Kötülüğün Sıradanlığı: The Vanishing - İrem Merih Mutlu (Sinema ve Televizyon)

Kötülüğün Sıradanlığı: The Vanishing - İrem Merih Mutlu (Sinema ve Televizyon)

A+ A-

1988 yapımı The Vanishing ya da özgün adıyla Spoorloos, sadece bir kayboluş hikayesi değil, aynı zamanda insan doğasına dair derin bir sorgulama sunar. Hollandalı yönetmen George Sluizer tarafından beyaz perdeye taşınan bu film, sıradan görünen insanların ardındaki karanlık gerçeği açığa çıkarırken, toplumun bireyler hakkında oluşturduğu güven ve önyargılara dair çarpıcı bir eleştiri ortaya koyar.

Filmin hikâyesi, Saskia adlı bir kadının ortadan kaybolması ve sevgilisi Rex'in onu bulma çabalarını konu alır. Saskia, Rex ile Fransa'ya bir yolculuk yaparken bir benzin istasyonunda gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Saskia’nın kayboluşunun ardından izleyici Rex’in çaresiz arayışına ortak olur.

Film, sadece Rex’in bu kayboluşun ardındaki sır perdesini aralama çabasıyla sınırlı kalmaz. Aynı zamanda Raymond karakteriyle film, sıradan görünen bir aile babasının ardındaki dehşeti gözler önüne serer. Görünürde saygıdeğer bir birey olan Raymond, karanlık planlarını adım adım uygularken, izleyiciyi de gerilim dolu bir yolculuğa çıkarır.

 

Raymond’un karakteri, film boyunca izleyiciyi rahatsız eden bir ikilik sunar. Toplumda başarılı, ailesine bağlı bir adam olarak görülen Raymond, aslında büyük bir gizemi içinde barındırır. Filmin en etkileyici unsurlarından biri, onun soğukkanlılıkla kötülük yapma kapasitesinin, dışarıdan bakıldığında görünmez oluşudur. Bu noktada film, toplumda "normal" görünen bireylere karşı duyulan güvenin ne kadar yanıltıcı olabileceğini de izleyiciye sorgulatır. Bu bakımdan The Vanishing, yalnızca bir gerilim filmi değil, aynı zamanda psikolojik bir derinlik de sunar. Rex’in çaresizliği ve kaybolan sevgilisi Saskia’yı bulma konusundaki takıntısı, izleyicide sürekli bir gerilim yaratır. Ancak bu gerilim, sadece olayların çözülmesiyle ilgili değildir; Rex’in zihninde ve Raymond’un dünyasında beliren bilinmezlikle de ilgilidir. Film, seyircinin son ana kadar merakını diri tutarken, karakterlerin iç dünyalarına dair bir keşif sunar. Böylece bilinmeyene duyulan korku ve merak, filmin ana gerilim unsurlarından biri haline gelir.

Arendt’in kavramı[1] ile ilişkilendirirsek, Raymond’ın kötülük yapma motivasyonu basit bir meraktan, neredeyse deneysel bir yaklaşım olarak ortaya çıkar. Bu, onun kötülüğü büyük bir ideoloji veya sadistik bir tatminle değil, soğukkanlı ve günlük bir görev gibi icra ettiğini gösterir. Filmde Raymond, kötülüğün sorgulanmadan, sıradan bir hayatın parçası haline gelebileceğini dramatik biçimde gözler önüne serer.

Sonuç olarak The Vanishing, sıradanlıkla tehlikenin nasıl yan yana var olabileceğini ortaya koyarken; insanın kendini en güvende hissettiği alanlarda bile ne kadar savunmasız olabileceğini gösterir. Görünüşte her şeyin yolunda olduğu bir dünyada, aslında tehlike hiç beklenmedik yerlerde gizlidir.


Kaynakça

[1] Arendt, H. (2022). Kötülüğün Sıradanlığı: Eichmann Kudüs'te (Çev. Özge Çelik). Metis Yayınları.

04-10-2024
Konuk Makaleler

Konuk Makaleler

info@medyacuvali.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir