10 Kasım
Bu yazıyı 10 Kasım günü yazıyorum. Yüzünü hiç görmediğim ama pek çok kişiden daha fazla tanıdığım bir kahramanın öldüğü gün. Sadece bizim değil, çaresizlik içinde olan, ezilen bütün halkların kahramanı. Çünkü en büyük kahramanlık gerçek gücün parada, tankta tüfekte değil, zihinde ve yürekte olduğunu tüm dünyaya göstermekti.
Kahraman olmak “Sadece ben yaparım” diyerek kendisini yüceltmek değil, “Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.” diyerek tüm halka gücü verebilmekti .
Kendisine tapınılmasını beklemek değil, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak” diyerek cumhuriyetin ve eserlerinin tüm millete ait olduğunu söyleyebilmekti. Kendine ait hiçbir mal mülk ayırmadan her şeyi vatana ve millete bırakabilmekti. Gücü olmasına karşın hiç kimseye karşı gücünü kullanmadan sadece vatanını koruyacak kadar ama aynı zamanda bunu başkalarına saygı çerçevesinde yapabilecek kadar güçlüydü. Gücün sarhoşluğu ile önüne geleni ezip geçmeyi seçmek yerine düşmanlarına bile insani değerlerle davranabilecek kadar insandı. Her insan gibi ölümlüydü ve hiçbir zaman kendisini ölümsüz yapmaya çalışmadı. Ama herkesin birey olduğu, herkesin insanca yaşadığı, yaşlısının, kimsesizin korunup kollandığı, “Fikri hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirerek öncelikle ülkemizde ve sonra da örnek olarak dünyada iyiliğin, vicdanın ve adaletin ölümsüz olmasını sağlamaya çalıştı.
Tanıdıkça, örnek aldıkça, maddi mirası olan ülkemiz ve kaynaklarımız ile, manevi mirası olan insani değerlere sahip çıktıkça,yıllar öncesinde çeşitli yerlerde yazmış olduğu tehlikelere karşı kendimizi korudukça, ,insani değerlere sahip çıktıkça, aradan kaç yıl geçerse geçsin geçerliliğini koruyan önerilerini dikkate aldıkça refah ve huzur içinde olan bir toplum haline gelinecektir.
Her 10 Kasım’da açtığı yolda, gösterdiği hedefe daha fazla yürümüş olma dileğimle…