Aidiyet İhtiyacı, ‘Biz’ ve Manipülasyonlar - Fatma Ülkü Selçuk  (Sosyoloji, Dr.)

Aidiyet İhtiyacı, ‘Biz’ ve Manipülasyonlar - Fatma Ülkü Selçuk (Sosyoloji, Dr.)

A+ A-

Nasıl anlatsam nerden başlasam


Bu yazıda biz insanların, bir toplulukta yer alma, bir topluluğa ait olma ihtiyacına odaklanmak istiyorum.

Haliyle aktaracaklarım, denizde su zerresi bile etmez. Birkaç gözlem, biraz da bilgi paylaşacağım. Bir de probleme işaret edeceğim:

Malum, kaynak savaşları uluslararası düzeyde sürüyor. Bağlı hissettiğimiz topluluklarsa kimi zaman bu savaşlarda kullanılıyor. Öyle ustalıkla ki, çoğu kez manipülasyonu sezmek dahi mümkün olmuyor.

Manipülasyonlar

Manipülasyonları anlayamamamızın ardında çeşitli sebepler yatıyor. Çoğunlukla;

        • ne olup bittiğine dair bilgimiz eksik kalıyor
        • bilişsel yapımız/kapasitemiz mevcut verileri hakkıyla analiz etmeye elvermiyor
        kanaatimiz doğrudur diye düşünüyoruz
        güvendiğimiz kaynaklardan riya, yalan beklemiyoruz vs.

Duygusal bağlarımız kimi zaman görüş alanımızı puslandırıyor mu?

Bir topluluğa/görüşe bağlılık hissettiğimizde neler oluyor?

Güzelliklerin yanında görüşümüzü puslandıran yönelimler de paket halinde gelebiliyor.

Bağlılık hissettiğimiz topluluğu/görüşü, önde gelenlerini kayırabiliyoruz. Özellikle de onları idealleştirdiğimizde. Güvendiğimiz kaynağın dediklerini ayrıntılı olarak değerlendirmeden kabulleniveriyoruz.

Tam da bu nedenle dünyamızda büyük devletler, çeşitli toplulukların kilit isimlerini yönlendirmek üzere muhtelif yöntemler kullanıyorlar. Böylelikle milyonlarca insanı etkileme imkanını ele geçiriyorlar.

Önce bildik birkaç nokta

Biliyorsunuz:

1.     •  biz insanlar sosyal varlıklarız

2.       topluluk içine doğarız, toplulukta yaşarız, böylece hayatta kalır, gelişiriz

3.      ihtiyaçlarımızın çoğunu insanlarla ilişki kurarak karşılarız

4.       birbirimizi küçük topluluklarda yüz yüze tanırız

5.     topluluk büyüdükçe üyelerin çoğuyla tanışıklığımız azalır ya da yok olur

6.     çoğumuz farklı ölçeklerde topluluklara aidiyet hissederiz; çeşitli vesilelerle:

a.      kan bağı (aile, kabile vs)

b.      mekan paylaşımı (hane, köy, mahalle, şehir/bölge, ülke, dünya vs)

c.      ortak geçmiş/tarih algısı (etnik gruplar, ulus vs)

d.      benzer yaşam tarzı/değerler/hedefler (inanç/dünya görüşü, dayanışma, meslek, ilgi alanı, deneyim vs üzerinden bağlılıklar) vb

Topluluğa aidiyet hissimiz kimi zaman zayıftır (bazen hiç yoktur), kimi zamansa güçlü. Bu, kişiye ve yönelimine göre değişir.

Yüzbin yılı aşkın bir süre, küçük topluluklar halinde yaşamışız. Derken bilhassa son on bin yılda, üretim teknikleri gelişmiş. Koşullar elverdikçe daha çok ürün biriktirmişiz. Ticaretle beraber şehirler de serpilmiş. İşbölümü zamanla daha da gelişmiş, meslekler çeşitlenmiş. Statü ve sınıfsal konuma bağlı ayrımlar, devletli toplumların çoğuna damgasını vurmuş. Kaynak savaşları ise devam etmiş. Cebren ve hile ile.

İhtiyaçlarımızı karşılamak için neler yapıyoruz?

Bugün maddi manevi pek çok ihtiyacımızı karşılamak üzere farklı düzeylerde ilişki kuruyoruz; nispeten:

·        • gayrıresmi uzun dönemli ilişkiler (yakınlığın hakim olduğu akrabalık, dostluk vs)

·        • gayrıresmi kısa dönemli ilişkiler (muhtelif ortamda, misal alışverişte, gelip geçici yakın iletişim vs)

·        • resmi uzun dönemli ilişkiler (nispeten uzun süren amir-memur  ilişkisi vs)

·        • resmi kısa dönemli ilişkiler (muhtelif ortamda, misal alışverişte,  şahsi olmayan basmakalıp gelip geçici iletişim vs)

Resmiyetin baskın olduğu ilişkilerde genelde kendiliğindenliğe, doğaçlamaya daha az yer oluyor. Bizden belirli prosedürlere, kurallara uyum sağlamamız bekleniyor.

Gayrıresmi ilişkilerde ise doğaçlamaya daha fazla yer kalıyor. Genelde samimiyetle iletişim kuruyoruz. Toplumsal normlar ve ihtiyaçlarımız, beklentilerimize tesir ediyor. Büyük ölçüde örtük kurallar hüküm sürse de kuralları daha kolay esnetebiliyoruz.

Resmi ve gayrıresmi ilişkiler yaygın olarak birarada bulunuyor.

İç içe geçmiş haller

Misal bir psikoterapist açısından danışanla kurduğu ilişki çoğunlukla profesyoneldir, kişisel değildir. Danışan ise çoğu durumda kendine bile itiraf etmekte zorlandığı deneyimleri paylaşır. Farkına varmadan duygusal aktarımda bulunduğu da olur. Bazen psikoterapist de kendi iç dünyasının etkisinde kalıp karşı aktarımda bulunur. Yine de ilişki, ağırlıklı olarak kişisel değildir. Önceden belirlenmiş kurallar baskındır.

Bir başka örnek: çoğu kişi çalıştığı yere para kazanmak için gider. Bununla beraber zamanla gayrıresmi arkadaşlıklar da gelişir. Sıklıkla çalışanlar hem resmi hem gayrıresmi ilişkileri birarada yürütür. Kurabilmişse dostluk ilişkileri, kişinin işyerine bağlılığını da arttırır. Bununla beraber çoğu çalışan, resmi ve gayrıresmi ilişkilerin çatışmasını içlerinde hisseder.

İktisat ve yakınlık


Avcılık toplayıcılık, derken hayvancılık ve tarım, bugünse sanayi ve ötesi...

Bakıyorum da yeryüzünde büyük ölçüde hayatta kalmak ve neslimizi devam ettirmek üzere çabalamışız. Yaşadıkça kurallar da koymuşuz.

Yüzbin yıldan fazla bir süre kişinin “bu benim özelim, siz karışmayın” demesi zor olmuş. Bükülmesi zor töreler çelik gibi insanı çevrelemiş. Töreye uymayan ya dışlanmış ya da ağır şekilde cezalandırılmış. Üstelik pek çok kabilede, toplu ceza da var imiş. Biri birini öldürerek kaçtı mı, kan bağı olanlar da sorumlu tutulurmuş!

Kabile hukuku ve uluslararası ilişkiler

Modern topluma gelince: çoğu durumda bireysel sorumluluğu esas almışız.

Gel görelim kabile mantığı hala uluslararası ilişkilere damgasını vuruyor: ambargolar, misillemeler vs.

Kaynak tutma mücadelesi hızını kesmeden yürüyor.

Rekabet nedeniyle geleneksel savaş araçlarının yanında psikolojik harp yöntemleri de yayılıyor.

Toplulukların manipülasyonu

Bugün dünya devleri yalana ve hileye milyarlarca dolar yatırıyor.

Sanayiyle beraber geleneksel bağlar hızla çözülüyor. Teknolojik gelişmeler, alışageldiğimiz ilişki biçimlerini aşındırıyor. Kimi kişi, yalnızlığın üstesinden gelmek üzere yapay zekaya başvuruyor (misal Japonya’da yayılan robot sevgililer). Kimi kişiyse, sanal alemdeki iletişime çekiliyor (misal forumlar, oyunlar, sohbetler).

Geleneksel bağlar çözüldükçe yeni temalı topluluklar da kuruluyor: misal, insan hakları, çevre vb. Bu tür topluluklarda genellikle hedefler veya ilgi alanları ana çekim noktası oluyor.

Eskiler ise dönüşüme uğruyor.

Bir de şuradan buradan karışım yapanlar çıkıyor.

Bir kısmı bilim/teknoloji, kişisel gelişim, şifacılık ve dinsel temaları harmanlıyor. Anlam, bağlantı ve aidiyet ihtiyacı hisseden pek çok kişi, liderlere ve topluluğun öğretilerine yapışıyor.

  Bir kısmıysa geleneksel temaları öne çıkarmaya devam ediyor. Bunlar da milyonlarca kişiyi kendine çekiyor.

Öte yandan ne yeni, ne harman, ne de geleneksel temalı topluluklar manipülasyondan muaf kalabiliyor. Hatta çoğu, manipülasyonların orta yerine düşüyor.

Üstelik bu toplulukların bir kısmı bizzat uluslararası psikolojik harbin parçası olarak kuruluyor, yönlendiriliyor.

İhtiyaçlarımızı ve zaaflarımızı bilelim


Üzülüyorum. Milyonlarca kişi farketmeden uluslararası kaynak savaşlarının parçası haline geliveriyor. Örnek mi? Çok.

Geleneksel sömürgecilik döneminde, soğuk savaş sırasında ve sonrasında sayısız manipülasyon yapılmış, hala yapılıyor...

Acı duyuyorum. Kandırmacalara milyarlarca dolar döküyorlar. İnsanların zihinlerini çalıyorlar.

Yaygın olarak iki sebep öne sürüyorlar:

·        • güvenlik

·        • refah

Bir de yalan dolandan, savaşlardan heyecan duyanlar var. Ve ne olursa olsun beğeni toplamaya veya başarmaya odaklananlar. Canlara zarar vermek yüreklerini sızlatmıyor. Heyecan, beğeni, başarı ile ayakta kalıyorlar.

Düşünüyorum da insan canına biraz daha saygıyla hareket edebilseler daha çok çiçek açmaz mıydı bu dünyada?

Bu duruma siz ne dersiniz?

Peki hal böyleyken acımasız çekişmelerin malzemesi olmaktan kaçabilmek üzere bizler neler yapabiliriz?

• Aklıma birkaç şey geliyor:

·        • Kendimizi biraz daha iyi tanıyalım: zaaflarımızı, bilişsel kapasitemizin sınırlarını, korkularımızı, arzularımızı, yanlılıklarımızı, yanılgılarımızı keşfedelim

·        • Ruhsal yaralarımızı, problemlerimizi ruh veya sinir bilim tahsili görmüş güvenilir kişilere tedavi ettirelim

·        • Güvendiğimiz kişilerin de kendimizin de yanılabileceğini aklımızdan çıkarmayalım

·        • Söylem ve gerçekliğin her zaman aynı olmayabileceğini bilelim

·        • Yakın tarihte dünyada hangi grupların ne yönde manipüle edildiği konusunda bilgi edinelim

·        • İnsan ihtiyaçlarını ve yönelimini daha iyi analiz edelim

Alabileceğimiz daha çok tedbir var.

Bağlılık ve aidiyet hissetmek bize genellikle güven veriyor. İnsan ilişkileri sayesinde hem çoğu ihtiyacımızı karşılayabiliyoruz hem de olgunlaşma için kapılar açılıyor. Yaşama atfettiğimiz anlamsa çoğumuza yön veriyor.

Yine de gelin hepimiz insanı, kendimizi biraz daha iyi tanıyalım.


Fatma Ülkü Selçuk, 26.12.2018

 


Kaynakça

Görsel kaynaklar

1) Photo by Vonecia Carswell on Unsplash: https://unsplash.com/photos/0aMMMUjiiEQ

2) Photo by Henrik Hansen on Unsplash: https://unsplash.com/photos/nayS2zjJpGw

3) Photo by Zbynek Burival on Unsplash: https://unsplash.com/photos/GrmwVnVSSdU

09-04-2019
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir