Teselli Mi? Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarma Mı?

Teselli Mi? Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarma Mı?

A+ A-

Eskiden beden, çoğunlukla mekanik olarak işleyen bir sistem olarak kabul edilirdi. düşünülürdü. Duygularımızın bu sistem üzerinde neredeyse hiç etkisinin olmadığı, olsa bile önemsiz ya da belirsiz miktarda olduğu farz edilirdi. Son yıllarda, düşüncelerimizin ve duygularımızın bedenimiz üzerinde  düşünüldüğünden daha fazla etkisinin olduğu fark edildi. Örneğin, stresli olduğumuzda ya da ağrı duymaktan korktuğumuzda ağrıyı daha fazla hissettiğimiz fark edildi. Artık tedavi sürecinde hastaların psikolojik destek almasına daha fazla önem verilir oldu. Ruh ve bedenin birbirinden ayrı şeyler olmadığı, sürekli etkileşim içinde olduğu anlaşıldı. Ruh ve bedenin bir arada değerlendirilmeye başlanmasıyla, sağlığın korunması ve tedavi süreçlerinde, bu yaklaşımla pek çok fayda sağlandığı görüldü. Ancak her şeyde olduğu gibi bu alanda da fazlaca abartan, tıpla ilgisi olmayan insanlar tarafından daha çok olmak üzere, her hastalığın ruhsal bir anlamı ve sebebi olduğunu düşünenler ortaya çıkmaya başladı. Hatta hangi duygunun hangi organı hasta ettiğine dair sanki net bilgilerimiz varmış gibi bu konuda ahkam kesilmeye başlandı. O kadar ki; hastalara negatif düşündüğün için kendini kanser ettin diye yorumlar yapanları bile duydum. İnsanlar sanki hasta oldukları için suçlanır, her önüne gelen tarafından öğüt verilir hale geldi. Hüzünlerini, korkularını yaşamaktan korkmaya başladılar. “Bu kadar negatif düşünürsen iyileşemezsin” gibi korkutanlardan, sanki kişiliğindeki bir zayıflıktan dolayı hasta olmuş gibi suçlayanlara kadar pek çok yargıya maruz kalan hastalarla karşılaştım. İnsanlar hasta olduklarında duygularının anlaşılmasına ihtiyaç duyarlar. Ancak, sanki hastalık onların suçuymuş gibi davranıldığında daha da yük altında kalırlar.

Tıpta gelinen nokta itibarıyla pek az hastalıkta hastalığa sebep olan bütün etkenler bilinebiliyor. Enfeksiyon hastalıkları, etkeni en fazla bilinen hastalıklardan olsa da, bunlarda bile tek faktör mikrop değildir. Kişinin beslenmesi, çevre koşulları, bağışıklık sisteminin gücü gibi pek çok faktör devreye girmektedir. Bu kadar çok faktörün etkilediği durumlar için, duygularla, kişilerin ruhsal dünyası ile doğrudan ve kesin bağlantı kurmak hiç de kolay değildir. Zaten sanıldığı ve ortalıkta konuşulduğu kadar doğrudan, birebir sebep sonuç ilişkisi de gösterilememektedir. Hiçbir bilimsel veride gösterilememiş olmasına rağmen, hastalara bu şekilde yaklaşılması, teselli edeyim derken daha da zarar veren yaklaşımlardan kaçınılması en doğrusu olacaktır.

Hastaların, hastalıkları ile ilgili bilgileri ve ne yapmaları gerektiğini doktorlarından öğrenmesi en sağlıklı yoldur. Hiç kimse hastaların kötülüğü için konuşmaz. Ancak ortada o kadar fazla bilgi kirliliği var ki, doğru olduğunu sandığımız yanlışlar, hastalara daha fazla zarar verebilmektedir. Kafaları karışan hastalar kendilerini çaresiz hissedebilmektedirler. Hatta hastalar, ruhsal olarak zayıf ve negatif oldukları için hastalandıklarını düşünüp kendilerini suçlu hissedebilmektedirler. Cehennem iyilik taşları ile döşelidir. Yanlış bir taş daha koymamaya dikkat edin.

İnsanlar hastalandıklarında sadece duygularını dinleyin. Onlar için neler yapabileceğinizi sorun. Neye ihtiyaçları olduğunu öğrenip gerçek ihtiyaçlarını karşılayın. Onların ihtiyaç duymadıklarını anlatıp, kendinizi  çok şey biliyorum duygusu ile tatmin etmeye çalışmayın. Desteğe ihtiyaç duydukları zamanlarda yanında olun. Bu, hastalıkların kökenlerine dair anlatacaklarınızdan çok daha iyi gelecektir.

20-11-2019
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir