Erteleme Alışkanlığı I

Erteleme Alışkanlığı I

A+ A-

Başlığı gördüğünüzde “A benden bahsediyor” dediğinizi duyar gibiyim. Çoğumuz günlük yaşantımızda, yapmamız gereken bir işi ertelemiş ya da gitmemiz yere geç kalmışızdır. Erteleme ve geç kalma alışkanlığı çoğu zaman bir arada bulunur. Hemen hepimizin bildiği espri  vardır “Yarın yapabileceğin bir şeyi bugün yapma!” 

Geç kalmak da tıpkı ertelemek gibi çoğumuzun alışkanlığıdır. Ertelemek için her zaman bir sebep bulunur. Ertelenmelerde, karşılaşacağımız sonuçlarla orantılı olarak bulunan sebeplerin inandırıcılık oranı da değişir. Yukarıdaki sözde olduğu gibi daha sonra yapma şansımız varsa başlangıçta yeterince güçlü sebepler bulunmasına gerek olmadan, kolayca kendimizi ikna eder ve erteleriz. Erteledikçe zaman sıkışır ve zaman sıkıştıkça daha ustaca bahaneler bulmaya başlarız. Sonrasında ise artık o kadar sıkışmış oluruz ki, istediğimiz gibi yapamayacağımızı düşünürüz. O kadar sıkışınca ise ya alelacele son anda yetiştiği kadar yaparız ya da iyice tıkanır hiç yapamaz hale geliriz.

Erteleme alışkanlığı, hep tembel insanlara aittir gibi düşünürüz. Oysa erteleyen insanların bir kısmı aşırı mükemmeliyetçi olduğu için yapacağı işi gözünde o kadar büyütür, o kadar iddialı bir şeyler hazırlamayı hayal eder ki, hiçbir şey ortaya çıkaramaz hale gelir. Örneğin bir konuda proje hazırlayacaksa ayrıntıların içinde o kadar kaybolur ki, yol haritasını çıkaramadığı ve küçük parçalara bölemediği için hiç başlayamaz. Sürekli büyük bir yük altındaymış gibi hisseder ve yaşam alışkanlığı böyle olduğu için kolayca öğrenilmiş çaresizlikteki hareketsizlik konumuna geçer. Bu insanlar bitirmeyi başarabilirlerse o kadar güzel ürünler çıkarırlar ki, herkesi şaşırtırlar. Fakat ürünü ortaya çıkarabilme ihtimalleri, kendilerini ne kadar tıkadıklarıyla bağlantılı olarak düşer. Diğer insanlara kendilerini anlatma konusunda da çok iyi değillerdir, çünkü çoğu zaman bunu da yetersizlik olarak tanımlarlar ve bu nedenle de çoğu zaman dışarıdan ilgisiz, motivasyonu düşük kişiler olarak tanımlanırlar. Eğer yukarıdaki yazdıklarım size tanıdık geliyorsa, bu durumla baş etmek için öncelikle mükemmel olmayan bir proje hazırlayıp sonra zamanınız kalırsa mükemmelleştirmeyi hedefleyin.

Yapılması gereken işi önce küçük parçalara bölün. Eğer mümkünse bütün projeyi bitirdikten sonra değil de her küçük parçayı bitirdikten sonra kontrol edilmesini sağlayın. Örneğin üniversitedeyseniz, danışman hocanıza mükemmeliyetçiliğinizden bahsedip küçük parçalar halinde hazırladıklarınıza tarih sınırlaması koyup o tarihlerde parça parça kontrol etmesini rica edebilirsiniz. Böyle bir şansınız yoksa siz kendinize ara zamanlar koyarak küçük parçaları o tarihlerde bitirmeye çalışın, bitiremediğiniz kısım kalmışsa o kısmı atlayıp, ayarladığınız tarihte geçmeniz gereken yere geçin. Çoğu zaman mükemmeliyetçi tarafınız o bölümü bitirmeden başka bölüme geçemeyeceğinizi söyleyecektir.

Örneğin bütün makaleleri okumadan yazamayacağınızı söyleyecektir. Ama siz okuduğunuz kadarıyla yazıp zamana uymaya çalışın. Çünkü bugün zamana uyamayacaksanız, yarın da zamana uymanızı sağlayacak bir şey olmayacak. Hiçbir zaman yarın, pazartesi gibi planlar yapmayın. Yarın bugünden daha iyi değildir. Pazartesi günü, içinizde motivasyon ağacı büyümeyecek. Bugün yapmıyorsanız yarın hangi faktör değişecek de yapabilir hale geleceksiniz? Eminim ki bununla ilgili birçok bahane gelecektir aklınıza. Daha dinlenmiş olacağım, daha hazır olacağım gibi. Dinlenmek ancak çalıştıktan sonra olur. Çalışamıyorsanız dinlenemezsiniz de. O yüzden dinlenmeyi sağlayabilmek için çok az da olsa hemen, şimdi çalışın. Aksi halde dinlenmeye çalıştıkça yorulursunuz. Mükemmeliyetçi insanlar, değerleri yüksek ama çoğu zaman kendilerini ifade edemeyen insanlardır. İyi yönlendirildiklerinde çok faydalı olurlar ama iyi yönlendirilmezlerse hem kendileri hem toplum için birer kayıp haline gelirler. İnsan kaynakları, bir ülke için en önemli kaynaktır. Bir ülkede, ülkesini seven iyi insanlar varsa, her koşulda ülke kalkınır. Ama yoksa yeraltında, yerüstünde ne kadar çok kaynağı olursa olsun, esarete ve yok olmaya mahkûm olur. O yüzden insan,  diğer bütün kaynaklardan çok daha önemlidir. Değerlerimizi kaybetmemek dileğimle.

 

14-11-2017
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir