Karne Hediyeleri
Okullar kapandı.
Karneler dağıtıldı. Öğrenciler de öğretmenler de dinlenmeyi hak ettiler.
Çocukların bir kısmı iyi karne alıp onaylandı, bir kısmının karnesi beğenilmedi. Veliler de öğrenciler de biraz buruklaştı. Belki de velilerin bir kısmı çocuklarına verdiği olanakları başlarına kaktı; “elalemin çocukları hangi koşullarda neler yapıyor, sen bir elin yağda bir elin balda getirdiğin karneye bak…”
Çocuklarımıza yarattığımız iyi olanakları başa kakma pek çok ailede gördüğüm hatalardan biridir. Eğer koşulları çok fazla zorlayarak çocuklara gerçek durumumuzdan daha iyi koşullar yaratmaya çalışmışsak, hayal kırıklığı yaşamamız doğaldır.
Hele hele bunu gereksiz maddi ödüllerle yapmaya çalışmışsanız, o durumda yanlış bir strateji izlemişsiniz demektir, sizin bu stratejiyi değiştirmenizde fayda vardır.
Pek çok ailede gördüğün örneklerden birisi; çocuk daha iyi bir cep telefonu, tablet… alınırsa derslerine daha çok çalışacağını iddia eder. Aile de kendi koşullarını zorlayarak alır. Çocuk verdiği sözü yerine getirerek derslerine daha çok çalışacak bile olsa, yine zarardayız; çünkü bu durumda çocuk, kendi hayatıyla ilgili sorumluluğu yerine getirmesi için dışarıdan sürekli bir şey verilmesi gerektiğini öğrenir.
Oysa hayattın her aşamasında ana baba çocuğa bir şey vererek çocuğun bir şeyler yapmasını sağlayamaz.
Ailenin sağlayacak gücü olsa bile doğru olan bu değildir.
İleri yaşlarda, “üniversiteye gir araba alacağım” diyen hatta araba markası yarıştıran veliler görüyoruz. Çocuklar geçici bir süre mutlu oluyorlar ama aslında yeni üniversite mezunu olan bir gencin kendi emeği ile yapamayacağı kadar büyük şeyler satın alındığında çocuğun kendini işe yarar hissetme olasılığını ve hayallerini de elinden almış oluyorsunuz.
Çoğu zaman ebeveynler kendi “yapabilme” duygusunu tatmin etmek için ve diğer ebeveynlerle yarışmak için, belki de çocukları için veremediği zamanı, ilgiyi telafi etmek için çocuklarına o kadar büyük hediyeler almaktadır.
Bu durum, tıpkı bir yanlışın yayılması gibi yayıldıkça normalleşmekte, diğer veliler de çocuklarını eksik bırakmamak adına kredi çekip, borçlanarak… hediyeler almaya kalkmaktadır.
O durumda çocukların yeterince karşılığını vermediğini düşündüğümüzde, hayal kırıklığını çocuğumuza yansıtıp, içimizden kızgınlık duyabilmekteyiz. Eğer böyle bir durum varsa, bilin ki bu çocuğunuzun değil, sizin kendinizi ayarlamanız gereken bir durumdur.
Yazık ki ebeveyn olarak bizler her alanda gereksiz bir yarışa giriyoruz. Hatta çocuklarımızın aldığı karnelerle bile biz yetişkinler yarışıyoruz. Bizler yarıştıkça çocuklar daha da fazla koşmak zorunda kalıyorlar.
Birçok ülkeye göre, ilk ve orta öğretim bizim ülkemizde çok ağır. Sonunda çocukları bu kadar yorduğumuza göre Mars’a gidenin bizim çocuklarımız olduğunu düşünüyoruz ama yazık ki değiliz.
Değerli olmayı toplum olarak iyi para kazanmak, iyi işte çalışmak gibi ölçütlere bağlamış olmak belki de bugünün yetişkinleri olarak bizim yaptığımız en büyük hatadır.
İyi bir şeyler yapmaya, üretmeye değil, paraya, güce değer verdikçe ve dürüstçe üretmeyi değersizleştirdikçe çocuklarımızın elinden kendilerini ve yaptıklarını anlamlı hissetme duygularını çalıyoruz. Aslında ileride kendilerine yaşanası bir ülke yaratma ihtimallerini ellerinden almış oluyoruz.
Maddi hediyeler alarak çocukların çalışmalarını sağlamaya çalışmak, çocukların emek verme ve öğrenmekten zevk alma gibi özelliklerinin gelişmesini engeller.
Dürüstçe emek vermenin ve çalışmanın zeki olmaktan daha değerli olduğu vurgulanmalıdır.
Zeka Allah vergisidir. Kontrol edemeyiz ve o yüzden de zekamızla övünemeyiz. Bu anadan babadan kalan miras malı ile övünmek gibidir. Ama dürüstçe çalışmak, bizim kendi eserimizdir ve sadece dürüstlüğümüz ve çalışkanlığımız ile övünebiliriz.
Satın aldığımız değil anlamlı bulduğumuz bir hayat dileğimle…