
Toplumda Kadının Yeri
Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, çocuklar üzerine cinsel fanteziler, kız çocuklarının evlendirilmesi ve çocuk istismarları yazık ki gittikçe daha fazla duyulmakta, yaygınlaşmakta, duyuldukça kanıksanmakta, meşrulaştırılmaktadır. Yazık ki bütün bunlar kadınları korumaya yönelik çıkan birçok yasaya rağmen artmaktadır. Kadınlara şiddeti önlemeye yönelik ne kadar yasa çıkarsa çıksın, toplumda kadını değersizleştirmeye yönelme olduğu sürece istismar ve şiddetin önüne geçilememektedir.
Kadınlarına değer vermeyen toplumların geri kalması kaçınılmazdır. Kadın insan olmaktan çıkıp cinsel meta haline dönüştürülürse o toplumda artık insan beyni değil, dürtüleriyle hareket eden sürüngen beyni devrede demektir.
İnsan beyni birçok katmandan oluşur. En temel olan, bizim sürüngen beyni dediğimiz kısımdır. Açlığın, cinselliğin doyurulmasını hedefleyen, tehlike sırasında kaç ya da savaş tepkilerini hızla vermemizi sağlayan kısacası hem kendisinin hem neslinin sağ kalmasından sorumlu bir kısımdır. Bu kısım neredeyse tüm hayvanlarda vardır. Olmazsa, hayatın ve neslin idamesi mümkün değildir.
Canlılar geliştikçe beyinleri de gelişir. İnsan beyninde sürüngen beyinin üzerine pek çok bölüm gelişmiştir. Diğerlerinin duygularını anlama (empati), bir şey olmadan önce zihninde canlandırabilme (simülasyon becerisi) ve buna göre davranışlarını durdurabilme, yumuşatabilme ve stratejik davranabilme becerileri, kendisine en yakın canlıdan bile çok fark yaratacak şekilde gelişmiş olan iletişim becerileri, hayatla ilgili düşünebilme, fikir üretebilme ve anlam verebilme becerileri gibi birçok beceri, bunların olmasını sağlayan beyin bölgelerinin gelişmesi ile mümkün olabilmektedir. Bir anlamda insanı insan yapan bu becerilerin kullanılmasıdır.
Beynimiz, tıpkı kaslarımız gibi, nereyi aktif olarak kullanırsak, onunla ilgili kısım gelişir. Kedilerle yapılan deneylerde, yeni doğmuş kedileri sadece yatay çizgilerin olduğu, hiç dikey çizginin olmadığı bir ortamda büyüttüklerinde, kedinin gözlerinde hiçbir sorun olmamasına rağmen, büyüdüğünde dikey çizgileri algılayamaz hale gelmiş. Zihnimiz de öyledir. Eğer çocuklar büyürken sürekli cinsellik, tahrik olma/olmama, güç gibi şeyler konuşulursa, bir anlamda sürüngen beyni düzeyinde kalırsa, diğer kısımların gelişmesi mümkün olmaz. Çocuğun ileri yaşlarında da dünya görüşünü genişletmesi mümkün olmaz.
Bir toplumda sürüngen beyin sürekli uyarılır ve kadın insan değil de cinsel obje olarak algılanırsa, kadının toplum içindeki rolleri sürekli gerilere doğru ittirilirse, toplumun tamamı geriye doğru gider. O toplum insanlığını kaybeder ve öyle bir toplumun gelişmesi mümkün olmaz. Zaten dünya üzerine bakarsanız, kadınına değer vermeyen toplumların hepsi geri kalmış toplumlar haline gelmiştir.
Atatürk’ün “İnsan toplumu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki; Bu kitlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir cismin yarısı toprağa zincirle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin? Sözleri bütün yazdıklarımın kısacık bir özeti gibidir.
O devirde kadınlar hakkındaki söylediği sözlerden de vizyonunun ne kadar geniş olduğunu bir kez daha fark ettiğimiz Ata’mızı minnetle ve saygıyla anıyorum.