Saklı Çocukluğumuz  - Burcu Özcan (Tiyatro Sanatçısı)

Saklı Çocukluğumuz - Burcu Özcan (Tiyatro Sanatçısı)

A+ A-

Ne olup ne bittiğini anlayamayacak kadar hızla devam ederken zaman, kafasını kabuğuna saklamış bir salyangoz gibiyim. Orada sinmiş bekliyorum. Neyi bekliyorum, neye doğru akıyor hayat bilmiyorum. Uzun, karanlık ve dar koridorlar bitmek bilmiyor, kapılar ya da pencereler var nefes alacak ama bulamıyorum.

Oysa ben belirlemiştim pencerelerin yerini. Kapılarım vardı, hiç açmamıştım ama var olduklarını biliyordum. Şimdi her yer zifiri karanlık. Öyle bir karanlık ki bu, varlıkları bilinmez oldu aydınlıkların. Hayat itiyor beni, arkamda bir el gibi, kayıtsız kalamıyorum ama dur da diyemiyorum ona. Çünkü koridorlar dar, soğuk ve karanlık. Kalmak istemiyorum o koridorlarda. Korkuyorum, sağıma soluma bile bakamıyorum, tek bir ışık bile görmeden yürüyorum. Bazen dursam hızla geriye doğru koşsam diyorum. Ama koridor bir zamansızlık abidesi gibi, geçmiş, gelecek ve şimdi iç içe sanki. Sonsuz bir oluşum, huzursuzluk ve soğuk. Yitirdiğimiz çocukluk.

 

Çoğumuz, zaman zaman, belki de sıklıkla hissediyoruz bunları değil mi? Bunlar sadece benim hislerim ve düşüncelerim değil biliyorum. Ortak acılarda birleştiğimiz gibi anlamsız iç sıkıntılarında da birleşiyoruz.

Zaten belirli olmayanları nasıl belirli kılacağını bilememenin telaşı bu.

Çocukluğumuzda çocukluğumuza sakladıklarımızdan hepsi. Kaçamıyoruz.

Korkuyoruz ya hep böyle devam ederse diye… Bu belki de insanın en büyük yanılgısı. En karanlık günlerde hep karanlıkta olacağı sanrısına kapılmak. O çocuğu karanlıktan kimse almamış çünkü. Kendi çıkmaya çalışırken de çok zorlanmış, çıkmış çıkmasına ama her duygusunu bastırmış, o saklı çocuk.

Sabahlar geçiriyoruz, geceler olmadan, geceler geçiriyoruz sabahlar olmadan. Ya da uyuyoruz günlerce. Belki de deli gibi koşuyoruz, çocukluğumuz yakalamasın paçamızdan diye. Hayatın öyle dışında hislerimiz oluyor ki, yönümüzü bulamıyoruz.

Sizin de, sanki hayata, sisli bir pencerenin perdesinden bakıyormuş gibi olduğunuz oluyor mu?

Belki de içimizdeki saklı çocuk biliyor bir yönün olmadığını, aramak da gerekmediğini.. Bu sebeple yön de aramıyoruz aslında; biliyoruz ama gidemiyormuşçasına. Gittiğimiz kapıların yüzümüze kapanacağını, içimizin buz tutacağını biliyoruz. İçimizdeki buzları kırmak için oradan oraya savruluyoruz sadece. Yitik buz parçaları kalıyor ardımızda, erimeye yazgılı.

Yine de buzları ısıtmak için sıcak tenler arıyoruz. Nice sıcak ten, dondurucu bir kütleye dönüşüyor sanki. Yalnız gözyaşımız veriyor o yitik ve saklı çocuğun huzurunu.

Pencerenin başında hayatımızın sisinin kalktığı bir sabah olmasını bekliyoruz. Bir saatten sonra ansızın beliriyor sabah. O vakit, bize gece oluyor zaman.

Gün bitiyor gece başlıyor. Ay güneşten kalanları tüketiyor, bizse günden kalanları, dünden yiten saklı çocukluğumuzu… Kendimize bile bir sürpriz, bir sır haline geliyoruz.

Hissediyoruz, bazıları için gidecekleri kapıyız. Tıklatıyorlar kapıyı sonsuz huzur bizde sananlar. Açmıyoruz kapıyı, pencereleri de kapatıyoruz sıkı sıkı. Perdeleri sonra... Anlasınlar huzur yok bu kapıda. Bu taraf kırgın, yıpranmış, karanlık, soğuk ve saklı.

Bu kapı açılınca, yüzlerine değecek olan ılık bir meltem değil çünkü. Kasırga, her şeyi kırıp geçirecek, unutulmuş çocukluğun kasırgası.

İşte bu yüzden sürüyoruz onu ​​,baskılıyoruz ki yakmasın canımızı, canlarını. Yitip gidenlerin küllerinde arıyoruz, kaybolan bir inci misali mutluluğu, onca kül arasında sır olmuş bir inci.

Bir tünel kazmak niyetimiz, kaçmak için, gitmek için. Korkuyoruz evin kapısını açmaktan ya da evin yok olmasından. Bu nedenledir derin derin kazışımız toprağı… Bu nedenlerdendir, ruhumuzun yorgunluğu. Yiten çocukluğumuzdur.

 


Kaynakça

https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/uzgun-cocugun-cizim-defterine-sarildigi-tek-renkli-fotograf-240174/

25-04-2024
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir