Bir Narsistik Öfke Patlaması - Fatma Ülkü Selçuk  (Sosyoloji, Dr.)

Bir Narsistik Öfke Patlaması - Fatma Ülkü Selçuk (Sosyoloji, Dr.)

A+ A-

Fotoğrafla hatırladıklarım

Bu ay benim için hızlı başladı. Yüzlerce kitap, giysi şu veya bunu faydası olabilecek yerlere ulaştırmaya çalıştım. Geri dönüşüm için de bol malzeme çıkardım.


Böyle günlerden birinde bir fotoğrafa rastladım. 2007’de çekilmiş. Otuzlu yaşlarında dört kadın bir karede gülümsüyoruz.

Hatırlıyorum. O zamanlar yılda birkaç defa bir araya gelmeye çalışırdık. Ta ki Çiçek (gerçek ismi değil) ateş püskürünceye kadar.

Ne olmuştu?

Bir akşam buluştuk, beraberce yemek yiyoruz. Genel olarak keyfimiz yerinde.

Saatler birbirini kovaladı, sohbet koyulaştı. Geçmişi andık ve bugünümüzü anlattık. Hem güldük hem dertlendik.

Çiçek, Yankı’nın (gerçek ismi değil) bencilliklerini anlatmaya koyuldu. Beş dakika, on dakika, on beş dakika... Konuştu, konuştu.

Ben biraz huzursuz hissettim. Zira katılmadığım pek çok nokta vardı. Çiçek görüşümü zaten sormamıştı, ben de sessiz kalmayı tercih ettim.

Çiçek birden hiddetlendi. Meğer onu destekleyici sözler etmemi beklemiş, bendense ses çıkmamış. Ortalamanın çok üzerinde bir ses tonu ve sertlikte konuştu (bunu ‘bağırma’ olarak adlandırıyoruz). Sevmeyeceğim türden sözler sarfetti.

Dakikalar geçmek bilmedi. Ne hissettim? Püsküren lavlarla canım yandı. Peki ne yaptım? Anlatması uzun sürer.

Netice? Tatlıya bağladık ama yemek faslı bitti.

Narsistik incinme


Benzer patlamalarla daha önce de karşılaşmıştım. Bu tür alevlenmeleri sıklıkla yaşayanların bir kısmında şu noktaları gözlemlemiştim:

Pek çok ortamda cilalanmış imajlarını sergilerler. Beğeni toplamaya ortalamanın üzerinde önem verirler. Ne yaparlarsa yapsınlar kendilerini çoğu durumda haklı görürler. İstedikleri gerçekleşmezse bağırır veya küserler.

Peki çoğunlukla senden nasıl davranmanı beklerler?

-        İstedikleri gibi konuşacaksın, istedikleri gibi görüneceksin, istedikleri gibi yaşayacaksın

-        Onların görüşü ne ise ona katılacaksın

-        Onları onaylayacaksın, destekleyeceksin

-        Beğenini hayranlığını olabildiğince çok dile getireceksin

-        Kendilerini zayıf hissetmelerini tetikleyecek hiçbir şey yapmayacaksın (hatta bazen orada varolmayacaksın bile)

-        ‘Şunu yap’ dediklerinde yapacaksın

-        Hatta onlar dillendirmeden akıl edip isteklerini yerine getireceksin

-        Onların sevdiklerini övecek, sevmedikleri için olumlu tek kelime etmeyeceksin

-        Sergiledikleri imaj (uzakdoğu gurusu imajı, ermiş imajı, ideal anne/baba imajı, mükemmel ev kadını/iş insanı/politikacı/meslek erbabı imajı veya başka bir imaj) ve eylemleri arasındaki açıyı farketsen bile bunu kesinlikle belli etmeyeceksin.

Cansız nesneler canlansa ne hissederdik?

Böyle birşey olsa herhalde dehşetten neredeyse aklımızı kaçırırdık. Bu derece olmasa da narsisistler de kimi zaman büyük sarsıntı yaşarlar. Özellikle de birileri kendilerine itiraz ettiğinde. Kitapların birinde buna yakın bir benzetme okumuştum. Hangi kitap olduğunu şimdi hatırlayamadım. Ama aklımda kalanlar bunlar.

Narsistik özellikleri baskın kişilere dair benim gözlemimse şu yönde: Bu kişiler çoğu insanı oyuncak bebek gibi görüyorlar. Onları istedikleri gibi donatıp istedikleri gibi konuşturmak, istedikleri gibi hareket ettirmek istiyorlar. Canları istediğinde saçını okşayıp birşeye öfkelendiklerinde yerden yere çalıyorlar.


Ayrıca neredeyse her daim beğeni arzuluyorlar. Sanki buna doymuyorlar. Mevcut düzey onlara ancak kısa bir süre yetiyor.

Roy F. Baumeister ve Kathleen D. Vohs da bu nedenle ileri narsisistleri madde bağımlılarına benzetiyor. Her daim güç, beğeni, onay peşindeler. Mevcut düzey kendilerini geçici olarak iyi hissettiriyor. Kısa sürede daha fazlasının peşine düşüyorlar (1).

Narsisistlerin iç dünyasından kesitler

Şöyle yazıyor Alexander Lowen: ‘Narsisizm insanın kendisine karşı imgesine yaptığı yatırımını gösterir. Narsisistler gerçek benliklerini değil, imgelerini severler ... Eylemleri benliklerini değil, imgelerini yüceltmeye yöneliktir.’ (2)

New Jersey Bilişsel Terapi Merkezi’nin kurucusu ve klinik direktörü Wendy Behary ise kadın ve erkek narsisistlerin ortak yönlerini şöyle özetliyor (3):

‘iki grubun da aklını başından alan, ifade edilişi açık ya da gizli olsun, dikkat odağı olmaya dair doymak bilmez ihtiyaçtır. Bu durum, empatik ve vicdan sahibi olabilme kapasitelerini sınırlar, hatta ortadan kaldırır. Belki “narsistik yaralanma” terimini duymuşsunuzdur. Bu terim, bir narsiste basit bir “Özür dilerim” demeyi, “Ben dünya üzerindeki en kötü insanım” demek gibi hissettiren dinamiği ifade eder. Tüm gösterişlerine karşın, eleştiriden, kendileriyle ilgili hayal kırıklığı yaşanmasından, kendininkinden farklı görüşlerden, fark edilmemek veya iltifat edilmemekten, yok sayılmaktan, hatta kendi hatalarından kolaylıkla yaralanırlar. Ancak onların yaralanmış hissettiklerini bilmeniz gerekmez, çünkü onlar bu duyguları gizlemede usta oyunculardır. Size olabilecek en acıtıcı sözleri çarpar, sizden uzak durur ya da sizi başka bir mükemmel yanlarına alkış tutmaya zorlarlar. Kendinizi, orantısız tepkilerini yatıştırmak ve paraçalanmış egolarını iyileştirmek için boyun eğmiş, özür dileyen pozisyonda bulabilirsiniz.

Tedavi iyi olurdu

Dr. James F. Masterson şöyle yazıyor: ‘Genel olarak bir narsisist hastayı haftada bir seansla tedavi etmek ... zordur. Aynı zamanda hasta ne kadar yaşlıysa o kadar iyidir. Gençken, mükemmel olabileceklerine ve insanların onlara tapınacaklarına inanırlar. Yaşlandıkça, hayat içerisinde oradan oraya savrulmalarının da getirdiği bir tecrübeyle, belki de böyle birşeyin mümkün olmadığı düşüncesine de alışırlar.’ (4)

Yani demek ki, yaşımız kaç olursa olsun psikoterapiye açık olmakta fayda var. Dr. Otto F. Kernberg’in de belirttiği gibi çeşitli ruhsal bozuklukları bebeklikten ve erken çocukluktan itibaren önlemek mümkün. Bunun içinse bireysel, toplumsal, siyasi ve kültürel etmenleri bir arada ele almakta fayda var. Belki de böylelikle dünyamızda toplumsal şiddetin felaketlere yol açabileceği bazı gelişmeleri önleyici tedbirler almak mümkün olur (5).

Gelelim bilgece yaşama

Dr. Heinz Kohut ‘iyi bir sonlanma evresinde analistin ve hastanın kendisiyle ilgili kavrayışı bilgeliğe dönüşür’ diye yazıyor. Yine de bilgece yaşam hedefi analizdeki nihai hedef değildir diyerek ekliyor: ‘varoluşun geçiciliğini kabullenmek olan bilgeliğe ulaşmanın ancak çok azımıza nasip olduğunu ve bunun insanlığın doğal ruhsal kapasitesinin ötesinde olduğunu kabul etmeliyiz’. (6)

Şöyle bir düşünüyorum da biraz daha bilgece yaşayabilsem ne güzel olurdu;

ve daha çok bilgelik görsem nasıl da umut dolardım...


Fatma Ülkü Selçuk, 22.11.2018




Kaynakça

Metin için kaynaklar

(1) Roy F. Baumeister ve Kathleen D. Vohs (2001), ‘Narcissism as Addiction to Self-Esteem’, Psychological Inquiry, Cilt 12, Sayı 4, sayfa 206-210.

(2) Alexander Lowen, Narsisizm: Gerçek Benliğin İnkarı (İstanbul: Cem Yayınevi, 2013), sayfa 39.

(3) Wendy T. Behary (LCSW), Narsistle Ateşkes: Benmerkezci Biriyle Ayakta Kalma ve Gelişme (İstanbul: Psikonet Yayınları, 2014), sayfa 25.

(4) James F. Masterson, Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması: Gelişimsel Kendilik ve Nesne İlişikileri Kendilik Psikolojisi Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, 2014), sayfa 174.

(5) Otto. F. Kernberg, Aşk ve Saldırganlığın Ayrılmaz Doğası: Klinik ve Kuramsal Bakış Açılarıyla Psikoterapi (İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, 2014), sayfa 438.

(6) Heinz Kohut, Kendiliğin Çözümlenmesi (İstanbul: Metis Yayınları, 2004), sayfa 225, 226.

Görsel kaynaklar

1) Photo by LinkedIn Sales Navigator on Unsplash: https://unsplash.com/photos/IjkIOe-2fF4

2) Photo by Alain Bonnardeaux on Unsplash: https://unsplash.com/photos/tLxGw_ITs7k

3) Photo by Dorel Gnatiuc on Unsplash: https://unsplash.com/photos/jz_CtXafltc

 

18-02-2019
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir