Tüketirken Tükendik

Günümüzün en büyük sorunlarından biri tüketim çılgınlığı. Statü kazanmanın bir yolu da diyebiliriz. Ne kadar kullanacağımızı bilmediğimiz eşyalarla doludur belki evimiz. Bu statü kazanma mücadelemizde son model ve lüks marka tercihlerimizle maddi yetersizlikler birbiriyle savaş halinde. Yemek yediğimiz mekan bile sınıfsal farkları ortaya koyarken insanların toplumdan geri kalma korkusuyla tüketime ayak uydurması normal görünebilir. Ancak alım gücünün yetersizliği psikolojik ve sosyal sorunların da kapısını aralamış oluyor. Tüketim artık ihtiyaçları karşılama evresinden çıkıp başka bir boyut almıştır. 

Dijital çağın getirileriyle artık insanların hayatlarını daha yakından kontrol edebiliyoruz. İnternet, toplumların tercihlerini düzenlemek, yönlendirmek ve değiştirmek için vazgeçilmez bir araç haline geldi.  Çok yüksek takipçili influencerların yaşadığı lüks yaşamı yaşamak için onların kullandığı -influence ettiği- ürünleri kullanarak yaşayabileceklerini zanneden bir tüketim toplumuna evrilmiş olduk. İnternet çağından önce bunu sinemalar aracılığıyla yapan Hollywood neslinin çocukları bugün sosyal medyanın yaratmış olduğu tüketim toplumunun bir parçası oldu. Dolayısıyla da bu zincirin aslında yeni başladığını söylemek pek mümkün değil. Ancak hızla artan bir sorun haline geldiğini söylemekte yanlış olmaz.

Tüketim olmazsa üretim olmaz mottosuyla arz talep dengesi sağlanmaya çalışılsa da bir noktadan sonra tükettiğimiz şey benliğimiz oluyor. Sonuç olarak tüketim çılgınlığında birbiriyle statü yarışında olan insanların son aşaması da tüketirken tükenmesi oluyor.