İstemek
Son yıllarda, bir şeyler istediğimizde, istediğimiz şeylerin gerçekleşeceğine dair inanışlar çok konuşulur oldu. Nasıl istediğimizin önemi fark edildi. İsteğin içinde olumsuz cümleler kullanmadan, başkası ile karşılaştırma yapmadan istemek gibi isteme şekillerinin önemi vurgulandı. Doğru istenirse gerçeğe dönüşeceğine dair pek çok kitaplar yazıldı.
Dua etmek, tek tanrılı dinlerden önce inandıkları güce yakarışlarda bulunmak aynı gereksinim ve mantıkla ortaya çıkmıştır. Zihnimizi istediğimiz şeyin olabilirliğine inandırmak, seçici algı ile isteğimize doğru giden olasılıkları fark etmek, gerçekleşmesi için gereken mücadeleyi verebilmek, istediğimiz şeylere ulaşabilmemiz için gereklidir. Bunun olması için doğru şekilde istemek önemlidir. Neden korktuğumuzu değil neyi istediğimizi düşünerek istemek, olmaz ki diye değil sadece istediğimiz şeyi hayal ederek istemek önemlidir. Bir şeyin gerçekleşmesi için önce doğru şekilde istemek gerekir.
Buraya kadar olan kısım tamamen doğrudur. Atatürk’ün “Zafer benimdir diyebilenindir” sözü , inanılamayacak kadar zor bir savaşın kazanılmasının arkasındaki inancın öneminin güzel bir örneğidir. Ancak son yıllarda sanki sadece istemek yeterli de bunun için hiç çalışmaya gerek yokmuş gibi abartılı beklentilere tanık olmaktayım. Hatta istediklerini nasıl gerçekleştirmeyi planladığını sorduğunuzda sanki büyüyü bozuyormuşsunuz gibi davranılabilmektedir. Nasıl yapılacağına dair soruyu hiç sormadan, isteyip beklenmesi gerekiyor gibi davranılabilmektedir. Oysa bir şeyin olması için önce istemek, sonra da emek vermek gerekir. Hiç spor yapmayayım ama yaptığımı düşüneyim ve güçlü kaslarım olsun demek ne kadar mantıklı ise bu tür beklentiler de o kadar mantıklıdır. Düşünmek, hayalini kurmak önemlidir ama emek vermeden sonuca ulaşılmaz. Yapılan çalışmalarda, dinlenme konumunda oturan kişiye bir sporu yaptığını hayal etmesi istendiğinde, hiçbir şey düşünmeden oturan gruba göre daha fazla oksijen ve kalori harcandığı bulunmuş. Ancak o hareketi gerçekten yapana göre bu oran çok daha düşük miktardaymış. Emek vermeden elde edilmiş hiçbir kazanım gerçek olmaz. Sadece emek vererek kazandıklarız, anlamlı bir şekilde yaşadıklarımız haline gelecektir.
Her şeyin büyüsel bir şekilde kendiliğinden olmasını bekleyen insanlar, özellikle gençlik çağlarında emek vermenin kıymetini daha geri planda görebilmektedir. Oysa yine Atatürk1ün söylediği gibi; “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklallerini ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar”
İstemek ve emek vermek birbirini tamamlayan iki yap boz gibidir. Birisi eksik kaldığında yap-boz tamamlanmaz. Yarım kovanın su taşımaması gibi.
İstediklerinizi gerçekleştirecek emeği esirgemeden, tüm hayallerin gerçek olması dileğimle…