Büyük Karşı Taraf - Elif Ülkü Arıcı (Fotoğraf )

Büyük Karşı Taraf - Elif Ülkü Arıcı (Fotoğraf )

A+ A-

Merhaba sevgili fotoğraf severler,

John Steinbeck, kuraklık, ekonomik zorluklar ve traktör devriminin getirdiği işsizlik nedeniyle yeni bir hayata başlamak zorunda kalan Dust Bowl göçmenlerini konu alan foto-röportaj çalışmasını tamamlamış ve Oklohoma’dan Visalia’ya uzanan hayal kırıklığının verdiği ilhamla ‘Gazap Üzümleri’ romanını hazırlamıştı (1939). Ortak çalıştığı LIFE dergisi fotoğrafçısı Horace Bristol’un görselleri, iki hafta içinde ‘bestseller’ olan kitabın başarılı bir filme dönüştürülmesine yaradı [1].  Bir yıl sonra Pulitzer ödülünü alan yazar, kapitalizmin karanlık yüzünü ortaya koyduğu için Rusya’da da kısa sürede hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine ulaştı. Ve ilk vize başvuruları reddedilmesine rağmen, sonunda karşı tarafı oluşturan Rus toplumunu Amerikan okuyucusuyla tanıştırmak için, St. Petersburg, Kiev, Moskova, Stalingrad ve Tiflis’e 40 gün sürecek seyahat iznini alabildi (1947). Yazara bu sefer fotoğrafçı Robert Capa eşlik edecekti.

Seyahatleri sırasında, bir nevi Don Kişot ve Sanco Panza kimliğine bürünen ikilide, son şövalye John Steinbeck sessiz, az soru soran, gözlemci karakteriyle seyahat notlarını alırken, Robert Capa’da seyis Sancho karakterine uygun olarak sevecen, geveze ve meraklı tavırlarıyla halkla yakın ilişki kurup fotoğraf çekmek niyetindeydi [2]. Baltık Denizinden Adriyatik Denizine uzanan ‘demir perde’ kavramı, Don Kişot’un yolunu kesmek için ufku tutan yel değirmenleri kadar tehditkâr gelmese de, bilinmez ve belli olmazın getirdiği heyecanla yola koyulmuşlardı. ‘Bir Rusya Seyahati’ adını alacak bu kitap soğuk savaş şartlarına uygun olarak, politikadan uzak, yargısız ve yorumsuz, Rusya’daki günlük hayatı anlatmalı idi.

O dönem, Avrupa’nın zorlu şartları ‘Gazap Üzümleri’ sahnelerini aratmıyordu. Savaş sonrası tarımla uğraşacak insan gücü kalmamış, gübre üretimi ve eldeki gübrenin alt yapı eksiklikleri nedeniyle transferi olanaksız hale gelmesi ile kıtlık baş göstermişti.  Almanlar, ‘Stahlhelm’ adı verilen çelik miğferlerde patates kaynatmakla avunurken, buğday hasadının eksikliği sadece Avrupa’yı değil, tüm dünyayı etkiler hale gelmişti. Ağrılıklı olarak kuzey kürede yetişen buğday o zamanlar da - aynı bugün olduğu gibi - stratejik bir üründü. Avrupa’daki yetersiz hasat küresel dengeleri bozmuş, mesela İngiltere, kolonial etkisini korumak için, Avusturalya’dan getirdiği buğdayın bir kısmını Hindistan’a aktarmak zorunda kalmıştı. Amerika’nın ambargo uyguladığı Arjantin ise dünyayı elindeki buğdayı yakmakla tehdit ediyordu [3]. ‘Bir Rusya Seyahati’ kitabının kapak fotoğrafının Kiev‘de buğday hasadı olarak seçilmesi, işte tam da bu nedenleydi.

Kiev çevresinde tercüman eşliğinde tarım kooperatifleri ve çiftçilerle sohbetler edilmiş, Stalingrad’ta savaş tutsağı Alman askerlerin yeniden yapılanma çalışmalarına katkıları belgelenmişti. Lakin Alman tanklarının traktöre dönüştürüldüğü fabrikada fotoğraf çekme yasağı vardı. Kariyerini hayatını riske atmak pahasına fotoğraf çekmek üzerine kurmuş olan Capa, bu kadrajın bin kelimeden daha etkili olacağına emin, deklanşöre basamamanın verdiği mağduriyetle, kıvranmaktaydı. 1936’da Ford traktörleri ve SSCB arasında başlayan işbirliğinin meyvelerini belgelemenin ortak paydalar açısından çok çarpıcı olacağını öne sürse de, maalesef olumlu bir sonuç alamadı. Ardından Don havzası üzerinden Moskova ve St. Petersburg’ta kısa nezaket ziyaretleri gerçekleştirildi ve Gürçistan’ta Rus yazarlar birliğinin onurlarına düzenledikleri votka partilerinde kadehler tokuşturularak, konuşmalar yapıldı, bu partilerde alkolün yan etkileri seyise ağır gelmiş, o da ‘haklı şikayet’ başlığıyla kitaba bir paragraf ekletivermişti [4]. Yurtdışından basının kabul edilmediği bir ülkede oldukça sıcak bir karşılama olarak nitelendirilecek bu davetler tabii ki dikkatle analiz edildi. Seyahatin sonunda tüm fotoğraflar ve yazılı notlar, Capa’nın Potsdam’da tanıştığı Kızıl Ordu resmi fotoğrafçısı Chaldej’e emanet edilebilmesi güzel bir jestti. Alışılagelmiş sansür uygulaması ile Rus zaferine gölge düşürebilecek kareler elendi ve arda kalanlar uçağın kalkmasına dakikalar kala güzel bir paket halinde sahiplerine ulaştı. Paketin içeriğini elleriyle tartarak analiz etmeye çalışan Capa, bu seyahatin sonunda, SSCB’nin ne kadar büyük bir ülke olduğunu ve farklı coğrafyalarda farklı toplumların birarada yaşadığı keşfetmişti, bir de tüm Rus halkının ortak hasret ve hevesle, Kafkaslar ve Karadeniz’e sınırı olan Gürcistan hayaliyle çiçek açtığını…

Aynı yıl, Tiflis’e yerleştirilen Giwi Margwelaschwii’nin böyle bir hayali hiç olmamıştı oysaki [5]. Hitler’den sonra Stalin rejime yakalanan Margwelaschwii’nin hayat hikayesi gerçekten çok farklı. Önce akademisyen babasının politik yazıları nedeniyle Rusya’dan Almanya’ya kaçarlar, anne göçmenliği kabullenemez, intahar eder, baba-oğul daha sonra Hitler rejiminden kurtulmak için İtalya’ya sığınır.  II. Dünya savaşı sonlandığı haberiyle, doğduğu eve, Berlin’e döndüklerinde ise, Gürcü filosof Shalva Nutsubidze ile buluşacağız derken Doğu Berlin’de Rus kapanına yakalanırlar. 20 yaşında öksüz ve yetim kalan Margwelaschwii, önce Sachsenhausen’daki Yahudi kampına, 18 ay sonra da dilini bile bilmediği Gürcistan’a nakledilir. Ve o genç adam hayatın yoluna koyduğu taşlardan güzel bir eser yaratmayı başarır.

Alman Filolojisi okuduktan sonra, o da babası gibi felsefe profesörü olur ve Berlin’e dönene kadar (1990) Tiflis’te yaşar ve yazar, hem de Almanca. Ama hedef kitlesi, iki yüzyıl önce Gürçistan’a göçen Almanlar değildir, zaten o kavimden geriye bir avuç insan kalmış,  Katharinenfeld, Luxemburg adını almıştır [5]. Okuyucusun olmayacağından emin, 30 yıl boyunca yazmaya devam eder, Margwelaschwii,  tek hakim olduğu dil olan Almanca’yı evirir, yeni kelimeler türetir, ideolojik kavramlardan çok çekmiştir, bu nedenle anlamının toplumsal tehlike yarattığını tecrübe ettiği kelimelerin yerine yenilerini koyar, bazı cümleleri, okuyucu da istediği gibi tamamlayabilsin diye yarım bırakarak, kağıt üzerinde herkese fikir özgürlüğü tanır ve yazdığı 40’ı aşkın romanın içinde hasret kaldığı özgürlüğe kavuşur. ‘Nazi Kampı Sachsenhaus’ değil ‘Küçücük bir barınak’tır artık hapsedildiği yer, çünkü o hiçbir zaman kendine biçilen ‘kurban’ rolünü kabullenmemiş, direnmiş ve hatta kılıcını kelimelerle bileyerek sadece günün gerçeklerine değil, hatıralara karşı savaşını da kazanmak üzere yola çıkmıştır. Biliyoruz ki Don Kişot’lar tükenmez ve asla yenilmez.

Margwelaschwii’in, doğu/batı, komünist/nazi, gerçek/edebiyat arasında geçen göçmen hayatına dair kitabı ‘Captain Wakusch’ bağımsızlığını ilan etmiş bir yazarın kitabıdır. ‘Bir Rusya Seyahati’ kitabını ilginç yapan ise, Demir Perde’nin geçirgenlik özelliklerine duyulan merak. 1962 yılında Nobel Edebiyat ödülü alan Steinbeck, ödül töreni konuşmasında ‘İnsanoğlu çok güçlendi, bir nevi Tanrılaştı, öyle ki hep biraz hazırlıksız ve çekinerek işe koyulsa da, tüm canlıların yaşam ve ölüm sorumluluğunu kendi üzerine aldı.’ der.  Detayları Captain Wakusch’tan dinlemek gerek…

Işığınız bol, enerjiniz yüksek olsun...

Elif Ülkü Arıcı


Kaynakça

1. ‘The true story: LIFE Magazine, Horace Bristol and John Steinbeck’s The grapes of warth’ Samatha Baskind, January 2004, Steinbeck Studies 15(2):39-74, DOI: 10.1353/stn.2004.0029 2. ‘Remembering the past, predicting the future: John Steinbeck’s explorations of Cold War Russia’ in A Russian Journal by Katarzyna Hauzer (Jagiellonian University) DOI: 10.25167/EXP13.17.5.4 3. https://www.spiegel.de/wirtschaft/weizen-zieht-an-a-4dbd42ae-0002-0001-0000-000041123511 4. https://www.faz.net/aktuell/feuilleton/kunstmarkt/kunstbuecher/gegen-die-windmuehlen-des-kalten-kriegs-17033.html 5. https://www.deutschlandfunk.de/zum-tod-von-giwi-margwelaschwili-ausnahme- 6. ‘Katherinenfeld, ein deutsches Dorf im Kaukasus’ Ernst Allmendiger, Selbstverlag, 1989.

20-04-2022
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir