Aidiyet İhtiyacı
İnsanlar var olduklarından beri gruplar halinde yaşarlar. Aksi halde ilkel koşullarda yaşamlarını sürdüremezlerdi. Kendi grubundan olanlar birbirlerini korur, kollar, böylece hem diğer insanlara hem de vahşi hayvanlara, doğanın sert koşullarına karşı daha güçlü olurlardı.
Evrimle gelen savunmaların bazıları, koşullar değiştiği için, tıpkı çocukluk çağındaki savunmalar gibi, zamanında hayat kurtarıcı olmalarına rağmen yetişkinlik döneminde ya da ileri zamanlarda tuzak haline gelirler. Ancak bunlar uzun zamandır bizimle olduğu için tamamen gerçek gibi algılanır. Sorgulanmaksızın mutlak gerçekler olarak kabül edilir.
Bir gruba ait olma eski zamanlarda o kadar hayati bir şeydi ki, grup tarafından dışlananlar sağ kalamazdı. O yüzden yok sayılmak, ihmal edilmek herkes için çok ağır bir cezaydı. Bu nedenle birilerini yok sayarsanız, o kişilerden tepki gelmesi kaçınılmazdır.
Düşmanımın düşmanı dostumdur derler. Yine grup içindeki yakınlaşmaları ve kenetlenmeleri arttırmanın en kolay yolu bir başka grubu düşman olarak göstermektir. Binlerce yıldır horoz dövüşleri gibi insanlar, ben ve öteki savaşları yapıp durmuşlardır. Bu savaşların çok azında gerçek bir kazanım olur. En azından içtenlikle savaşanlar için. Bu savaşlarda etnik kimlikler, din, ırk, renk gibi kişinin özüne ait olduğunu hissettikleri konular en çok kullanılanlardandır. Yüzyıllarca aynı din içerisindeki farklı gruplar bile birbirlerini yok edercesine savaştılar. Birbirlerini en acımasız şekillerde cezalandırdılar, öldürdüler. Yüzyıllardır iyi insanları kötü yapan, en fazla kullanılan oltadır. Din elden gidiyor, Alevi- Sünni çatışmasında şu kadar kişi şu grup tarafından öldürüldü… Çoğu zaman bu eylemleri yapanlar, cinayetleri işleyenler, en çok yaygarayı koparıp bir grubu diğerine karşı kışkırtanlar olur. A grubundaki kişiler B grubuna karşı kışkırtılır. Kızgınlık ateşlenme noktasına gelince A grubundan birileri öldürülür ya da B grubundan birilerine öldürttürülür. Hatta kendileri öldürse de suç B grubunun üstüne atılarak A grubu kışkırtılır. Ama zaten B grubu da kinlenmiş olacağı için o gruptan da kışkırmaya müsait birileri çok kolaylıkla bulunup maşa olarak kullanılır. Böylece horoz dövüşü başlatılır. Geri kalan zamanda insanlar birbirlerinin yaptıklarıyla sürekli kinlenecek kötü şeyler yaşar. Böylece iki taraftan biri tükenene kadar bu döngü kendiliğinden devam eder. Onların tükettikleri, bu dövüşü başlatanların maddi ya da manevi kazancını oluşturur. Tarih boyunca bu oltanın çoğu kez hedefini yakaladığını gördük. Bu kadar bayat bir numaranın her seferinde işe yaraması ne acı!
Artık günümüzde, bir gruba ait değil herkesin insanca bir arada olduğu, kendisi gibi düşünmese de diğerine saygı duyduğu bir bilince sahip olmaya ihtiyacımız var. Eğer Kurtuluş savaşı sırasında düşmanlarımızın kışkırttığı gibi gruplar ayrı ayrı birbirleri ile savaşsaydı ve birlik - beraberlik sağlanamamış olsaydı şu anda biz ya hiç var olmazdık ya da sağ kalanlar kendi ülkesinde efendilerine hizmet eden ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamlarını onursuzca idame ettirmeye çalışıyor olurdu.
Bu dönemde hiçbir grubu ötekileştirmeden, herkesin inançlarına, farklılıklara saygı duyarak yolumuzu devam etmemiz önemlidir. Bunun söylendiği kadar kolay olmayacağını biliyorum çünkü etki-tepki kanununu göre her grubun bir etki yaratılarak tepki vermeye yöneltilmesi ve böylece kontrolü yitirmelerinin sağlanması yine en çok kullanılan tekniklerden biridir. Kontrol kaybı, horoz dövüşünün başladığı yerdir, Horoz dövüşünde, kazansa da kaybetse de, hiçbir zaman kazanan horoz olmaz.
Herkesin birbirine saygı gösterdiği, çok daha güzel ve umut dolu günler dileğimle…