Rasyonalizasyon (Ussallaştırma)

Rasyonalizasyon (Ussallaştırma)

A+ A-

Ussallaştırma hakkında daha önce de bilgiler vermiştim.  Ancak savunma mekanizmalarının içinde önemli yer tuttuğu için tekrar bahsetmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Bazı savunmalar daha çok hastalıklarda kendini gösterir. Oysa ussallaştırma, bazı kişilik bozukluklarında daha fazla görülse de herkes tarafından mutlaka zaman zaman kullanılmaktadır. Ussallaştırmada içten gelen kabul edilmeyen istekler, dürtüler, çatışmalar, korkular … mantıklı bir sebebe büründürülür. Kişinin kendisi de ussallaştırdıkları sebeplere tamamen inanır. Örneğin, başarısız olma kaygısından dolayı, yorgun olunmamasına ve dersin bitirilmesi gerektiğinin bilinmesine rağmen yorgunluk hissedip biraz daha dinlenmenin verimi arttıracağı düşüncesi ile çalışmayı erteleme sık yapılan ussallaştırmalardandır. Ya da reddedilme kaygısının yoğunluğundan dolayı hiç adım atılamamasını, “nasıl olsa kabul edilmeyecekti” diyerek ussallaştırma da oldukça sık gördüklerimizdendir.Ussallaştırma, belli oranda kullanıldığında kaygının aşırı olmasını engeller ancak kaygı, korku ya da dürtünün fark edilmesini engellediği için tekrar tekrar aynı hataların yapılmasına da çanak tutar. O durumda hayat “çok mantıklı bahtsızlıkların” tekrarından oluşacaktır. Ussallaştırmanın hiç yapılmaması mümkün değildir ama ne kadar fazla ise hayatımıza o kadar çok ipotek koyacaktır. Üstelik ussallaştırma, her zaman bizi iyi hissettirecek şekilde de gelmeyebilir. Ders çalışsa geçme ihtimali olan konularda bile “salağım ben, çalışsam da yapamam” ya da “bu sınava az zaman kaldı, buna girip kötü not alırsam hoca beni mimler” diye düşünüp sınava girilmemesi ve geçme ihtimali olan bir dersten kalınması gibi örnekler pek çok kişilerin hayatında tekrar tekrar yaşadıkları deneyimlerdir.

Ussallaştırdıklarımız, tamamen inandıklarımız olduğu için bize çok mantıklı gelecektir. Ancak eğer çevreden sıklıkla uyarı geliyorsa ve hayat hep aynı hatalarla dolu ise, dışarıdan gelen uyarıları önemsemekte fayda olacaktır. Aksi takdirde fark etmek zordur, o yüzden çözüm üretmek daha da zor hale gelir.

Usumuzun bizi sabote edecek değil, güçlendirecek şekilde hayatımıza yön vermesi dileğimle…

 


Kaynakça

Görsel: unsplash.com

 

03-09-2019
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir