Boşanma-2

Boşanma-2

A+ A-

Masallarda okuduğumuz evlilikler “evlendiler ve sonsuza kadar mutlu oldular” diye biter.

Oysa insanlar evlenseler de, evlenmeseler de sonsuza kadar mutlu olmazlar.

Hepimiz bazen mutlu bazen mutsuz oluruz.

Hayat inişlerle ve çıkışlarla devam eder. Bu nedenle evliliğe, böylesine yüksek bir beklenti yüklemek haksızlık olur.

Evlilik, birbirinden farklı iki insanın ortak noktalarda buluşma çabalarının yaşandığı bir süreçtir. Özellikle ilk yıllar eşlerin, birbirlerini ve kendilerini tanıma zamanlarıdır. Bu sadece karşıdaki insanı tanıma değil, kendini de tanıma sürecidir. Çünkü her iki tarafta, daha önce hiç yaşamadığı bir dönemi yaşamaktadır.

Bu daha önce hiç denize girmemiş birinin, denize girdiğinde ne hissedeceğini bilememesi gibidir.

İnsanlar, evlilikten sonra ne hissedeceğini sadece tahmin edebilir ama tamamen bilemez.

Hayal kırıklıkları yaşandıktan sonra “beni kandırdı, evlenmeden önce başkaydı, evlendikten sonra başka biri oldu” gibi sözler sarfederler.

Eğer evlilik  bariz bir çıkar ilişkisiyle kurulmamışsa, genellikle kandırma bir durumu değildir; farklı bir dönemi yaşamakla ilgili değişikliklerin ortaya çıkmasıdır.

Ancak bu tür durumlarda taraflar genellikle kendileriyle bağlantı kurmak  yerine, karşıdaki kişi ile bağlantı kurma yoluna giderler.

O öyle yaptığı için öyle hissedildiği ya da yapıldığı sanılır. Bunun sonucunda da kişi, o sıkıntıya sebep olandan kurtulmaya çalışır.

Boşanmadan önce başvurulacak bir evlilik terapisi, bu tür yanlış değerlendirmelerin düzeltilmesini ve çiftlerin farkındalığının artmasını sağlar. Bu da sadece o sıradaki krizin atlatılmasında değil, evliliğin daha iyi bir şekilde idamesinde de çok işe yarar.

Bizim toplumumuzda en sık yapılan hatalardan birisi, bu tür durumlarda profesyonel bir destek almak yerine bizi onaylayacak, olan biteni bizim penceremizden görüp bizim tarifimize göre yorum yapacak arkadaşlarla, daha da kötüsü aile üyeleriyle paylaşmaktır.

Özellikle ebeveynlerle paylaşıldığında ebeveynler, kendi çocuklarını üzülmekten koruma eğiliminden dolayı çocuğunun eşine öfke duyabilmekte, eşler arasında cepheleşmeler yaratılmasına ya da zaten oluşmuş olan cephelerin derinleşmesine neden olabilmektedirler.

Çocuğunu korumak için, diğer tarafı “eğitmek, haddini bildirmek, adam etmek…” gibi çabalar; düzelebilecek sorunların daha da sarpa sarmasına yol açabilmektedir.

Sorunlar anlatılırken sadece yaşanan sıkıntılara odaklanılır ama pozitif olan özellikler vurgulanmaz.

Bu da ebeveynlerin ya da arkadaşların, evliliği olduğundan daha kötü algılamalarına ve daha yıkıcı yorumlar yapmalarına neden olur.

Doğrudan boşan kelimesini kullanmaktan kaçınıp “senin kararın” gibi cümleler kursalar bile diğer   yorumların olumsuz yönlere odaklanması, kişinin kendisinin de olduğundan daha kötü bir evlilik yaşadığını zannetmesine sebep olabilmektedir.  

Kutuplaşma oluştuktan sonra eşler, birbirlerinin yaptıklarını ezme çabası olarak algılayabilmekte, iki taraf da ezilmemek için birbirini ezmeye çalışabilmekte ve bu inatlaşma, iki tarafında birbirine olan öfkesini arttırmaktadır.

Her evlilik zaman zaman darboğazlardan geçer.

Kimi zaman bu tür durumlar, evliliğin daha iyi kalitede devamı için bir fırsat olur.

Ancak bazen de bu darboğazlar atlatılamaz ve boşanma ile sonuçlanabilir.

Boşanmak da evlenmek gibi bir tercihtir ama böyle bir tercih gerçekten sağlıklı bir karar verme süreci yaşandıktan sonra yapılıyorsa,  öfke ve intikam alma istekleri olmadan yapılabiliyorsa.

Oysa iki kişilik ilişkiye, yüz kişi karıştırılmışsa olumsuz  duygular çok daha yüksek boyutlara ulaşır. Daha da kötüsü -çiftin eğer çocukları varsa-  güç savaşı çocuklar üzerinden devam edebilmekte ve çocuğun hem anneye hem babaya olan ihtiyacı yok sayılabilmektedir.

Önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz. İyi bir hafta dileğimle…

 

 

Masallarda okuduğumuz evlilikler “evlendiler ve sonsuza kadar mutlu oldular” diye biter.

Oysa insanlar evlenseler de, evlenmeseler de sonsuza kadar mutlu olmazlar.

Hepimiz bazen mutlu bazen mutsuz oluruz.

Hayat inişlerle ve çıkışlarla devam eder. Bu nedenle evliliğe, böylesine yüksek bir beklenti yüklemek haksızlık olur.

Evlilik, birbirinden farklı iki insanın ortak noktalarda buluşma çabalarının yaşandığı bir süreçtir. Özellikle ilk yıllar eşlerin, birbirlerini ve kendilerini tanıma zamanlarıdır. Bu sadece karşıdaki insanı tanıma değil, kendini de tanıma sürecidir. Çünkü her iki tarafta, daha önce hiç yaşamadığı bir dönemi yaşamaktadır.

Bu daha önce hiç denize girmemiş birinin, denize girdiğinde ne hissedeceğini bilememesi gibidir.

İnsanlar, evlilikten sonra ne hissedeceğini sadece tahmin edebilir ama tamamen bilemez.

Hayal kırıklıkları yaşandıktan sonra “beni kandırdı, evlenmeden önce başkaydı, evlendikten sonra başka biri oldu” gibi sözler sarfederler.

Eğer evlilik  bariz bir çıkar ilişkisiyle kurulmamışsa, genellikle kandırma bir durumu değildir; farklı bir dönemi yaşamakla ilgili değişikliklerin ortaya çıkmasıdır.

Ancak bu tür durumlarda taraflar genellikle kendileriyle bağlantı kurmak  yerine, karşıdaki kişi ile bağlantı kurma yoluna giderler.

O öyle yaptığı için öyle hissedildiği ya da yapıldığı sanılır. Bunun sonucunda da kişi, o sıkıntıya sebep olandan kurtulmaya çalışır.

Boşanmadan önce başvurulacak bir evlilik terapisi, bu tür yanlış değerlendirmelerin düzeltilmesini ve çiftlerin farkındalığının ar

09-11-2017
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir