Boşanma
Her evlilik güzel hayallerle kurulur.
Kimse boşanmak için evlenmez. Ancak evlilik hiç denemediğimiz bir kıyafet gibidir.
Karşınızdaki kişiyi ne kadar tanımaya çalışırsak çalışalım, evlenmeden önce, evlilikten sonraki halini tam olarak tanıyamayız.
Kimi zaman evlenmeden önce gördüğümüz bazı olumsuz özelliklerin evlendikten sonra değişeceğini düşünürüz.
Gerçekten bazı özellikler evlendikten sonra farklılaşır. Ama bunun sizin istediğiniz özelliklere mi denk geleceğini baştan bilemeyiz.
Hayatın her döneminde birbirinden farklı özellikler gösteririz. Gençlik dönemini yaşarken farklı özelliklerimiz baskınken, eş olduğumuzda farklı, ebeveyn olduğumuzda farklı özelliklerimiz daha baskın hale gelebilmektedir.
Hayattaki rollerimizle birlikte biz de değişiriz.
Bir anlamda sadece karşımızdaki insan değil, biz de evlendikten sonraki “ben” hakkında bilgi sahibi değilizdir. Ayrıca evlilik o kadar yakın bir ilişkidir ki, daha uzak ilişkilerde ya da her an birlikte olmadığımızda ortaya çıkmayan bütün hallerimiz evlilik sırasında görünür olur.
Bunları gizlemek için değil, gerçekten ortaya çıkmadığı için göstermemişizdir.
Evliliğin kendine ait bir sorumluluğu vardır. Daha önce böyle bir sorumluluk almamış olan birisi, bu sorumluluğu taşıyıp taşıyamayacağını kendisi de bilemez.
Zorlanmalar başladığı zaman ise, kendisinin daha önceden yaşamadığı bir duruma uyum sürecinde olduğunu fark etmek yerine karşıdaki kişinin düşündüğü gibi, hayal ettiği gibi olmadığını, hatta kendini gizlediğini düşünürler.
Çözüm ise, “elbette ki” karşısındakinin değişmesidir.
İlişkilerin kördüğüm olma noktası zaten çözümün karşısındakinin değişmesinde bulunmasıdır.
İki taraf da bütün enerjisini, karşısındakinin haksız olduğunu anlamasını sağlamak için kanıtlar bulma ( hatta bazen farkında olmaksızın kanıtlar yaratma) ve bu kanıtlara dayanarak karşıdakinin değişmesi için onu zorlamaya harcar. Böylece normalde fark etmeyeceği ya da daha az miktarda rahatsız olacağı özellikler daha belirgin hale gelmiş olur.
Bu durum pek çok evlilikte, özellikle uyum sürecinde yaşanır. Eğer evlilik devam edecekse, eşler bir süre sonra bu özellikleri kabullenmeye ve yumuşamaya başlar. Diğer eş de eğer biraz daha özen göstermeye çalışmışsa bu sorunlar atlatılarak evlilik devam eder.
Evlilik anahtar ve kilidin uyum sağlaması gibidir.
Başlangıçta birbirlerine sürte sürte, bir süre sonra kapıyı kolayca açan uyum oluştururlar.
Eğer eşler maddi ve manevi olarak eşit güçte değilse, kendisini güçsüz hisseden taraf sürekli alttan almaya çalışarak, karşıdaki eleştirdikçe geri adım atarak uyum sağlamaya çalışabilir.
Sürekli alttan alarak uyum sağlanmaya çalışılan evliliklerde boşanmaya doğru gidiş daha az ortaya çıkıyor bile olsa bu daha sağlıklı bir evlilik yaşandığı anlamına gelmez. Özellikle kadının çalışmadığı, maddi gücünün olmadığı durumlarda bu tür ilişkiler daha sıklıkla görülebilmektedir.
Bizden önceki nesildekiler, kendi seçimleri ile evlenen çiftlerin görücü usulü evlenmelere göre daha çok boşandıklarını, buna dayanarak da görücü usulünün daha iyi olduğunu savunabilmektedirler.
İstatistiklerini bilmiyorum, onların da istatistiği bildiklerini düşünmüyorum ama varsayalım ki istatistiksel olarak doğru bile olsa, insanların çaresizlikten evliliği sürdürmeleri, evliliğin daha iyi olduğunu göstermez.
Önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz. İyi haftalar dileğimle…