Koruyucu Sağlık Hizmetleri

Koruyucu Sağlık Hizmetleri

A+ A-

Bizim tıp fakültesine başladığımız yıllarda hastalıkları önlemenin iyileştirmeden çok daha önemli olduğu vurgulanırdı. Hastalık bir kez oluştuktan sonra bulaşma ya da yayılma ihtimali daha yüksektir. Tedavi maliyeti, koruyucu sağlık hizmetlerine göre çok daha yüksektir. Tedavi edilse bile hastalık ızdırap yaratır, zaman harcanır, kalıcı sekeller kalması ihtimalleri vardır.  Hastalıkların önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve insanların muzdarip olmasının engellenmesi devletin sorumluluğudur, çünkü her ülke kendi vatandaşlarının sağlıklı yaşamasını sağlamakla yükümlüdür.Bu amaçla, cumhuriyetimizin ilk yıllarında hıfzıssıhha enstitüleri kurulmuştur. Bu enstitüler, her türlü toplum sağlığını tehdit eden faktörlerle mücadele etmekteydiler. Suların temiz ve sağlıklı olmasından birçok aşının üretilmesine kadar, bizim günlük hayatta ne işe yaradığını bilmediğimiz, farkına bile varmadığımız birçok işten sorumluydu. Bazı şeyler iyi işlev gördüğü zaman fark edilmez. Sadece çalışmadığında varlığını fark ederiz. Koruyucu sağlık hizmetleri de bunlardan biridir. İyi işlediğinde halk fark etmez, alkışlamaz, oy getirmez. Ama işlemediğinde birçok insanın hasta olmasına ya da ölmesine sebep olur. O zaman bile halk tarafından fark edilen, oy getiren "tedavi edici sağlık hizmetleri" olur. Çünkü halk koruyucu sağlık hizmetlerini bilemez. Oysa korumanın hem toplum için hem kişi için maddi ve manevi maliyeti çok daha düşüktür. Hasta olup iyileşmeyi mi, hiç hasta olmamayı mı tercih edersiniz? Örneğin bir aşıya ihtiyacımız olup da ulaşamadığımızda birçok insan önlenebilir bir hastalıktan muzdarip olacaktır. Ya da suların kalitesi kontrol edilmediği için içinde ağır metaller olan suyu içtiğimizde yıllar sonra bunama, karaciğer hastalıkları, kanser gibi hastalıklara maruz kalma ihtimalimiz artar ve yıllar önce yapılması gereken koruyucu sağlık hizmetlerinin iyi yapılmamasından kaynaklı hastalıkların bedelini öderiz.Ruh sağlığı ile ilgili olarak da koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin aynı derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Hıfzıssıhha enstitüleri kurulurken, genel sağlığı korumanın çerçevesi çok net çizilmişti. Oysa ruh sağlığının korunması çok daha belirsizdir. İçine eğitim sisteminden anne babalık becerilerinin öğretilmesi ve geliştirilmesine, medyada verilen mesajlardan, çocukların oynadığı oyunlara (özellikle son dönemlerde bilgisayar oyunlarına) kadar pek çok şeyi içermektedir. Bunların hangisinin nasıl sonuçlar vereceğini anlamak bazen anlamak mümkün olmamakta, bazen ise anlasak bile önlemini nasıl alacağımız ayrı bir soru işareti olarak kalmaktadır.

Son zamanlarda, Laurent Gounelle’nin yazdığı, “Seni her şeyin mümkün olduğu bir yere götüreceğim” isimli, çok güzel bir kitap okudum. Kendiyle barışık, iç huzuru çok yüksek bir toplumu bir tek mermi atmadan nasıl çökerttiklerini anlatan, çok güzel kurgulanmış bir kitaptı. O topluluk da bunun onlara zarar vereceğini akıllarının ucuna bile getirmeden, mantıklıymış gibi görünen önerileri takip ediyordu.

Ruh sağlığı alanında çalışan bizler de koruyucu yaklaşımlardan çok tedavi edici yaklaşımları öğreniyoruz. “Toplumu ruhsal hastalıklardan nasıl koruruz” sorusu, üstüne devlet tarafından da, bireyler tarafından da eğilinmesi gerektiğini düşündüğüm bir sorudur. Yaşadığımız toplumdaki adalet ve güven duygusu, her bireyin eşit olduğunun bilinmesi, televizyonda ve medyada verilen mesajlara dikkat edilmesi, belirsizliğin ve önemli konularda sık sık yapılan değişikliklerin mümkün olduğu kadar azaltılması ve daha bir konuda özen gösterilmesi toplumun daha huzurlu ve dengeli olmasını sağlayacaktır. Eşitlik ve adalet olmadığı zaman, sadece muzdarip olanlar değil, kayrılanların da temel güven duygusu zedelenir. Maddi kazanca karşılık ruhsal olarak yaşama duyulan güven ve huzur duygusu kaybedilir.

Herkesin her yönden sağlıklı olmasının sağlanması mümkün değildir ama toplumun geneli o toplumun atmosferini oluşturur. Yaygın bir koruyucu hekimlik oluşturulduğunda tedavi ihtiyacı olan daha az sayıda kişinin tedavi edilmesi hem maddi hem manevi olarak daha kolay olacaktır.

 

Önemli olan hastalık olmadan önce önlenmesi ilkesinin hakim olduğu bir yaşam dileğimle…







19-08-2019
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir