Toplum Hipnozu-3
Film izlerken ya da kitap okurken, kahramanın gerçek olmadığını bildiğimiz halde duygulanırız, bazen ağlarız, öfkeleniriz, intikam alınmasını isteriz.
Kısacası tamamen hayal olduğunu bildiğimiz halde birçok duygu ortaya çıkar.
Dikkatimiz izlediğimiz filmde ya da okuduğumuz kitapta olur ve gerçekte olmayan şeyler, sanki gerçekmiş gibi duygular uyandırır. Bu sırada zihnimiz trans durumundadır.
Trans deneyimleri, bizim doğal olarak zaman zaman kendiliğinden girip çıktığımız,zihnimizin zaten var olan yeteneğidir.
Hipnoz, kendiliğinden olan bu sürecin istemli olarak yaşatılmasına verilen isimdir.
Kitapların, anlatılan hikayelerin, filmlerin gücü tarih boyunca hep bilinmiştir. O yüzden yönetim değişikliklerinde ilk yapılan şeyler bazı kitapların, filmlerin yasaklanması hatta bazen yakılması olmuştur.
O sistemin düşüncelerine uymayan kitaplar, filmler, yazarlar bir şekilde etkisiz hale getirilir ve yerine kendi düşüncelerini destekleyecek kitaplar, filmler, yazarlar devreye sokulur.
Geçen yazılarda hipnoz için yaptığımız tanıma göz atarsak; dikkatin belli bir noktaya toplanması ve bu sırada telkin alabilme yeteneğinin attırılmasıdır.
Filmlerde ve kitaplarda uyandırılan duygular dikkati toplar. Duygu ne kadar yoğunlaşırsa, tıpkı karadelik gibi dikkat oraya toplanır. O sırada verilen telkinler, hiç fark etmeksizin, olduğu gibi alınır.
Duyguyu yükseltmek, telkin alınabilirliği arttırmanın en klasik yollarından biridir.
Özellikle ihtiyaç duyduğumuz duygular kullanıldığı zaman, örneğin adaletsizlik karşısında yoğun bir üzüntü yaşamanızı sağladıktan sonra adaletin yerini bulmasını sağlayan bir olaylar dizisinde, adalet ve güvende olma ihtiyacımız o kadar artar ki, adaletin yerini bulma sürecinde verilen telkinlerin çoğunu hiç fark etmeden alırız.
Fark etmediğimiz için o telkinler direk kabul edilir. Bu telkinlerin doğrudan sözel olarak söylenmesi de gerekmez. İmalar ile konu içinden çıkarılan derslerle de verilebilir. Hatta özellikle biraz bilmece gibi bir havayla, sanki biz çok akıllıyız da biz keşfettik duygusu ile veriliyorsa, verilen fikirler fark etmediğimiz gibi bunları kendimizin düşündüğünü sanır ve o fikrin savunucusu haline geliriz.
Mesajları direk verilen cümleler olarak vermek yerine , kişilerin kendilerinin keşfettikleri haline getirmek, “yabancı cisim reaksiyonu” etkisinin kalkmasını sağladığı gibi, herkesin kendisini “akıllı ve zeki” hissetme ihtiyacından dolayı daha da sahiplenmelerini sağlar.
Ayrıca bu sırada hafızamızın değiştirilebilir olmasından da faydalanarak olayları farklı hatırlamamızı sağlayacak çok güzel tekniklerle hatırladıklarımız da değiştirilebilir.
Hafızamız bilgisayar gibi kaydettikten sonra olduğu gibi saklamaz. Sonradan yaşadıklarımıza, duygularımıza, düşüncelerimize göre sürekli kendine göre değişiklikler geçirir.
O yüzden bir olaya yüz kişi tanık olsa bir süre sonra yüzü de farklı hatırlar. Hepsi de diğerinin yanlış hatırladığını düşünür. Özellikle olay duygu yüklü ise bu çarpıtmalar daha fazla olur.
Dolayısıyla bu akılca çözdüğümüz şifreler, geçmişte gerçek olarak kaydettiklerimizin kayıtlarında da değişiklikler yaratır. Ancak biz eski kayıtların değiştiğini fark etmediğimiz için olayın olduğu zamandan itibaren öyle düşündüğümüzü sanırız.
Eski kayıtlar bile değiştirilebiliyorken, bu kadar çok bilginin olduğu yerde hiçbir bilgi de doğru olamayabilir.
Bizim keşfettiğimizi düşündüklerimiz bile bize verilmiş olanlar olabilir!
Gazetede ne okuyorsak, televizyonda ne veriliyorsa, o kadar biliyoruz. O yüzden medya, üzerimizde bizim düşündüğümüzden bile daha çok etkili. Özellikle zaten bize doğru gelen kanalları izlediğimizde direnç de olmaz ve doğal alıcı haline geliriz.
Fark etmediklerimiz üzerindeki gücümüz korkutacak kadar düşük. Farkındalıklarımızın artması dileğimle…