30 Ağustos Zafer Bayramı: Büyük Taarruz
30 Ağustos, Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlandığı gündü. Bir anlamda Türk Milleti’nin ölüm kalım mücadelesinde kazandığı gündü.
Ne kadar zorlu bir mücadeleydi. Ülkenin erkeklerinin hatta erkek çocuklarının büyük bir kısmının vatan uğruna şehit düştüğü, kadın, yaşlı çoluk çocuk demeden herkesin vatan uğruna kendilerini canlarını verdikleri bir mücadeleden sonra kazanılan büyük zafer!
Ya kazanılmasaydı?
Eğer kazanılmasaydı, tam bağımsız bir ülkenin çocukları olarak onurlu bir şekilde yaşayamayacaktık. Büyük bir kısmımız hiç doğmamış olacaktı. Doğmuş olanlar ise birilerinin kölesi olarak yaşayacaktı. Atalarının toprağında, başka birilerinin hizmetkarı, 2.,3. sınıf insan olarak yaşayacaktı.
Yazık ki bazılarından duyuyorum; “keşke Atatürk olmasaydı, belki de İngiliz, Fransız vatandaşı olurduk, daha refah içinde yaşardık, daha iyi olurdu” diye. Duyduklarıma inanamıyorum. Bir insan, bir millet, kendini kendi gücüyle ayakta tutamıyorsa, başka birinin sömürgesi, kölesi olarak yaşamayı layık görüyorsa, ne kendisi insanca yaşamış olur, ne çocuklarına insanca ve onurlu yaşamayı miras bırakabilir.
Onurlu yaşam, ne başkasını senden üstün tutmak, ne de başkasına üstünlük taslamadan yaşamaktır. Onur olmadığı zaman dünyanın tüm altınları onun olsa o kişi zengin değildir. Çünkü en büyük zenginlik onurlu yaşamaktır. Her insan, ancak tam bağımsızlık ile onurlu yaşama sahip olabilir. Eğer tam bağımsızlığınız yoksa, bir şekilde borçluysanız, ya da bir sebepten dolayı birilerini kendinizden üstün ya da aşağıda görüyorsanız, henüz onurunuza sahip çıkamamışsınız demektir.
Özellikle genç yaşlarda takdir etmek ile üstün tutmak çok karıştırılır. Birini takdir ettiğimizde sanki diğerini değersizleştiriyormuşuz gibi anlama eğiliminde olurlar. Oysa gerçek bunun tam tersidir. Herkesin birbirinden farklı yetenekleri, becerileri olur. Bu çeşitlilik yaşama güç ve güzellik katar. Kendimizin yeteneklerini, becerilerini tanıyıp, bu özelliklerimizden dolayı kendimizi takdir edebilmemiz, aynı zamanda başkalarının yeteneklerini fark edip takdir edebilmemiz, kişiliği daha oturmuş, sağlamlaşmış insanlara has bir özelliktir. Çünkü yaşamı tek bir ölçütle karşılaştırılabilen bir şey olarak değerlendirmek yerine, gök kuşağındaki her rengin ayrı bir renk olduğunu ve her birinin ayrı güzellikte olduğunu fark etmiş olmayı gerektirir. Birinin güzel olması, diğerinin çirkin olması anlamına gelmez. Bu eşit ama farklı olabilmeyi başarabilmedir. Ancak eşit derecede insan olabilenlere has bir özelliktir. Kula kulluk edildiği zaman ya da edilmek zorunda kalındığı zaman eşitlik ortadan kalkmıştır zaten. Bunun tersi, başkasını kölemiz haline getirmek de, köle olmak kadar onur kırıcıdır. Çünkü onur, insanlığa neyi uygun gördüğünle bağlantılıdır. Başkasına ne yaşatıyorsan, hak ettiğin o kadardır.
Eğer Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı ve Atatürk ve Atatürk’le birlikte mücadele eden “Ya istiklal ya ölüm” diyen atalarımız olmasaydı, bugün kula kulluk eden ve onursuzca yaşayan insanlar olacaktık. Buna hevesli olanlar için söyleyecek bir sözüm yok ama benim gibi düşünenler için 30 Ağustos Zafer Bayramı hepimize kutlu olsun.