Ruhun Kökenleri - Animizm - Melikcan Çay (Arkeolog)

Ruhun Kökenleri - Animizm - Melikcan Çay (Arkeolog)

A+ A-

İnsan her vakitte insandır. İnsan olmanın vakti, devri olmaz. Devrin insanı kendine münhasır değildir. Devrin problemleri kendine hastır. Problemler ortadan kalktığında insanlık da ortadan kalkacaktır.

İnsan problem yaratandır. Önemli olan ilk inancın nasıl ortaya çıktığı değil, neden ortaya çıktığıdır. Çünkü büyük problemlerin ortaya çıkmaya başlaması bu sorunun cevabında barınır. Bilinmeyeni anlamlandırmak için ilk başvurulan şey zihindir. İlkel bir zihin ise boş bir araziye dünyalar doldurabilir. Ataları tam anlamıyla ölmez, bir “şey” ile onları korur, gözler, cezalandırır veya mükafatlandırır. Uyuduklarında uyumaz, farklı bir bilinçle seyahat ederler.

Kendi içlerinde yaşayan bir benlik daha vardır ve geceleri ormanlarda gezer, kendi maceraları vardır. Bazı maceralar diğerlerinden farklıdır. Kuş olur uçar, balık olur yüzer, yılan olur sürünür… İnsan mutlak gerçeğin peşinde koşan bir canlı değil, onunla mutlu ve uzun yaşayabileceği, nesillerine anlatacak hikâyeleri olan cevapları seçmiştir. Tarımla doğayı yenebileceğini sanan neslin çocukları daha uzun süre yaşamıştır. Gerçek kontrol edilemez. Kontrol edilemeyen her şeyin yerine insancıl bir fikir, teknoloji veya uzantı gelir. Yeterince hızlı koşamazsak tekerlek, uzağa seslenemezsek telefon, düşman çok yaklaşırsa barut, anlamsızlıkta kaybolmamak içinse ruhları, zeus’u, merkür’ü, ra’yı, kukulkan’ı icat ederiz.

Hayatta kalmak için evrimleşen beynimiz bilişsel devrim yaşadı. Soyut düşünme becerisi bizi hayatta tutsa da bazılarımız onunla hayatta kalamadı. Zaten eskilerin intihar edenin arkasından “inançsızlıktan oluyor” demesi beni hep düşündürmüştür. Evet, gerçekten de bazen inançsızlıktan oluyor. Kimimiz için zihin yalnızca hapishaneden ibarettir. Bu büyük bir problemdir. Bu problemi yaşayan da yaratan da insandır. İlk dönemlerde anlam verilemeyen her kıtlık, hastalık, deprem, sel, devasa okyanuslar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar… hepimizi bugüne getirmiştir.

Peki ya bilim bu işe ne diyor?

İhtiyaçlar, karşılanması halinde tatmin duygusu yaratır ve ihtiyacın karşılandığı nesneye karşı duygusal bağlar oluşturmamıza sebep olur. Zihin, o nesneyi algıladığında bazı hormonlar salgılayabilir, onu ele geçirme dürtüsünü uyandırabilir. Buna en temel örnek, temel ihtiyaçlardır. Bildiğimiz kadarıyla suyu sevmeyen canlı yoktur. Suya hiçbir şekilde ihtiyacımızın olmadığı bir dünyada yaşasaydık bu tatsız şeyi kim severdi ki?

İlkel insanların zihinlerine girmeye çabaladığımızda, temel ihtiyaçlardan birinin de doğada gerçekleşen olaylara karşı “anlam verme çabası” olduğu görülebilir. Doğal afetler veya mucizevi olaylar, ölüm, uyku/rüya gibi ardında birçok soru işareti bırakan durumlar zamanla karmaşık ritüelleri oluşturmuş olabilir.

Ritüel Nedir?

Ritüel sözcüğü Latince’deki "ritus" sözcüğünden gelir ve belirli sebeplerle tekrarlanan, simgesel anlamlar taşıyan, toplumda geleneksel olarak uygulanan kutsallaştırılmış nesne ya da kavram karşısında neler yapılması gerektiğini gösteren toplumsal alışkanlıklar, sözler, adetler ve davranışlar anlamına gelir. Kimi ritüeller büyük emek gerektirir ve buna insan dışında hiçbir canlı bu denli çaba ve zaman harcamaz. Ritüeller kendi içinde farklı dallara ayrılsa da inançların ve kültürlerin oluşmasında bize önemli ipuçları verir.

“Şempanzelerin grup içindeki bağlılığını vücut temizliği belirler. Fakat bu oldukça zaman alır ve her bireyin etkileşime geçeceği kişi sayısını sınırlar. İnsanlar konuşmaya başladıklarında grup içindeki bağlılık her bireyle oldukça hızlı etkileşimlerle korunabilir ve doğal olarak daha fazla kişiyle etkileşim kurmamıza olanak sağlar.” Konuşabilmenin evrimi önemlidir, insanlar konuşmaya başladıkça, mekanlarla ve nesnelerle sembolik iletişimler oluşturdukça sahip oldukları grup büyüklüğü, organize hareket etme güdüsüyle paralel olarak artar, daha kalabalık gruplar oluşur. Hayatta kalmak için alet yapmaktan daha önemli iki şey bu sayede keşfedilir; birlikte hareket etme ve ileri dönük planlama. Zaten insan zihni temelde 3 bölümden oluşur; beynin arka kısmı/sürüngen beynidir ve üç boyutlu ortamda nerede olduğumuzu anlama, şekil tanıma gibi işlevleri vardır. Beynin orta kısmı/maymun beyni/limbik beyin, sosyal hiyerarşileri kavramada yardımcı olur. Beynin ön kısmı olan prefrontal korteks ise geleceğin simülasyonlarının yapıldığı bir zaman makinesini andırır. İnsan beyninin evrimi, arkadan öne doğru gelişmiştir. “Zeki” olmamızın en büyük nedeni de beynin ön kısmının var olabilmesidir. Kültür, burada filizlenmeye başlar. İnsan türleri arasında da bu iki kavram, soylarını aktarmada büyük avantajlar sağlar. Birlikte hareket eden toplum kendi gözleriyle gördükleri dünyayı, tecrübeleri, bilgileri sonraki kuşağa aktarmayı istemişlerdir. Dünyayı algılama biçimlerini ve hayallerini aktarma biçimlerine bizler "ritüel" adını veriyoruz.

"Ritüel” veya geniş anlamda “kültürel” eylem, kendimizi bir şekilde içinde bulunduğumuz ve anlaşılması zor varoluşumuzu kabul edilebilir bir anlam düzenine büründürerek geleceğe dair bir ümit besleyebilme çabasıdır.” Çiğdem Atakuman

Animizm (Ruhçuluk) ile Başlayan Yolculuk

Animizm, ruhla ilgili kavramlar kuramı olarak bilinir. Geçmişte ve günümüzde halen yaşamakta olan bazı ilkel halklar tarafından hayatı anlamlandırma aracı olarak kullanılmıştır. Bu görüşe göre ruh, canlı ve cansız her şeye sirayet edebilmektedir. Bir inanç sistemidir ve katı kuralları yoktur. Birçok topluluk sahip olduğu kültüre ve çevreye göre ritüellerini şekillendirebilir, hepsi birbirinden farklı olabilir. Bazı araştırmacılar Homo sapiens tarafından oluşturulmuş ilk inanç sisteminin Animizm olduğunu iddia etse de bununla ilgili bilimsel kanıt yoktur.

İlkel bir zihinde bu fikrin şekillenmesinin ilginç bir öyküsü vardır. Durkeim’e göre animizmin ortaya çıkmasının en büyük iki etkeni ölüm ve uykudur. İnsan, uyuduğunda gördüğü şeyi somutlaştırmıştır. Eğer rüyasında başka bir yere seyahat ediyorsa şu an uyuyan bedeninin dışında bir başka benliğinin de var olduğunu, gördüğü rüyanın içindeki benliğinin de gerçekten oraya gittiğine inanmıştır. Bu deneyimlerin sıkça tekrarlanması, ikincil bir benlik fikrini yaratmış ve buna “ruh” denilmiştir. Freud, animizmden bahsederken “Bu ruh, bulundukları yerden çıkıp başka varlıklara geçebilir, birtakım görünmez etkinliklerde bulunabilir ve bir dereceye kadar bulundukları bedenlerden bağımsızdırlar” demiştir. Bu nedenle animizm inancına sahip bir birey için ölüm, uzun süreli uyku olarak görülmeye başlanmıştır. Çünkü ruh veya rüyada görülen ikincil benlik, ölüm anında o bedeni terk edebilir ve farklı bir nesneye/bedene nüfuz ederek varlığını sürdürebilir.

Böylece doğadaki her nesne bir varoluş amacı taşır. Ağaçlar, hayvanlar, nehirler, ırmaklar… kısaca doğadaki her şey eski bir ruha ait olabilir ve hatta bazen bu ölen bir akrabanın ruhunu taşıyabilir. Bu fikir, ilkel zihinlerde olmuş olan ve olacak olan neredeyse her şeyi cevaplamaya yetebilir.

İşler Nasıl Sarpa Sardı?

Başta da söylediğimiz gibi insan, problem yaratandır. Bu problemler sayesinde kendini

geliştirmiştir ve her problem uzun/kısa bir dönemi kapsar, bitirir veya başlatır. Animizmde ise problem, madalyonun öteki yüzünde ortaya çıkmıştır.

Trajedi tabiidir. Doğada çok kez, birçok canlı tarafından hissedilir. Fil, köpek, hipopotam gibi primat olmayan canlılarda dahi ölülerine karşı yas tutulduğu görülmüştür. İşler insanlar için ters gitmeye ve trajedi animist topluluğa sirayet ettiğinde, bunu açıklamanın yolu yine bu ilkel inanç sistemiyle olmuştur. Birileri ruhları kızdırmıştır. Onları yatıştırmak, yine eski mutlu günlere dönebilmek için bir şeyler yapmak gerekmektedir. Doğaya hizmet etmesi ve müteşekkir olma duygusuyla dualar, hediyeler, danslar kısacası yerine getirilmesi gereken, bazen belli kurallar çerçevesinde uygulanması gereken eylemler doğar. Bunlara da bugün ritüel adını veriyoruz.

Bir diğer anlamda insan, hayatı anlamak için kurduğu soyutsal düzlemde sıkışıp kalmıştır. Farkında olmadan, ihtiyaçların ve eylemlerin şekillendirdiği bir problem ortaya çıkarmıştır. Kendisine en uygun olanı buluncaya dek bir problemi çözer ve yenisini icat eder. Bu döngü, günümüzde de devam etmektedir ancak artık problemlerimiz çok daha karmaşık ve girifttir.

“Her ilerleme, başlangıçta göründüğünün ancak yarı büyüklüğündedir. Ama sorarım size, insanlar ellerine geçirdikleri bir şeyi ne zaman içinden çıkılmaz, ne zaman eciş bücüş duruma sokmamıştır?” Johannes Nestroy

İlkel Zihinler İçin Şans Kavramı ve Mistik Deneyimler

Tarihöncesindeki en eski insanlar için yaşanılan her şey mistik bir deneyime dönüşebilmektedir. Gerçekleşen hiçbir şey rastlantısal olamaz, daima altında yatan nedenler vardır. “Mistik deneyim” özünde, doğaüstü bir varlıkla bağlantı kurmak anlamına gelir ve aslında şans kavramı da bunun başka bir görünümü halindedir. Bugün eğer eski bir avcı- toplayıcı ile karşılaşıp ona kendi dilinde yaşadığı şeyin “talihsizlik” olduğunu söyleyebilseydik muhtemelen hiçbir şey anlamazdı. İster yüksek bir uçurumdan düşmüş ister vahşi bir hayvan tarafından saldırıya uğramış olsun, kişinin başına gelen şey “böyle bir olayı yaşamaya mahkûm edilmiş olmasıdır”. Yaptığı bir şeyden ötürü cezalandırılmıştır. Yaşadığı olayı kimin, neden yaptığını veya bunu hak edecek ne yaptığını düşünür, af diler, hediyeler sunar…

Bu algılama biçimi uzun yıllar boyunca insanın kaderini etkileyerek devam etmiştir. Tarihin geç dönemlerinde dahi askeri başarısızlıklar, kentlerde çıkan salgın hastalıklar, doğal afetler vs. insanın doğaüstü güçler tarafından cezalandırıldığı şeklinde yorumlanmıştır.

Etnolojik bir çalışmada ilkel yerlilerle yaşayan bir grup bilim insanı, “kaza” sözcüğünün yerli dilinde ne anlama geldiğini sormuş ve “ngozi” cevabını almıştır. Aslında Ngozi sözcüğünün tam karşılığı, “kötülük yapmak amacıyla gönderilen ruh veya güç” anlamına gelmektedir.

Talihsiz bir durumun ilkel zihinde uyandırdığı düşünceyi bu örnek iyi özetlemektedir.

1930’larda kaydedilmiş bir etnografik yazıda Tabi adlı bir Kanak yerlisinin başından geçen bir olay anlatılıyor. Aktarılana göre Tabi, eşiyle beraber tekneyle ava çıkıyor. Av sırasında köpek balığı saldırıyor ve hayvan sudan fırlayıp teknenin üstüne düşüyor. Düşerken teknenin bordasına dişlerini geçiriyor ve bir türlü kurtulamıyor, kaçamıyor. Tabi, baltasını alıp hayvanı öldürmek için hamle yaptığında köpek balığının kırmızı (veya parlak) gözlerinin olduğunu fark ediyor. Sonrasında teknenin yekesini çıkararak hayvanın kurtulmasını sağlıyor. Sağ salim geri döndüklerinde bu olayı arkadaşlarına anlatıyor. Kabilede araştırmayı yürüten etnolog, köpek balığının gitmesine neden izin verdiğini sorduğunda Tabi, köpek balığının ölen bir yakını olduğundan emin olduğunu söylüyor. Çünkü hayvanın, kendisine “insani” bir şekilde baktığını düşünüyor.

Sonuç Olarak

İnsanın ilk inanç sistemlerinden biri varsayılan animizm inancı, bir ihtiyaç olarak, doğanın ve bireyin kendini gözlemlemesiyle, etrafta olan biteni anlamlandırma çabasıyla ortaya çıkmış ve sonrasında kültürel varyasyonlarla değişik biçimlerde uygulanmıştır. Bu inanç sistemini benimsemiş bireyler, yaşadıkları hayatı aynı zamanda soyutlaşmış bir bilinçle ve karmaşık davranışlarla tecrübe etmiştir. Doğuma, ölüme ve ölümden sonrasına kompleks bir anlam verilmiş, kültürel bilincin gelecek nesillere aktarılması sağlanmıştır.

İlk inancın nasıl ve neden oraya çıktığı halen araştırılan bir konudur ve birçok disiplinden farklı örnekler gelmektedir. Paleolitik Çağın mağara resimlerinde ve Neolitik Dönem bazı yerleşmelerinden ortaya çıkarılan birçok tasvir ve nesnelerde animist toplulukların izlerini görebilir ve yorumlayabiliriz. Lakin tüm bunların ele geçirilen bilgilerin yalnızca yorumlanması olarak görülmesi gerektiğini de unutmamak gerekir. Keza her yeni keşif bize bildiklerimizin yanlış olduğunu gösterebilmektedir.

 


Kaynakça

Kaynakça ve ileri okuma

Atakuman, Çiğdem (2019). Arkeoloji’de Ritüel ve Toplum. (Der. Çiğdem Atakuman), Arkeolojide Ritüel ve Toplum, İstanbul: Ege Yayınları

Durkheim, Emile (2005). Dini Hayatın İlkel Biçimleri. (Çev. Fuat Aydın), İstabnul: Ataç Yayınları

Freud, Sigmund (2014). Totem ve Tabu. (Çev. Hasan Can), Ankara: Tutku Yayınevi Levy-Bruhl, L. (2006). İlkel toplumlarda mistik deneyim ve simgeler. Doğubatı Yayıncılık.

20-11-2024
Konuk Düşünce Yazarları

Konuk Düşünce Yazarları

info@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com

Konuklardan Diğer Yazılar

Bu yazılar da ilginizi çekebilir