Evlilikte İletişim

Evlilikte İletişim

A+ A-

Anlaşarak, birbirini tanıyarak evlenmeye karar vermiş olan çiftler için bile, evlendikten sonra yeniden birbirlerini tanıma süreci başlar. Çünkü dışarıda bir süre birlikte vakit geçirmek ile aynı evde, hayatı birlikte yaşamak birbirinden çok farklıdır. Evlendikten sonra eşlerin birbirlerinin iletişim tarzını öğrenmesi, kadın zihni ile erkek zihninin farklılıklarını öğrenmesi zaman ve emek isteyen bir süreçtir. Evlilikler ve evlilik içindeki iletişim tarzları, tıpkı parmak izleri gibi birbirinden farklıdır. Başka bir parmak izini öğrenerek büyüyen kişiler, birlikte yeni parmak izi yaratırken, özellikle de ilk yıllarda zorlanırlar.

Diğer tüm farklılıkları yok saysak bile kadın ve erkek zihninin farklılıklarını öğrenmek, iki taraf için de oldukça zorlayıcı olabilmektedir. Kadınların zihinlerinde iletişime ayrılan kısım, erkeklere göre daha geniş yer kaplar. O yüzden erkekler için önemli olmayan birçok şey, kadınlar için çok önemli olabilmektedir. Önemsiz gibi görünen fakat kadınlar tarafında değer görmek, önemsenmek gibi güçlü anlamlar yüklenmiş bu durumları, erkeklerin anlaması ve düzeltebilmesi iyice zorlaşabilmektedir. Çoğu zaman da erkeklerin, bunları kendiliğinden düşünmeleri beklendiği ve karşı tarafa yeterli bilgi, ipucu verilmediği için bu durumlar erkekler için çok bilinmeyenli denklemler haline gelebilmektedir.

Özellikle evliliğin ilk yıllarında eşler, iletişim kazalarından dolayı sık sık hayal kırıklığına uğrarlar ve kızgınlıklar yaşarlar.  Aradaki sevgi, her zaman iletişim kazalarını tamir etmeye yetmez hatta bazen beklentinin daha yüksek olmasına ve dolayısıyla hayal kırıklığının derin olmasına sebep olabilir.

Bugünkü yazımda, kadınların sık yaptığı hatalardan bahsedeceğim. En sık yapılan hata, ben söylemeden düşünsün, diye beklemektir. Bana önem veriyorsa düşünür diye beklemek hem çok fazla gergin bekleyişe hem de bu gergin bekleyişin ardından yaşanacak hayal kırıklığının daha fazla olmasına neden olur. Neye önem verdiğinizi, ne istediğinizi açık olarak söyleyin. Anlamasını beklemeyin. Çünkü eşinizin ne anlayacağından emin olamazsınız. Onun anladığı şey, sizin hiç aklınızdan geçmeyen bir şey de olabilir. Siz ise onun anladığını sanıp, bildiği halde yapmadığını düşünebilir; aynı olaylara farklı anlamlar verilebilirsiniz.

Verdiğiniz tanımları netleştirdiğiniz halde fakat farklı istekleriniz olduğu için anlaşmazlıklar yaşıyorsanız eğer, bu durum karşılıklı sınırları belirleme çabasından kaynaklanıyor olabilir. Kişilerin sınırları nedeniyle tartışmaları doğaldır. Çünkü iki kişi bir araya geldiğinde sınırlar, normal bireysel sınırlardan daha dar olmak zorundadır ve kimin ne kadar geri çekileceği tartışma ve anlaşmalarla belirlenir. O yüzden evlilikte tartışmalar da gereklidir ama yanlış anlaşılma ya da anlamama nedeniyle olan tartışmalar ilişkide gereksiz kan kaybına neden olur.

En sık yapılan ikinci hata ise ilk hatanın uzantısıdır. Ben söyledikten sonra ne anlamı var. Kendisi düşünemiyor mu şeklinde düşünmek ve davranmak, eşinizi sınava sokmaktır. Hiç kimse sınava girmekten hoşlanmaz. Sınanıyor gibi hissetmek, dirence sebep olabilir. Ayrıca sınavlardan yüz puan almak da kolay bir şey değildir. Sınamak ve sınanmak iki tarafın da gerginliğini arttırır. Eşi istediği için bir şey yapan ve ben söyledikten sonra bir değeri yok artık cevabı alan erkekler, ne yaparsa yapsın kendisini beğendiremeyeceğini düşünerek çaresizlik hissedebilmektedirler. Bu da kişilik yapısına göre kişinin biraz daha çaba göstermesine ya da pes etmesine, kızgınlık duymasına hatta inatlaşmasına neden olabilmektedir. Açık olun. Eşiniz siz söylediğiniz için bir şey yapıyorsa eğer sizi mutlu etmeyi seçtiği için yapıyor demektir. Yaptığını değersizleştirmeyin. Kendisinin aklına getirmeyeceği ya da tercih etmeyeceği bir şeyi siz istiyorsunuz diye yapmayı seçmesi değerlidir.

Önümüzdeki hafta bu konuyu işlemeye devam edeceğim.

İletişim kazası yaşamadığınız, güzel bir hafta dileğimle…

08-04-2019
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir