Kader mi Plan mı ? - Zehra Eraslan (Mimar)

Kader mi Plan mı ? - Zehra Eraslan (Mimar)

A+ A-

Bildiğiniz üzere ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Yaşadığımız bu büyük felaketler on binlerce kayıp ve yaralı vermemize neden oldu. Binlerce binamız yıkıldı. Çoğu bina oturulamayacak kadar ağır hasar aldı ve hasar seviyesi tespit edilememiş binlerce bina da cabası. Bu kadar ağır kayıplarla yüzleşmemizin asıl sebebi depremin büyüklüğü müydü peki? Yoksa göz göre göre gelen ihmaller zinciri mi?

Ülkemizin deprem kuşağında bulunduğu gerçeğini böyle büyük bir felakete şahitlik etmeseydik çoğumuz umursamayacaktı belki de. Tarihimiz boyunca bu topraklarda yaşanan ne ilk ne de son deprem olacaktı bu. Zira Anadolu toprakları ilk kez şahitlik etmemişti büyük depremlerle. Yakın tarihimizden tutun İstanbul’un fethine kadar geçen bu süreçte birçok deprem görmüştü bu topraklar. Hatta en büyük depremlerden bir tanesinin İstanbul’un fethinden sonra Marmara bölgesi ve balkanları da içine alan bu bölgede yaşanmış 1509 tarihli bir deprem olduğundan söz edilir. Öyle ki bu depremin Kırım ve Kahire topraklarından bile hissedildiği rivayet edilir bizlere. Yaşanan bu büyük depremi dönemin insanları Kıyamet-i Suğra yani Küçük Kıyamet olarak adlandırmıştır. Bu depremle birlikte deyim yerindeyse İstanbul üzerinde taş taş üstüne kalmamış anlayacağınız. Dönemin nüfusu göz önünde bulundurulduğunda binlerce kayıp verilmesi depremin ne denli büyük bir deprem olduğuna kanıt niteliğindedir. Öyle büyük bir deprem olduğundan söz edilir ki hamile kadınların deprem korkusuyla çocuklarını düşürdüğü, yer altından günlerce gök gürültüsü benzeri seslerin geldiği konuşulur. Yaşanan bu büyük deprem neticesiyle Marmara denizinde Tsunami meydana gelmiş surların yıkılmasına ve kıyı kesimlerinin ciddi hasar almasına neden olmuş. Topkapı sarayının bir kısmının çöktüğü bu felaketle birlikte dönemin padişahının saray bahçesine çadır kurdurduğu ve bir süre o çadırda yaşadığı söylenir. İnsanların bu derece büyük bir depreme şahit olması döneminin mimarisinde ahşap malzemenin yaygın olarak kullanılmasına zemin hazırlamıştır. Ahşap malzemenin sağlam ve hafif bir malzeme oluşu ve bunun yanı sıra inşa edilme şeklinden dolayı deprem etkisini dağıtma özelliğinin bulunması hem binanın depremden daha az etkilenmesine hem de içinde yaşayan canların olası bir yıkım halinde kurtulabilme ihtimallerini artırır. Hafif bir malzeme olmasından kaynaklı olası yıkımda oluşabilecek yaşam boşlukları can kayıplarının azalmasını sağlayacaktır. Bu sebeple İstanbul’daki gerçekleşen büyük depremle birlikte ahşap konutlarda artış olduğu görülmüştür. Ancak bu durum ülkemizin şuan ki durumu için maalesef geçerli değildir.

Ülkemiz deprem gerçeğiyle yüzleşmiş Amerika, Japonya ve Kanada gibi büyük devletlerin aksine ahşap konut yapımından git gide uzaklaşmış ve bu uzaklaşmayla beraber yıkıcı kayıplar vermeye devam etmiştir. Deprem kuşağında bulunmamız yadsınamaz bir gerçek iken deprem gerçeğini kabul edemiyor oluşumuzun altında yatan asıl sebep neydi peki?

Makus talihimizi değiştiremeyip aynı felaketleri üst üste yaşamak zorunda oluşumuzun bir sebebi olmalı tabi ki. Maalesef ki yaşadığımız coğrafyanın bize biçtiği zor kader ve acı hatıralar toplum olarak acıya alıştırıldığımızı düşündürüyor bana. Öyle ki yaşanılan kötü olayları sindirip arkamızda bırakmayı adeta zorunda hissettiriyor bize. İçten içe olası kötü senaryoların her zaman yaşanılabileceğine olan beklentimiz belki de bu ihtimaller sarmalının bir gün parçası olabileceğini hatırlatıyor bu coğrafya insanına. Bizim insanımızın planlarının uzun vadeli yapamıyor oluşu bu sebeptendir belki. İçinden çıkamadığımız bu kısır döngü aynı olaylarla tekrar tekrar yüzleşmemize neden oluyor. Yaşanacak olayı değiştiremiyorsak şayet toplum olarak olaylara bakış açımızı değiştirmemizi zorunda kılıyor artık.

Dünya üzerinde deprem ülkesi olduğu gerçeğiyle yüzleşip bu durumu en az can kaybıyla atlatmayı başarabilen örnek alınası bir ülkedir Japonya. Japonya’yı bizden farklı kılan neydi ki düşününce? Uzakdoğu toplumlarının bizden farklı olarak yapabildikleri 2 iyi şey aklıma geliyor. Tarihleri boyunca kültürlerini ve yaşayış şekillerini çıkardıkları dersler sonucunda değiştirmek ve yaşadıkları kötü olayların toplum hafızasında unutulmasına engel olarak bir daha yaşanmamak üzere bilimi esas alarak ilerlemek. Yani kısacası ders almak ve bir daha tekrarlamamak. Kötü olayları kaderlerinin bir parçası olarak görmeyip önlem alma çabaları belki en başından bizim de yapmamız gerekendi aslında. Bu şekilde değiştirebilirdik coğrafyamızda süregelen kötü talihimizi. Toplum olarak unut ve her şeye devam et yaklaşımından bir an önce sıyrılıp uzun vadeli ve akılcı planlarla ilerlemeyi öğrenmek zorundayız. Alacağımız her ders bir daha tekrarlanmamak üzere toplumun düze çıkmasını sağlayacak bakış açısına ulaştıracaktır bizi. Eğer ki olaylara yaklaşımımızı değiştirmeye karşı direnç gösterirsek maalesef ki bu topraklar aynı acıları yaşamaya mahkûm olacaktır. Değişimin bugünden başladığını unutmayarak geleceğimizi inşa etmeye ve değişmez denilen bu kaderi değiştirmeye başlamalıyız. Ancak bu şekilde kötü kaderini değiştirebilir bu toplum.


Kaynakça

https://tarihvemedeniyet.org/2009/11/istanbulun-sirnasik-depremleri.html http://www.gncahsap.com/istanbulun-ahsabi-dogumu-ve-olumu/

09-03-2023
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir