Duvardaki İlk Leke
Eskiden bankalarda sıraya girer, sıra kaybolmasın diye de ayakta beklerdik.Sonra sıramatikler çıktı ve çok sevindik. Artık “kaynak yaptın, sıra bendeydi, sendeydi” kavgaları olmaksızın, oturarak medeni bir şeklide sıramızı bekleyebileceğimiz bir sistem kurulmuştu. Ancak çok kısa bir zaman sonra sıradaki numaralar çeşitlenmeye başladı. O bankaya ait kredi kartı olan “HATIRLI MÜŞTERİLER” sırası, daha özel kartları olan “ÇOK HATIRLI MÜŞTERİLER” sırası, “SIRADAN MÜŞTERİ” sırası gibi çeşit çeşit numaralar ekranlarda boy göstermeye başladı.
Başlangıçta ne olduğunu anlamadığımız için uslu uslu sıramızın gelmesini beklemeye başladık.
Bir iki kişi gişedeki memurlarla tartıştığında, sıra numaralarının gişe memurlarının kontrolünde olmadığını, bilgisayar programına göre sıranın kendiliğinden ayarlandığını öğrendik.
Zaten gişe memurları ile tartışmanın da bir anlamı yoktu. Onlar sıkıntı yaşasa bile onların yaşadığı sıkıntı, müşterilerin sıkıntısından daha az önemseniyordu. Onların yapabileceği bir şey olmadığını öğrendikten sonra da çaresizce hatırsız müşteriler kuyruğunda beklemeye devam ettik.
Bir kısmımız bu durumu içine sindiremeyip o bankanın “en hatırlı müşterisi” kartını almaya karar verdi.
Oysa sorunun en hatırlı müşteri kartını alarak değil, herkese eşit sıralar verilmesini sağlamak şeklinde çözülmesi gerekirdi.
Kuaföre ya da berbere gittiğimizde, bizden sonra gelen bir müşteriyi hiçbir şey söylemeden, tamamen hakmış gibi önümüze geçirseler,hepimiz itiraz ederiz.
Kuaförün de yok mu hatırlı müşterisi? Zaten buradaki seçim kuaförün seçimi olamaz, çünkü böyle bir karar, bekleyenin zamanı üzerine verilen bir karardır.
Dolayısıyla karar verme yetkisi sadece bekleyende olmalıdır.
Rica edildiğinde, zaman sorunu da yoksa izin verebilir tabi ama bu tamamen o kişinin inisiyatifi altındadır.
Paranın gasp edilmemesi gibi, zamanın ve diğer bütün insani hakların da gasp edilmemesi gerekir.
Eğer bir durumdaki eşitsizliği kanıksarsak, birçok durumdaki eşitsizliği de kanıksarız zamanla.
Ve kanıksadıklarımız mürekkep lekesi gibi her alana ve toplumun her kesimine yayılır.
Eşitsizliğin kanıksanması, önce adalet duygumuzu zedeler sonra öfke duygumuzu tetikler. Toplumun bir kısmı, kendisi de adaletsizlik yapacak güçte olacak konumlara geçerek, bir kısmı sessiz sessiz bekleyerek ama içten içe öfke ve güvensizlik duyarak bekler.
Öfke durup durup ilgisiz yer ve zamanlarda tıpkı deprem gibi patlak verir.
Malcolm Gladwell, bir kitabında duvardaki ilk leke ile ilgili çok güzel bir çalışmadan bahseder.
Duvar tamamen temiz olduğu zaman o duvara yazı yazılma ve kirletilme olasılığı çok düşükken, duvara atılan ilk çizikten sonra birden bire, çok hızlı olacak şekilde duvar çizilir ve kirletilir.
Hatta çok kısa zaman sonra duvarda temiz bir alan bulunamaz hale gelir.
Eşitsizlik de duvardaki çizik gibidir.
Herhangi bir sebeple eşitsizlikler olmaya başlarsa ve hemen düzeltilmesi sağlanmazsa çok kısa zamanda toplumun her kesimine ve her alanına yayılır.
Eşitsizlik ve eşitsizliğin düzeltilmesini sağlamayan adaletsizlik, mürekkep lekesi gibi her alana yayılır ve toplumsal öfkeyi yaratır.
Yazı, bankalardaki sıramatiklerden başladı ama sadece sıramatikler değil, ne kadar küçük olursa olsun eşitsizliğe sebep olan her şey duvardaki ilk lekedir.
İlk lekeye itiraz etmezsek, duvarın görünmeyecek hale gelmesi kaçınılmaz olur.
Duvarlarımızın temiz kalması dileğimle…