim. Şimdi gece, saatse geç olmalı, abilerin amcaların kolunda gördüğüm kadranlardan bende hiç olmadı. Suyla ıslanmış sayfalar, yerden alıp okuduğum masallar, prensesler henüz kurtarılmadı. Eciş bücüş değildi onlar, şekerdendi. Hiç şekerim olmadı, bense ağlayıp tutturmadım; ruhum hep yaşlı.

Çocukken yıldızlar vardı, sonra ışıklar arttı, çocukken annemin yanında gidiyordum yan sokaklara, sonra çığlıklar arttı. Annem bıçaklar diyor onlara, onlarla yürüyemiyorum, abim gibi kalkıyorum ayağa, ama ben düşüyorum. Göbeğime saplanan milyonlarca şey var, annem karnın ya da miden diyor, bilmiyorum, bilmiyorum, aynı şey. Farklı kelimeler söylüyor ama farklı sesler acıyı azaltmıyor. Kalkamıyorum. O çok şey biliyor, bana gazeteler getiriyor, o da her şeyi yırtık sayfalardan öğrenmiş. Doğru biliyor, doğru biliyor, bilgisini sorgulamıyorum. Bütün gün gazetelerin arkasında saklanıyorum. Kötü adamlar geçebilirmiş yanımdan, öyle diyor. Ama bana kimse bakmıyor göz ucuyla bile, ecişliğimden olmalı, bücüşlüğümden olmalı.

Biliyorum alfabeyi, biliyorum yazmayı, sözcükleri tek tek ezberledim. Muhalefet, mesela, İzdiham, Övünç. Annemle abim gülümsüyor bana, seviyorlar. Onların hiç bilmiyorum dediğini duymadım. Hiç bilmedikleri bir soru sormadım. Babamı mesela, hiç.

Yıldızlar yok artık, anneme göre kirletmişler gökyüzünü, ışıklar artmış, o yüzdenmiş, abimse kötülük dedi. Kötülük her yerdeymiş, gökyüzümüzü pisletmiş. Kirletenlerin, kötü adamların kim olduğunu bilmiyorum. Abim hep kızgın. Bense hissetmiyorum, hissetmiyorum, gökyüzü sanırım onların. Ama ne olursa olsun, ismimi çalmışlar, ismimin geldiği şeyi göremiyorum, benim adım Yıldız.

Fazla özgürlermiş, özgürlükleri için yasaları varmış, her şeyin kuralı; yaşamak için, barınmak için, barış için. Değiller, değiller, yanılıyorlar. Onların da ayakkabıları parlatmadan önce pisti, akşam yine pis olacak, saklıyorlar. Yerimde biraz kımıldandım, parmaklarımla tüm güzel kelimeleri sayıp hatırlamaya çalıştım. Kehanet, Samimiyet, Öpücük. Onları çok uzun zaman önce çığlıklarımla birleştirmiştim. Acının öpücüğü, gecenin kehaneti, üzüntünün samimiyeti, böylece güzel olmuşlardı. Ben süslemeden önce acının parlak bir yanı yoktu, üstüne yazmadan önce çöpten çıkardığım bu gazetenin önemi. Aslında hep bildiğim tek şey buydu, yıllar içinde abartıyı yaşamak için abartılı olmanın şart olmadığını öğrendim. Heyecanı yaşamak için sirkte aslanları terbiye etmeye gerek yoktu. Ayağa kalkmadım ve 11 sokaktan fazlasını görmedim, bu gazeteyi yanlış basmamış olsalar yazacak boşluğum olmazdı; bana acımamış olsalar şimdi bitmeye yaklaşmış kalemim. Abartılmış bütün duygular gibi özgürlüğü de hissetmenin en kolay yolu savunmasız kalmaktı. Biliyorum çünkü ilk günden beri savunmasızım. Saklanmazsanız sizi aramazlardı. Eminim, eminim, fakat dinlenecek biri değilim. Eciş bücüşlüğümle hayatta kaldım.

Acı dalgası içimde yayılınca gözlerimi kapattım. Karanlık bu muydu acaba? Gözlerime bastırdığımda gördüğüm fişekler yıldızlar mıydı? Ama kayboluyorlardı. Ya yarın ya da sonraki gün, annem de kaybolacaktı. Üstümdeki karanlık soluktu, soluktu, sonra bulanık. Ağlayacaktım yanlışlıkla, hissetmiyorum, dedim, hissetmiyorum, hissetmiyorum. Ağlarsam kaybederiz. Ve ağladım da, ama gökyüzü çökmedi, dünya yanmadı, annem ölmedi. Ne hissedeceğime karar verecek özgürlüğe sahip değildim. Korumaya çalışıyordum kendimi, korumaya çalışıyordum bizi. Özgür değildim, ve özgür değillerdi. Ağladım, kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Ağladım, annemin söylediği gibi yıldızlar gökten kaybolduğunda benim olmuşlardıysa da gitmişlerdi şimdi. Pekalaydı, hatırlamıyordum zaten. Ama emindim. Ama emindim. Ben emin olmayı hakkedecek kimdim? Belki de hiçbir şey bilmiyorumdur.

 

 

03-07-2024
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir