Bilinç Nedir? Özgür İrade Var mı? - Fatma Ülkü Selçuk  (Sosyoloji, Dr.)

Bilinç Nedir? Özgür İrade Var mı? - Fatma Ülkü Selçuk (Sosyoloji, Dr.)

A+ A-

Bilinç Nedir? Özgür İrade Var mı? Hukuk Kavramlarını Kim Yenileyecek?

Üzüldüğüm konu

 Dertli olduğum konu şu: Biyoloji, tıp, ruh ve sinir bilim alanlarında her yıl yüzlerce, binlerce keşif yapılıyor; öte yandan hukuk, siyaset bilimi, iktisat, bu gelişmelere büyük ölçüde kör sağır. Bu dalların ana malzemesi ne? İnsan. O halde insan doğası, yapısı, yönelimi hakkında bunca keşif olurken ataletimiz ve sessizliğimiz neden? Evet, davranışsal iktisat, siyaset psikolojisi, adli bilimler vesaire biraz olsun entegrasyon sağlıyor. Peki yeterli mi? Değil. Dünyamızın zengin ülkelerinde de yoksul ülkelerinde de sosyal kurumlarımız hala yüzlerce yıl öncesinin insan doğası kabulleriyle şekilleniyor.

Bilim dünyasının hali

 Uzmanlaşma, derinlemesine araştırma yapmak bakımından faydalı. Bu sayede yüz yılda belki de milyonun üzerinde keşif yapıldı. Sorunsa şu: ruh ve sinir bilim alanındaki keşifler sosyal bilimlere yeterince yansımıyor. Bilim insanlarının çoğu, üniversitelerdeki atama ve yükseltme kriterlerine hapsolmuş vaziyette. Çoğu kişi için keşif aşkının yerini unvanlar almış. Bu anlaşılabilir bir durum; zira pek çok kişi için kendine saygı, sosyal kabul, iktisadi güvenlik; dış onay ve yerleşik düzene entegrasyon üzerinden gelişiyor.

Hakim kural şu:

 Yükselmek istiyorsan büyük teorilerin varsayımlarını sorgulama! (bu işi ancak ayrıcalıklı üniversitelerdeki ayrıcalıklı alimler yapabilir, sense genel geçer formüllere dokunmayarak ufak rötuşlar yapabilirsin) Ayrıca içinde bulunduğun bilgi dalının sınırlarını ihlal etme! (birkaç bilgi dalını birleştiren bir alan açılırsa senden beklenen bu sefer de yeni sınırlara riayet etmendir)

Sağlıklı yaşam ve gerçekliği keşif

Hem insan onuruna yakışır yollardan mümkün mertebe sağlıklı yaşamak hem de gerçekliği keşfetmek istiyorsak bir ihtiyacımız var: FARKLI BİLİM DALLARINDAN GELEN BİLGİYLE TOPLUMSAL TEORİLERİ, KURAL ve KURUMLARIMIZI YENİLEMELİYİZ (tabii söylemeye bile gerek yok ki kastettiğim, birkaç kuantum lafı araya sokup ‘geleceğini sen çiz’ ‘başarılı olmanın bilmem kaç yolu’ filan gibi hokus pokus manüplasyonlara kapı aralamak değil, ben ritüelleri bırakıp bilim dalları arası geçişkenliği artırarak kavramlarımızı kurumlarımızı yenileyelim diyorum, üstelik bunun için de zengin ülkelerin ayrıcalıklı üniversitelerindeki otoritelerin onayını beklemeyelim diyorum, zira onların onayını bekleyecek olursak bayağı bekleriz).

 

Bu meseleyi bir örnek üzerinden ele alacağım: bilinç, özgür irade, hukuk.

Bilinç nedir?


Bilinç farklı şekillerde tanımlanmakta. Biri diğerinden daha doğrudur diyemem. İstediğiniz şekilde kavramınızı oluşturup bu kavramın sınırlarını olabildiğince net çizip teorik inşanıza devam edebilirsiniz. Yine de size bilinç konusundaki yaklaşımlardan birini yazayım:

 Bilinç, bir deneyimdir. Bu deneyim, bazı bilgi işleme türlerini yansıtır. Bilinci farklı türlere ayırmak mümkündür. Biri, farkındalık bilincidir. Diğeri içgözlemsel bilinçtir. Farkındalık bilinci söz konusu olduğunda, nispeten ‘düşük seviyede, uyaranların ve size sunulan olayların farkında’ olursunuz. İçgözlemsel bilinç durumunda ise daha yüksek bir seviyede, ‘sadece harici uyaranın değil iç temsil ve süreçlerin de farkında’ olursunuz (1).

Beyin gece de gündüz de etkin olsa bile uykudayken bilinçli değilizdir (2).

O halde bugün için bilinç, büyük ölçüde farkındalık ile ilişkilendirilmiştir.

 Misal, tecrübeli bir piyanist temel eylemleri neredeyse bilinçsiz şekilde gerçekleştirir, hareketleri adeta otomatikleşmiştir (parmaklarının hangi hareketi yapacağına dikkat kesilirse hata yapma olasılığı artar). Yeni öğrenen birisi ise parmaklarının ve ellerinin hareketinin oldukça farkındadır. Temel eylemler onun için otomatik olmayan bir süreçtir.

İngiliz ve Amerikan Edebiyatı okuduktan sonra doktorasını sinir bilim üzerine yapan Eagleman şöyle yazar:

 ‘Beyin, işleri mümkün olduğunca otomatik pilot üzerinden yürütmeye çalışsa da, sürekli falsolu topların geldiği bir dünyada bu her zaman mümkün olmayabilir. Ancak bilinç, yalnızca sürprizlere tepki vermekle ilgili değildir; beyin içindeki çatışmaları çözümlemekte de hayati bir rol üstlenir ... Beyin söz konusu olduğunda bilinç, milyarlarca hücrenin kendilerini bir bütünün parçası olarak görmelerini, karmaşık bir sistemin kendi yüzüne ayna tutmasını sağlayan bir araçtır’ (3).

Bilinç beynimizin hangi bölgesinde?


 Esasen sadece bir bölge aktiftir demek zor görünüyor. Jonides ve arkadaşlarının görüşüne göre çatışma söz konusu ise (misal her kelime için mürekkep rengini söyleyin: MAVİ BEYAZ SİYAH GRİ GRİ BEYAZ MAVİ SİYAH muhtemelen doğru mürekkep rengini söylediniz fakat örneğin sondaki siyah kelimesinin rengini söylemeden önce biraz daha zaman geçti; zira burada çatışmalı bir durum vardır; ‘siyah’ kelimesi ‘mavi mürekkeple’ yazılmıştır) anterior singulat devrede oluyor. Cristof Kosch ve Francis Crick’se daha geniş kapsamlı bir hipotez öne sürüyor ve bilgi frontal loba ulaşmadığı sürece bilinçli olamaz diyor (4).

Herşey bir yana bilinç, zihin/beyin etkinliklerinin merkezinde yer almaz, tersine, kıyıda köşededir (5).

Özgür irade beynin neresinde?

 Özgür iradenin biyolojik temeline dair bir bulguya rastlar mıyım diye bayağı okudum. Fakat beyinde özgür iradeden sorumlu bir yer ya da işlemler bütünü göremedim. Özgür irade varsa da henüz nerede nasıl olduğu keşfedilmiş değil. Şu anda bildiğimiz; ÖZGÜR İRADE HİSSİNİN PEK ÇOĞUMUZDA OLDUĞU ancak ÖZGÜR İRADENİN OLMADIĞI, VARSA DA YERİNİN VE MEKANİZMALARININ HENÜZ KEŞFEDİLMEDİĞİ.

Unutmayalım;

ÖZGÜR İRADE HİSSİ ÖZGÜR İRADE

Yani özgür irademiz olduğunu hissedebiliriz, ancak bu, sahiden de özgür irademiz olduğu anlamına gelmez.

Şuna bir göz atalım:

-        İnsan doğar

-        Biyolojik varlığı verilidir (yani kendisi seçmez) (buna B1 diyelim)

-        Çevreyle etkileşir (buna Ç1 diyelim)

-        Biyolojik varlığı değişir (buna B2 diyelim)

-        Değişen biyolojik varlığıyla çevrede değişim oluşturur (buna Ç2 diyelim)

-        Bu böyle devam eder

 Yani, burada kişinin özgür iradesiyle seçmiş olduğu bir hal, durum, davranış söz konusu değildir. En azından bugünkü bilgimize göre bu böyledir. Yarın fizik, kimya ve biyolojide olacak keşiflerle farklı bir tablo belki ortaya çıkar, ancak şu anda özgür iradenin varlığı bilimsel olarak desteklenmemektedir.

 Her durumda unutmayalım. Beyinde 100 milyar kadar nöron ve bunun on katı kadar glia var. ‘Ne zaman uygun bir haberci molekül yani nörotransmitter reseptöre bağlanırsa, nöronu ateşler (onu daha aktif yapar) veya ketler (kapasitesini aşağı çeker) ... Eğer nörona gelen uyarıcı uyaranlar ketleyeci uyaranlardan fazlaysa, nöronda aksiyon potansiyeli oluşur. Aksiyon potansiyelleri ‘ya hep ya hiç’ ilkesiyle oluşur; ya ateşleme gerçekleşir ya da gerçekleşmez.’ (6). ‘Her nöron binlerce başka nöron ile, onlar da yine binlercesiyle bağlantılıdır ... bütün nöronlar, birbirini uyaran ya da baskılayan kimyasallar salmaktadırlar.’ (7)

‘Demek ki kim olduğumuzu belirleyen, aslında nöronlarınızın an be an çevirdikleri işlerdir’. Soru ise şudur: ‘Nasıl oluyor da beyin maddesi, bir şeylere anlam yüklememizi sağlayabiliyor?’. Yanıt henüz bulunamamıştır, ancak bilinen şudur: ‘bir şeyin sizin için anlamı bütünüyle, yaşam deneyimlerinizin tarihi üzerine kurulmuş olan beyinsel ilişkiler ağıyla ilgilidir’ (8).

 Çeşitli görevleri olan beynin farklı bölgelerinde uykuda da uyanıkken de aktivasyonlar olur, diğer kısımlara mesajlar gider (9). Trilyonlarca bağlantıya sahibizdir ve bunlar devamlı yeniden ve yeniden oluşur, her birimiz bu anlamda biriciktir. Fiziksel madde değişim halindedir, biz de değişim halindeyizdir. Doğumumuzdan ölümümüze kadar değişim vardır, sabit ve durağan değilizdir, bizler her daim işlenip değişiriz (10).

Bu konuda aktaracak daha çok şey var. Ama bu kadarı meramımı anlatmak için yeterli. Şimdi gelelim hukuk mevzuuna.

Hukukta kavramlar


 Hal böyleyken, yani beynimiz eş zamanlı ve ardışık uyarılma ve baskılanma etkileşimleri içinde devamlı dönüşen ağlara sahipken, üstelik ‘özgür irade’nin varlığına dair de bilimsel bir bulguya henüz rastlanmamışken, sırf ‘özgür irade’ hissimiz ve buna inancımız var diye bütün hukuk sistemini çoğumuzun özgür iradesi olduğu varsayımı üzerine mi inşa edeceğiz?

Yukarıda saydığım ve daha sayamadığım (zaten yazı ortalama bir internet yazısına göre fazla uzun oldu, buraya kadar okuyanınız oldu mu bilmiyorum) nedenlerden dolayı pek çok hukuk kavramını gözden geçirmemizde fayda var. Misal; sorumluluk, kusur, ceza ehliyeti, taksir, kast, bilinçli taksir (11) vesaire vesaire.

 Bu çerçevede ceza mevzuunun da yeniden ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Misal, cinsel saldırıda bulunanlar homojen bir grup değildir. İçlerinden biri için varsayımımız şöyle olsun:

 A kişisi beynindeki mevcut nöronların gerçekleştirdiği uyarım ve baskılamalar sonucunda cinsel saldırıda bulunur. A kişisinin (her kişinin değil, A kişisinin) mevcut tekniklerle tedavisi olanaklı değildir; içeride beş yıl da yatsa on yıl da yatsa eylemi yeniden gerçekleştirme olasılığı yüksektir. Bu durumda insan ve toplum sağlığını korumak için hakimin vereceği karar ne olmalıdır?


 Yani gördüğünüz gibi konu, suçlu aramak değil, insan canını korumak, insan onuruna yakışır bir yaşamı yaymak, toplumsal huzuru sağlamak.

Kavramları kuralları kim değiştirecek?

 Ben değil :) Orası kesin.

Bu bir ekip işi.

Farklı bilgi dallarından, uzmanlaştığı bilgi dalının ritüellerine tutsak olmamış, disiplinler arası çalışma yapmaya açık, hem uygulamadan hem akademiden insanlar bir araya gelerek bu işi yapabilir.

Ruh bilimciler, sinir bilimciler, hukukçular, sosyal bilimciler, felsefeciler vd...

Hayalim, böyle ekiplerin birgün bilimsel bulgular ışığında anlam dünyamızı ve ulusal ve uluslararası kurumları yenilemeye önayak olması.

 Birgün mümkün olur mu? Siz ne dersiniz?

Fatma Ülkü Selçuk, 28.07.2018




Metin için kaynaklar

(1) Edward E. Smith ve Stephen M. Kosslyn, Bilişsel Psikoloji: Zihin ve Beyin (Ankara: Nobel, 2014), sayfa 300.

(2) David Eagleman, Beyin: Senin Hikayen (İstanbul: Domingo, 2016), sayfa 36-38.

(3) David Eagleman, Beyin: Senin Hikayen (İstanbul: Domingo, 2016), sayfa 108-109.

(4) Edward E. Smith ve Stephen M. Kosslyn, Bilişsel Psikoloji: Zihin ve Beyin (Ankara: Nobel, 2014), sayfa 17-18.

(5) David Eagleman, Incognito: Beynin Gizli Hayatı (İstanbul: Domingo, 2013), sayfa 9.

(6) Edward E. Smith ve Stephen M. Kosslyn, Bilişsel Psikoloji: Zihin ve Beyin (Ankara: Nobel, 2014), sayfa 17-18.

(7) David Eagleman, Beyin: Senin Hikayen (İstanbul: Domingo, 2016), sayfa 123.

(8) David Eagleman, Beyin: Senin Hikayen (İstanbul: Domingo, 2016), sayfa 39.

(9) David Eagleman, Incognito: Beynin Gizli Hayatı (İstanbul: Domingo, 2013), sayfa 6.

(10) David Eagleman, Beyin: Senin Hikayen (İstanbul: Domingo, 2016), sayfa 39-40.

(11) Habip Oğuz (2016), ‘Sorumluluk hukukunda kusur’, http://www.taa.gov.tr/indir/sorumluluk-hukukunda-kusur-bWFrYWxlfDk1NzQ2LTljMTA4LWVlMjhiLWFhY2NiLnBkZnw5MDI/; Sevil Yıldız, ‘Ceza hukukunda akıl hastaları ve akıl hastalarının yargılanması’, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/289674, Onur Yiğit, ‘Yargıtay kararları ışığında bilinçli taksir kavramı ve unsurları’, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/155542

 

Görsel kaynaklar

1) Photo by Robina Weermeijer on Unsplash: https://unsplash.com/photos/IHfOpAzzjHM

2) Photo by jesse orrico on Unsplash: https://unsplash.com/photos/rmWtVQN5RzU

3) Photo by Robert Zunikoff on Unsplash: https://unsplash.com/photos/6Jw8-WZd0TM

4) Photo by Markus Winkler on Unsplash: https://unsplash.com/photos/wpOa2i3MUrY

06-09-2018
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir