Tüketimde Ouroboros Etkisi - Feyzanur Atmaca (Sosyolog)

Tüketimde Ouroboros Etkisi - Feyzanur Atmaca (Sosyolog)

A+ A-

İlk yazımda, tüketim nesnelerinin bir topluluğu kim bizden kim bizden değil şeklinde tüketim üzerinden bir ayrıma götürdüğüne değinmiştim. Bu düşünceden hareketle, günümüz insanının tüketim faaliyetlerini ele aldığımızda niçin bu şekilde tüketim sergilediklerini, tüketimin geçirdiği dönüşüm ve kitle iletişim araçlarının etkisi üzerinden açıklamaya çalışacağım.

Tüketim kısaca ihtiyaç duyulan mal ya da hizmetleri kullanma, satın alma, sahiplenme olarak tanımlanabilir. Bu eylemin uygulayıcısı ise tüketici olarak adlandırılır. Tüketim faaliyeti geçmişten bugüne çeşitli sebeplerle değişim geçirmiştir. Bunu kapitalizm öncesi tüketim ve kapitalist tüketim olarak iki şekilde ele aldığımızda, kapitalizm öncesi toplumlarda üretim şekline bağlı olarak tüketim faaliyetinin üretilen malı hemen kullanmak, değiştirmek ya da tüketmek olarak sergilendiği söylenebilir. Kapitalist tüketimde ise küreselleşme, kentleşme, kitle iletişim araçları, moda ve boş zaman kullanımı gibi yapısal faktörler sebebiyle tüketim kavramı, bilinen anlamının dışında bireyin ihtiyacını karşılamasından ziyade tüketilen ürün ya da hizmet üzerinden kendini toplumda var etmesini, model olarak belirlenmiş hayat tarzına ulaşmasını sağlama aracı haline gelmiştir. Bu şekilde tüketim ekonomik işleyişin ötesinde sosyo-kültürel bir fenomen olmuştur.

Baudrillard’ın ifadesiyle yeni tip tüketici olarak bizler bir hizmeti ya da ürünü tüketirken bunların bize sağladı yararın yanında o ürün ya da hizmetin sağladığı göstergeye de sahip olmuş oluruz. Örneğin, marka bir kol saat aldığımızı düşünelim. Sağladığı yarar açısından zamanın takibi için kullandığımız bu ürün, Baudrillard’a göre aynı zamanda göstergeler toplumunda diğerlerinden farklılaşarak dahil olmak istediğimiz grup içerisinde var olabilmemizi sağlayacaktır.

Göstergeler toplumunda ancak diğerlerinde olmayanı tüketerek dikkatleri üzerimize çekebiliriz. Bu nitelik ürüne duyulan doyumu ortadan kaldırmıştır. Kentsel yaşam ve kitle iletişim araçları ise bu durumun geniş kitlelerce kabul edilmesini sağlamıştır. Bir düşünüre göre reklamalar eskiden insanların mantığına seslenirken günümüzde duygularına seslenmektedir. Bu sayede rol model olarak sunulan yaşam tarzları ve kişilere benzemek tüketici için amaç haline gelmiştir. Sosyal medya ise sınıf farklılıklarını gözle görünür kılarak tüketicilerin kendilerini diğerleriyle karşılaştırmasına sebep oldu. Hedef haline gelen model yaşam tarzının ulaşılabilirmiş gibi yansıtılmasıyla tüketici daha çok tüketmek zorunda kalmış ve bu farklılaşma yolunda tek tip toplumun ürünü haline gelmiştir. Üründür, çünkü bu toplum yapısında insanlarda tüketilir.

Moda olanı tüketme gayretindeki büyük şehir insanın huzursuz ve tatminsiz yaşamını Walter Benjamin  çağdaşı Simmel ’in etkisiyle “ Ruhun merkezinde belirli bir şeyin bulunmaması, bizleri hep yenilenen uyarıcılarda, duyumlarda, dışsal etkinliklerde doyum aramaya iter. Bu yüzden kendimizi hep bir istikrarsızlığın, çaresizliğin içinde kısılıp kalmış̧ buluruz: Metropolün kargaşası, seyahat düşkünlüğü, çılgın rekabet hırsı, bir beğeniye, stile, düşünceye ya da kişisel bir ilişkiye bağlı kalamama yönündeki tipik modern sadakatsizlik — hepsi, istikrarsızlığın, çaresizliğin tezahürleridir.” şeklinde ifade etmiştir. Farklı olma isteğini ve maddelerin parasal değerine vurguların gerçekleştiriliyor olmasını garip karşılamamak gerekir. Eskiden nesnel kültürün ögelerini üretme ve denetleme kapasitesine sahip olan bizler uzun süredir ürettiğimiz şeylerin (nesnel kültür) denetimi altında yaşamaktayız. Simmel bu durumu ‘kültür trajedisi’ olarak nitelendirmiştir. Bu durumun sebebi ise modernleşme hareketiyle paranın yaygın olarak kullanılmasının rasyonelleşmeyi artırırken artan iş bölümü ve uzmanlaşmanın bizi denetim altında tutan nesnel kültürün üretilmesinde merkezi rol oynayarak toplumsal ilişkilerin bıkkın ve mesafeli (ruhsal mesafe) olmasına yol açmasıdır.

Simmel, toplumsal geometri kavramında sayılar ve mesafe kavramlarını ele almıştır. Basitçe sayılar, içinde bulunduğumuz grupta üye sayısı arttıkça toplumun oluştuğunu ve bu artışın sonucu bireyin yapıların büyümesiyle toplumdan uzaklaşması şeklinde tanımlanabilir. Böylelikle Simmel’ in diyalektik ilişkisini görürüz. Onun diyalektiği, insanın her zaman kendi yarattığı nesneler tarafından katledilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösterir. Mesafe kavramını ise, bir şeyin sahip olduğu değeri o şeyle birey arasındaki mesafenin belirlemesidir. Çoğumuz için bir ürüne ulaşmak kolaysa değerli değildir. Sadece gerçekten çabalayarak elde edilen ürünler en değerli olanlardır. Özellikle moda olanı üretenler ve tüketenler için bu durum gözle görünür niteliktedir. Simmel’ e göre moda, bizlerin bir açıdan içinde olduğumuz grupların taleplerine uygun olmamızı, başka bir açıdan ise bireyci olarak sapmamızı sağlamıştır. Simmel için, modern toplumlarda iş bölümü, uzmanlaşma gibi faktörlerle hem birbirinden kopamayacak kadar birbirine muhtaç hem de kimseye güvenemeyerek sürekli bir kıyas ve kıskançlık duygusu besleyen hasta insanlar olarak bizler, topluma ait olma isteği ile onlardan farklı olma ve ayırt edilme isteğini aynı anda barındırıyoruz.

Sonuç olarak günümüz dünyasında bizler üretim-tüketim-üretim döngüsü içerisinde tüketiyoruz ve tükeniyoruz. Her yeni sistemin kendi sonunu beraberinde getirdiği gibi bizlerde sonumuzla varız. Tüketici olarak dönüşümü kabul etmeli ve hızla yürüdüğümüz kalabalıklarda ruhumuzun bize yetişmesi için biraz durup soluklanmalıyız.

 


Kaynakça

1. SİMMEL, Georg, Modern Kültürde Çatışma, Çev. Tanıl Bora, Utku Özmakas, Nazile Kalaycı, Elçin Gen, İletişim Yayıncılık, İstanbul, (2017).

2. BAUDRİLLARD, Jean, Tüketim Toplumu, Çev. Nilgün Tutal, Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, (2021).

3. Görseller, www.pexels.com

15-02-2022
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir