Düşen Alçı - Beyza Sarımeşe (Edebiyat)

Düşen Alçı - Beyza Sarımeşe (Edebiyat)

A+ A-

Bugün hastanedeki ikinci günüm. Hastalığımın en şiddetli geçtiği gün olsa gerek. Baş ağrısına ek olarak tüm eklemlerimde de ağrı hissetmeye başladım. Gözlerimin tek renklendiği nokta hastane odasının tavanındaki düşen alçı. Hamile bir kadın figürü tüm alçıyı şekillendirmiş. Kadının boğazlı kazağı ve arkasındaki cüce yaratık hemen belli ediyor kendini. Başta hayal gördüğümü sanmıştım. Ama bu sabahtan beri gerçekliğin eşiğine oturtabiliyorum. Biliyorum, kendimden geçişimin, vücut ağrılarımın ve ruhsal sancılarımın en güzel bastırış senaryosu. Ama bu senaryoda bir basamak tutturabilmek güzel. Hastanenin dümdüz, rahatsız edici, alkol kokan sarımtırak beyaz yatağında akıp giden geçmiş ve gelecek şeridinde yol almak çok sıradan. Bir kerecik olsun damarlarımda işleyen serumla tavandaki kaba figürlerden bir oyun yaratmak istiyorum. 

Benim oyunumda o hamile kadının üzerinde kırmızı boğazlı bir kazak var. Ve saçları otuz metre kadar yukarıya kabararak uzanıyor. Arkasında boynunu eğmiş cüce de kadının en önemli yardımcısı olarak tüm isteklerine amade. Onların yaşadığı dünyada kadınlar hamile kaldıklarında yeryüzünde yaşayan en değerli varlık olarak görülüp bebekleri doğana kadar, özel olarak yetiştirilen cüceler tarafından bakılmaya başlanıyor. Ve cüceler bebekler doğduğunda; kabarık, uzun saçlı kadınların - çünkü o dünyada hamile kaldığında saçlar yukarıya doğru uzanıyor ve kabarıyor- bebekleri alınıyor ve yeryüzündeki göğe en yakın dağın - Gök Dağ’ının- en sivrili köşesine batırılıyorlar. Evet, yanlış duymadınız. Bebekler doğduğunda saçları o kadar güçlü ve kalın çıkıyor ki bağlanabiliyor dağın zirvesine. Anneler kabaran saçlarında bebeklerinin kokusunu almaya çalışırken gökteki bebeklerse en kutsal görevleri için annelerinin saçlarından besleniyorlar. İlk ve son defa bebeklerini gören anneler kutsal bilincin kabullenişiyle saçlarına özenle bakıyor, tanrıdan af diliyorlar. Çünkü onların dünyasında dünyanın sonuna o kadar yaklaşılmış ki gezegendeki tek kurtarıcının en masum zihinlerde yer alınabileceğine karar verilmiş. En güçlü, güzel, yakışıklı, zengin, yaşlı, tecrübeli, deneyimli, duyarlı her ne özellikte insan varsa kimse dünyayı eski haline bırakın çevirmeyi yaşanan olumsuzlukları bile durduramamışlar. Ve yeni doğan bebekler. Yeni nefes alan her bir can. İşte kurtuluşun son umut damlacıkları. Gelişen teknolojinin en son özellikleri kullanılarak en zirvedeki tepeye yerleştirilmiş bebekler. Dünyada yaşanan en ufak olumsuzluktan, travmalardan, zayıflıklardan ve güçlüklerden etkilenmemeleri için sağlanılmış en korunaklı alan. Her bir bebeğin eşit olarak yetiştiği, toplumsal yargıların kırıntısına batmamış taze canlar. Yaratıcılığın, üretkenliğin ve beyinlerine kodlanan yüksek bilinçle ve tabi ki tanrının kutsal öpücüğüyle kırmızılaşan yanaklarla dolu sağlıklı bebekler. Dinlerin henüz kutsallığını yitirmediği o yüzyılda inancın ve teknolojinin birleşerek insanlığın en büyük güç gösterisi bebeklerde şansını son kez deniyordu. Acaba bizim dünyamızda tek ve son bir şansımız kalsa kimde kullanırdık şansımızı?   

Hastanenin boş duvarlarında, insanların yorgun ve bıkkın gözlerinde, kedilerin ve köpeklerin cırlamasında, yemeklerin boğuk ve cıvık tadında bir dem arıyorum kaç gündür. Tekrar canlandığımda, şu odadan sağlıklı çıktığımda beni harekete geçirmeye iten tek bir neden. Ne cüceler yaratırız biliyorum. Ne bebekler dikerdik gökyüzüne biliyorum. Tanrı, geceleri gökyüzünde yıldızları birer birer dikerek muhteşem bir şölen kuruyorsa bizde bebeklerle kurardık buna eminim. Buna eminim de bizim o çok değerli insan yüreklerimiz peki? Bu kadar istekli mi yaşamaya? Üstü para dolu kocaman bir okyanusun içinde olsak dahi nefesimizin son zerresini tüketene kadar okyanusun en derinlere iner, başka bir delik arardık. Paranın sağladığı en güçlü deliğe oturtamazdık bedenimizi. Yağlanmış, sallanan göbeklerimiz bırakın deliğe otursun, koca okyanus deliğe sığmaya çalışırken her bir devrilişimizde sallanırdı. Belki de yaratılıştan, insanlığın ilk doğuşundan beri bir delik aramamış olsaydık kendimize, en dar delikte bile iri bedenler oturabilirdi. Paralar bir delik oluşturmaz, kabaran saçlarımıza birer toka olur, doğan bebeklerimiz geleceğin deliklerini güvenle doldurabilirdi. Böylece oyuklarımızı kapatmak için uğraşmaz, açılan kapanan deliklere bir umursamamazlık fiskesi fırlatır, dünyanın sonu ya da başlangıcında her ne koşulda veya olasılıkta geceleri huzurla uyurduk. Huzurun çalındığı en şehvetli kıyafetlerle, saatlerle, takıp takıştırdığım kolyelerimle en moda restorantta en pahalı tatlıyı yerken kapmamış mıydım bu hastalığı? İki gün sonra kalkacaktım bu yataktan biliyorum. Yine oturacaktım iş yerimdeki en rahat koltuğa. Ama huzurum çalınmıştı işte. Akıp giden paracıklarda huzuru arayan tek insan değilim, biliyorum.         

Niye başımı lavanta kokulu, yumuşacık tüylü, ipek yastığıma koyduğumda rüyalarımda kovalanıyordum? Ben o mor kapılı, altın yaldızlı kapıya ulaşmak için koştukça, altın kaplamalı dişleri olan baştan aşağı elmas döşeli elbiseli bir kadın uzun tırnaklarını saçlarıma doluyordu. O kapıyı bu sabah rüyamda aralayabildim. O iki saniyelik aralamada uzun, kumral saçlı ve ela gözlü küçük bir kız bana gülümsedi. Benim küçüklüğümdü. Tam o kapıdan adımımı atacakken ensemde, saç diplerimde keskin bir acı hissettim. Uzun, sivri tırnaklar etime oyuklarını açmıştı. Arkama döndüğümdeyse şehvetli kadının benim yaşlanmış halim olduğunu gördüm. Ensemden akan kanın sırtıma ilerlerken beni gıdıklamasıyla çığlığı basmam bir oldu. Ve uyandığımda hemşire hanım yeni doğan günle ilk serumu batırıyordu. Böyle bir rüyadan sonra şekillenen alçıda, gerçekliğin ucuz oyununda bir koltuk kapıp gösteriyi seyre dalmak ne kadar pahalıya patlayabilir ki? Şüphesiz bu sarımtırak, kokuşmuş, dümdüz yataktan kalktığımda ağrıyan sırtımı elimle ovuşturduğumda, kaybolan huzurum da uçup gidecekti. Çünkü kaybolmuş masumiyetlerimizin neşeli ve çılgın sesi; en lüks mekanlarda, en parlak taşlı kolyelerde, en sivri topuklu ayakkabılarda ve en modern kıyafetlerde hala yankılanıyor olacaktı.


Kaynakça

unsplash.com

14-07-2023
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir