Zamanın Öğretisi - Burcu Özcan (Tiyatro Sanatçısı)

Zamanın Öğretisi - Burcu Özcan (Tiyatro Sanatçısı)

A+ A-

Baktım dün, uzun uzun, o boylu boyunca yere uzanmış gövdesine. Kabukları hala nemli ve diri, her derin nefeste göğüs kafesindeki nefes gibi yükselen ve aşağı inen bir umut. Sağlam bir darbe yemiş tam belinin orta yerine, hayatının bam teline! Rağmen rağmen direnmiş toprağa. Sustum, onunla uzun uzun durdum ve sustum. Hayatımın en iyi gelen suskunluğuydu bu. İnsan bu gücün karşısında saygıyla durmaz da ne yapar?

Bir diğeri mesela... Onca ağaç arasından onun sıyrılması mucizesine şaştım kaldım. Evet, mucizeler var, inanması zor olsa da var. Evet, yapmak, üretmek, güzelleştirmek ve yaşamak emek istiyor. Oysa yıkmak, tüketmek ve ölmek sanki bir refleks kadar kısa...  Sonra düşünüyorum. Onlar yaşamayı tercih etmişlerse, rağmen tutunmuşlarsa yaşama, üstelik başka bir kaçışları da yok. Bizler neden tutunmuyoruz bu yaşam denilen dozu kaçmış şeye? En ufak sarsıntıda yerle bir olmak neden? Bunu hakkıyla diyebilmesi zaman alıyor insanın. İyileşmek zaman alıyor. Yaşamak zaman alıyor. Nefes almak, hatta yutkunmak hepsi zaman alıyor. Zaman almalarının şaşkınlığı ile yaşamaya çalışıyor insan. Aylarca boğazında bir düğümle gezmek nedir, tanışıyor onunla. Oysa yaşıyor, hayat devam ediyor ama düğüm de orada. Doktorlar baksa da bir şey bulamıyor mesela, çünkü yok bir şey.  Düğüm yüreğinde! Yüreğinde var olan düğümler taşlaşıyor, düğümler taş duvarlar örüyor insan kalbine. O düğüm; yutkunursam ağlarım düğümüymüş, dişlerimi sıkmazsam bir şeyleri yakıp yıkacağım düğümüymüş meğer. Böyle böyle kalbini düğümlüyormuş işte insan. Düğümlü bir kalple uzun süre yaşarken, onun bir düğüm olduğundan bile bir haber insan.

Kötüleri hissetmemek adına iyileri de hissedemez olurmuş insan. Taşlaşan düğümleri taşıyamıyormuş bir yerden sonra insan.

Kabulle başlıyormuş işte yeniden tutunmak denilen. Yeni bir hikâyeye başlıyormuş yaşam. Cengâver yeminlerin, sözlerin, ardından bakakalıyormuş yitene. Direnç bitiyor, kabul başlıyor ve o anda işte ne oluyorsa oluyormuş. Anlıyormuş ki insan, yenilgiler de insan içinmiş tıpkı zaferler gibi.

Başını usulca sallayıp, hiçbir şeyi boşuna yaşamadığını idrak ediyormuş insan. Her şeyin birbirine nasıl sıkıca bağlı olduğuna şaşıyormuş insan.

Ne zaman ki görünmez olurmuş ipekten bağlar, bir perde inermiş insanın gözüne o zaman. Çok uzun mesafeler var sanırmış, istekleri ve olması gerekenleri arasında. İstemediklerini çok istedikleri sanırmış. Bu düşünce içinde, her gün, telaşlı bir yalnızlıkla, bir taş daha koyar, uzaklaştırırmış kendinden hayatı ve umutlarını.

O bağları görmezmiş ya insan, işte o zaman; bir yanı med, bir yanı cezir, bir yanı alaca bir yanı karanlık, bir yanı cennet bir yanı cehennem olurmuş. Keşke bir yanı, iyi ki diğer yanı… Yalnız bir yanı, bir yanı kalabalık. Bir yanı var olurmuş insanın bir yanı yok. Varsayım olurmuş insan. Hiç olurmuş insan. Hiç olunca korkusuz olurmuş insan. Bu hikâye böyleymiş işte. Her hikâye gibi, kendi sonuna yazgılı, uzaktan ise meçhul.

Sessizlikler içinde saklıymış nice cevaplar. Susmalıymışsın ama özgürce yine! Kötü sesleri susturmayı bilmeliymişsin, bacaklarını titreteceğini bile bile o adımı atmalıymış insan, sıska bir tay gibi.

Ama en çok da sakince izlemeliymiş, dinlemeliymiş; zaman, hayat ne diyor sana, elinden tutup nereye götürüyor seni? Çok fikri dillendirmek yerine çok fikri hayata geçirmeliymiş insan.

Ne zaman ki kaygılarını, korkularını, onu yerden yere vuran, derinlerden yükselen o sesi duymazmış, işte yeniden tutunmaya başlarmış insan. İşte o zaman, yeniden görünür olurmuş ipekten bağlar.

Zamana, hayata havale edip, belki ahiret denilen- gerçekten varsa- ona bırakıp yola devam etmeliymiş. Elbet, zaman helalleşirmiş.

 


Kaynakça

https://pixabay.com/tr/photos/a%c4%9fa%c3%a7-sunrise-alacakaranl%c4%b1k-ku%c5%9flar-3358468/

03-05-2023
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir