Çin Odası'nı Bulan Amerikalı: John Searle (Bölüm 2: Çalışmaları)

Çin Odası'nı Bulan Amerikalı: John Searle (Bölüm 2: Çalışmaları)

A+ A-

Nihayet aylar önce başladığım John Searle yazımın ikinci ve son kısmını yazabilmiş bulunmaktayım. Bu kısımda, beyefendinin felsefe alanındaki çalışmalarına göz atacağız.

Searle, başlangıçta söz-eylem kuramı üzerinde çalışmalar yaparak repütasyonunu kurmaya başlamıştı. Söz-eylem kuramı demek, gerçekleşen bir eylemin sözel olarak ifade edilmesi anlamına geliyor. Yani bir eylem gerçekleştiriliyor ve sonrasında yapılan o eylem sözlü olarak ifade ediliyor. 1969’da yazdığı Speech Acts adlı kitapta bu kavrama kendi düşüncelerini kattı Searle. Ona göre, sözlü ifadelerin içerdiği önerme aynı olsa bile, deyiş gücü açısından farklılık gösterebilir. Örneğin:

1.     Sam smokes habitually.

2.     Does Sam smoke habitually?

3.     Sam, smoke habitually!

4.     Would that Sam smoked habitually!

Wikipedia’da verilmiş bu örnekte, bu dört cümle de aynı şeyin, Sam’in sigara içtiğinin, önermesini yapıyor. Ancak dördü de farklı deyişlere sahip. Sırasıyla bir beyan, bir soru, bir emir ve bir arzu ifadesine sahip olan bu cümlelerden anlayacağımız üzere, sözlü bir ifadenin içeriği aynı kalabilir, ancak deyiş bazlı değişim doğrultusunda farklı anlamlar ortaya çıkabilir.

Searle için önemli olan başka bir kavram ise yönelimselliktir. “Zihnin bir şey,özellik veya şey durumu hakkında olma, temsil etme, yerine geçme gücü”1 olarak tanımlanan bu kavram, Searle için kendi zihin felsefesi bakış açısına eklemiş olduğu bir prensip olmuştur. Searle’a göre yönelimsellik, zihinlerin temsil ve sembolize etme güçleri açısından somut kavramlar, araçlar ve ilişkiler açısından üstünlüğünü gösterdiği için tamamen zihinseldir2.

Bir örnek vermek gerekirse, “kesmek” fiili üzerinden verebiliriz. Bu fiili pasta için kullanırsak, “pastayı kesmek” diyerek ifade ederiz ve bu fiili gerçekleştirirken kullanacağımız obje olarak ilk aklımıza gelen de bir bıçak olacaktır. Ancak bu fiili çimler için kullanırsak, “çimleri kesmek” ifadesini kullanırız ve bu sefer obje olarak bir bıçak değil de bir çim biçme makinesi aklımıza hemen gelecektir. Bu örnek, Searle’ın tanımladığı “Background”, yani artalan kavramıyla örtüşür. Bu tanımla da kastedilen, insanların yönelimsel durumda olmayan ancak talep doğrultusunda uygulayabildiği yetenekler, kapasiteler ve eğilimlerdir. Bu kavramın varlığı, biraz önceki örnekteki fiillerin yer değiştirmesinden kaynaklanabilecek anlam boşluğunu kapatır. 

Gelelim Searle’ın en çok bilinen argümanına. Aslında daha pek çok konuda bilgisi ve argümanı var ancak en önemlisiyle yazıyı kapatmak daha iyi olacaktır. O da  Chinese Room argümanıdır. Bu argüman, güçlü yapay zeka kavramına (ki bu kavram da Searle’dan çıktı) tepki olarak ortaya atılmıştır. Basitçe açıklamak gerekirse; bir bilgisayarın ne kadar zeki ve insan gibi davranabiliyor olsa da, asla bir zihne, anlayışa ve bilince sahip olamayacağını iddia eder.

Detaya inecek olursak, Çince bilmediğimizi ve içinde iki yarık, bir kitap ve birkaç müsvedde kağıt bulunan bir odada olduğumuzu farz edelim. İlk yarıktan bazı Çince karakterler size gönderiliyor. Siz kitaptaki bilgileri kullanarak bu karakterleri çeviriyorsunuz ve sonuçlarınızı ikinci yarıktan geçiriyorsunuz. Dış dünyaya göre oda Çince konuşuyor gibi görünür ama gerçekte Çince diline dair hiçbir şey bilmiyorsunuzdur.

Searle’ın argümanı da burada devreye giriyor. Bu Çin Odası, Çince çevrilebiliyor. Ama Çinceyi gerçekten anlayabiliyor mu diye soracak olursak, hayır demek durumundayız. Bu da demek oluyor ki, Searle’a göre, bir bilgisayar bir işlemi ne kadar iyi yapıyor olursa olsun, o işlemi gerçekten anlayamıyordur.

Tabi belli gibi kişiler Searle’a bu konuda karşı çıkmış. Mesela Stevan Harnad’a göre, Searle aslında güçlü yapay zeka derken işlevselcilik ve sayısallık kavramlarından bahsediyor ve bu kavramları aslında eleştirmeye çalışıyor1. İşlevselciler, bilinci beyinde gerçekleşen bilgi işlem bütünleri olarak tanımlar. Bir bilgisayar programı, yaptığı işlemleri bu tanım doğrultusundan gerçekleştirdiğinden, sistemin bilincinin olduğu işlevselcilerce iddia edilebilir.

Ama Searle der ki “bu imkansız”. Çünkü bilinç dediğimiz şey fiziksel bir konsepttir. Bilgisayar içinde ister bir sindirim simülasyonu kur ya da bir ateş simülasyonu, gerçekte bir şey ne sindirilebilecektir, ne de yanacaktır. Çünkü gerçek değildir.

Ben bu konuda Searle’a katılıyorum. Çünkü bir işi anlayarak yapmak vardır, bir de sadece yapmak vardır. Haliyle kurulabilecek bir yapay zeka, kendisi için tanımlanan sınırların ötesine geçebilecek bilince ve anlayışa sahip olamaz. Öyle programlanmamıştır ve programlanması düşüncesi de bana şu an için bilimkurgudan öte gelmiyor. O yüzden Terminatör gibi filmleri izleyip komplekse girmemize gerek yok. Şimdilik...

Nihayet yazımı sonlandırabildim. John Searle’ın hayatını ve felsefesinin temel noktalarını bu yazı dizimde açıklamaya çalıştım. Bir dahaki yazımda görüşmek üzere...

 

 


Kaynakça

REFERANSLAR

1.     Chisholm, Roderick M. (1967). "Intentionality". The Encyclopedia of Philosophy. Cilt 4, s. 201

2.     Searle, Intentionality (1983)

3.     Searle, John (1999). Mind, Language and Society. London: Orion Books Ltd. p. 108. ISBN 978-0-75380-921-1.

4.     Harnad, Stevan (2001), "What's Wrong and Right About Searle's Chinese Room Argument", in M.; Preston, J., Essays on Searle's Chinese Room Argument, Oxford University Press.

5.     Searle 1980

25-02-2020
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir