
Üzgünüz
Ankara’daki patlamada sadece ölenler değil, kalanların da canı gitti. Kaybedilenlerin arkasından kalanlar da artık aynı insanlar olarak yaşayamayacaklar hayatlarını. İnsanlar, daha önce güven içinde gezdikleri, yürüdükleri yerlerde artık güven içinde hissetmiyorlar kendilerini. Anne babalar, çocuklarını şehir merkezlerine ve kalabalık yerlere gitmemesi için uyarıyorlar.
Geçen haftalarda yazdığım, çaresizlik hissi ve savunma olarak ortaya çıkanduyarsızlaşma, akordeon gibi sürekli bir uçtan diğer uca gidip geliyor. Bir taraftan kayıplara duyulan isyan ve çaresizlik hissi, diğer tarafta bu duygu ile uzun süre yaşanamayacağı için görmemeye ve günlük hayata devam etme çabası. Televizyon programları da bu konuda çok yardımcı oluyor zaten!
Martin Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik deneylerindeki gibi, kontrol edemeyeceğimiz olaylarla karşılaştıkça çaresizlik hissimiz artıyor. Bir süre sonra neyi kontrol edebileceğimizi neyi kontrol edemeyeceğimizi de ayıt edemez hale geliyoruz. Hiçbir şey bizim kontrolümüzde değilmiş, hiçbir şey yapamazmışız gibi hissetmeye başlıyoruz. Doğuda sessiz sedasız, gencecik askerlerimizi kaybediyoruz. Bizleri korumaya çalışırken kaybettiğimiz en değerli varlıklarımızı, evlatlarımızı kaybediyoruz. Çaresizlik hissiyle birlikte ne yazık ki belirsizlik hissi de iyice artmış durumda.
Her iki duygu da insanların en zor dayanabildikleri duygular ve ikisi de yükseldikçe, insanların baş etme gücünü, yeni çözüm olasılıklarıüretebilme gücünü azaltıyor. Belirsizlik ve çaresizliğin artması, çözüm olarak sunulacak en kötü olasılığı bile kabul etme eğilimini arttırıyor. Çaresizlik ve belirsizlik hissinin bir an önce bitmesi arzusu, önerilen çözümler, gerçek anlamda ve uzun vadeli çözüm olsa da olmasa da insanları kabul etmeye itiyor.
Çaresizlik zamanlarında, toplumsal hafıza da zayıflar. Daha önce de şunlar olmuştu, şunlar çare olarak sunulmuştu, şu oranda işe yaradı, şu açılardan işe yaramadı, bu çözüm seçeneği de şu açılardan risk oluşturabilir gibi değerlendirmeler yapılamaz. Geçmişte işe yaramayanları hatırlamak, çaresizlik hissini daha da arttıracağı için yok sayılma eğiliminde olur. O yüzden sıkıştığımız zamanlarda tekrar tekrar aynı hataları kolaylıkla yapmaya eğilimli oluruz. Örneğin, bulunduğunuz binada yangın çıkmışsa ve nasıl kurtulacağınızı da bilmiyorsanız, size şu tarafa ya da bu tarafa git diyen kişi kim olursa olsun, söylenene uyma eğiliminiz çok yüksektir. O kişinin binayı ve yangını ne kadar tanıdığını, yangından kurtulmanızı sağlayıp sağlamayacağını değerlendiremezsiniz. Çünkü önemli ve acil olan bir an önce yangından kurtulmaktır. Bu tür durumlar, toplumlar düzeyinde de benzer tepkiler verilmesine neden olur.
Üretilen çözümlerin çözüm olup olmadığı kimi zaman ancak sonuçlar ortaya çıkınca anlaşılabilir. Bununla birlikte eğer çaresizlik hâlâ devam ediyor ve hatta artarak devam ediyorsa sonuçlar ortaya çıksa bile anlaşılmaz. Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi böyle zamanlarda sağlıklı değerlendirmeler yapılamaz. Bazen çözümün bir parçası olmaya çalışırken yeni sorunların bir parçası haline geliveririz.
Çözümlerimizin, sorunun değil gerçekten çözümün bir parçası olması dileğimle…