Türkiye’de Beslenme Sorunu

Türkiye’de Beslenme Sorunu

A+ A-

Ülkemizde gıda üretiminde acilen yapmamız gereken çok şey var görünüyor. Bunlardan en başta geleni de tüketicinin hızla bilinçlenmesi ve ucuz gıda almakla ucuz elbise almanın aynı sonuçları yaratmayacağını anlaması.

Fiyatı yüksek gıdanın üreticinin yüksek karından kaynaklanmış olmasının şart olmadığını, aslında ucuz gıda üreterek belki daha da çok kazanılmakta olduğunu düşünmeye başlaması ve kaliteye odaklanması gerektiğini görebilmesi için bilinçlendirme çalışmaları yapılması gerekmektedir.

Diğer taraftan kabul etmemiz gereken bir durum da, genelde gıda üretim maliyetlerimizin çok yüksek olması ve halkımızın gelir düzeyi ile çelişkili bir durum yaratmasıdır.  Bu yüksek maliyetlerin başında, tarlaların geçmiş miras yasaları nedeniyle çok bölünmüş olması, işçilik ve diğer her türlü girdi maliyetlerimizin yüksek olması sayılabilir. Bunlar da devletin üzerinde çalışacağı konulardır.

Çok uzun yıllardır ailecek çiftçilik yapmakta, gıda üretmekteyiz. Dolayısı ile bu piyasanın çok içindeyim. Benim gözlemlerime göre, ülkemizde kabaca 3 tip gıda üreticisi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, işine son derece titiz, etik değerleri yüksek, sağlıklı, düzgün gıda üretmeyi temel ilke edinmiş kesim. Kişisel gözlemime göre bunlar, toplam üretici içinde %05 i geçmez. İkinci kesim, sadece kazancını tek hedef olarak gören, sonra kime ne olacağı hiç umurunda olmayan kesim. Gene benim gözlemlerime göre bunlar da %05 civarındadır. Geri kalan %80 – 90 ise günümüz teknolojik gelişmelerinden ve bunların yarattığı sonuçlardan habersiz, iyi mal ürettiğini sanarak çok tehlikeli mal da üretebilen, genelde üretimine kulaktan duyma bilgilerle yön veren kesim. Buna birde ülkemizde kanserojen olduğu, sağlığa zararlı olduğu tespit edilmiş ve kullanımı yasaklanmış her türlü tarımsal ilacın rahatça temin edilebildiğini, bunların yasak ve zarar durumlarını bilmeden de alıp kullanabildiğinizi eklerseniz durumun ürkütücülüğü daha da net olarak görülür.

Tarım Bakanlığı elbette daha sıkı bir üretim denetlemesi yapabilir ancak bunu da çok sert yapması mümkün değildir, çünkü işler o boyuta gelmiştir ki sert, çok sıkı bir denetim halinde üretim büyük ölçüde düşecek ve ülke açlık tehlikesi ile karşı karşıya dahi kalabilecektir. Böyle bir uygulama halinde ortada yenebilecek yeterli gıda kalmayabilecektir.


Durumun vahameti şöyle net görülebilir: Türkiye’de benim tespit edebildiğim kadarı ile başka hiçbir ülkede olmayan bir resmi uygulama başlatılmıştır: Bazı büyük marketlerde etiketlerde görebileceğiniz ‘İyi Tarım’ uygulaması. Bu sertifikayı taşıyan ürün genelde yükselen maliyet nedeniyle biraz daha pahalıdır ve sertifikanın anlamı şudur: Bu çiftçi ilacını gübresini vs hep kullanım talimatlarına uygun olarak kullanmaktadır! Yani, her çiftçinin zaten yapması gerekeni biz sertifika ile başarı olarak ilan ediyoruz !!

Tarladaki üretim sorunları yanında gıda işleme alanındaki vahamet daha da fazladır. Çünkü günümüzde kullanılan gıda katkı maddelerinin tahminen üçte ikisinin insan sağlığına etkisi daha hiç araştırılmamıştır ve bu durum, yalnız Türkiye için değil bütün dünya için geçerlidir. Gelişmiş ülkelerde tarımsal üretimin daha iyi denetlenebilmesine karşılık toplumun organik ürünlere yönelmesinin en başta gelen nedenlerinden birisi de insana ne yaptığı meçhul sayısız (bilinen yaklaşık 800 kadar) gıda katkı maddeleridir.

Bu durumlardan bir çıkış yolu ise; zaten daha sıkı denetlenen organik gıda üretim maliyetlerinin düşürülerek teşviki ve kalite vurgusu ile diğer üretimlere rakip hale getirilmesidir. Halkın organik ürünlere daha çok yönelmesi sağlıklı yaşamamızın başta gelen dayanağı kaliteli gıdayı tercihini teşvik ederek, diğer üreticileri de maliyet/fiyat telaşından kaliteye daha çok dikkat etmeye yöneltmektir. Esasta son hedef, halkımızın gıdada yaptığı tasarrufun sadece ertelenmiş bir harcama olduğunu, ileride sağlık giderleri ve yaşam kalitesindeki düşüş ile bunun fazlası ile geri ödeneceğini görmesidir.

Ülkemiz organik gıda üretimine diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırmalı bakarsak;

-        Kuzey Amerika’da 2023 yılında satılan bütün gıda ürünlerinin %50 sinin organik olacağı hesaplanıyor.

-        Danimarka’da halen tüketilen bütün gıda ürünlerini %70 i organik

-        Almanya’da bu oran %40

-        Türkiye’de ise %01 i geçmediği tahmin ediliyor.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde organik gıda tüketimi giderek üst gelir guruplarından orta gelir guruplarına yayılırken, ülkemizde henüz üst gelir guruplarına dahi ulaşamamış durumdadır.

Günümüzde ABD’de, satılan bütün gıda ürünlerinin %75 inin organik üretimini de bulmak mümkündür.

2015 yılı itibarı ile, tüm dünyada organik tarım yapılan alan yaklaşık 52 milyar hektar olarak hesaplanıyor. Bunun 23 milyar hektarı sadece Avusturalya’da, bütün endüstriyel kirliliğine rağmen 10 milyar hektarı Avrupa’da ve ne yazık ki bütün göreceli temizliğine rağmen sadece 383 bin hektarı Türkiye’dedir.

Gene ne yazık ki, Türkiye’de organik gıda üretimine 80 li yıllarda yabancı şirketler başlamıştır ve halen de üretim büyük ölçüde onlar için yapılıyor, ve üretimin yaklaşık %80 i yurt dışına gitmektedir.

Ülkemizin yabancılar tarafından kaçırılmaya ve kaybettirilmeye çalışılan endemik bitki ve meyve türlerinin zenginliği ve doğamızın hala daha genelde temizliği dikkate alınırsa ülkemiz, pek çok gıda türünde hem butik lezzetler üretme, hem de organik tarım yapma olanakları açısında inanılmaz zengindir.

Bu da aslında, halk sağlımızı koruma ve gıda ürünleri ihracatı potansiyelimizin devasa büyüklükte olduğunu göstermektedir.

Sağlıklı bir yaşam dileğiyle

 

Sağlıklı olun, desteğe ihtiyacınız olmasın.


Kaynakça

-         Organic – Infographic and Citation 1217

-         Organic Food Market – US

-         Organik Tarım Kavramı ve Organik Pazarın Dünya ve Türkiye’deki Durumu

Kürşat Demiryürek, GOÜ Ziraat Fak. Dergisi 2011

-         US Organic State of the Industry 2006-2015

13-08-2018
N. Halil Uğur

N. Halil Uğur

Farklı Bir Bakış

Orta Doğu Teknik Üniversitesi–Elektronik Mühendisliği’nden mezun olmuştur. 1973 yılında bilgi işlem ve iletişim teknolojileri alanında kendi işini kurmuştur. 1980 – 1984 yılları arasında Harvard Üniversitesi’nde işletme eğitimi almıştır. Kurduğu firma, 1973 – 1991 yılları arasında Türkiye’ye bilgi işlem teknolojisini getiren, bu alanda yurt dışına hizmet de ihraç etmiş, ilk ve en büyük yerli sermaye kuruluşu olarak bilinir. 1991 – 1994 yılları arasında Türkmenistan’ın Ankara İstanbul fahri konsolosu olarak görev yapmıştır. 1994 - 2000 yılları arasında Türkmenistan’ın Washington büyükelçiliği görevini üstlenmiş ve bu süre boyunca Amerika’da yaşamıştır. Türkmenistan’ın Amerika’daki ilk büyükelçisidir. Aynı süreler içinde Kanada ve Meksika’ya da Türkmenistan'ın büyükelçiliğini yapmıştır. 2000 yılı sonunda Türkiye’ye dönmüştür. Dönüşünden sonra da çiftçilik yapmaya karar verip ziraat ile ilgili 1926’dan bu yana devam eden ziraat/gıda aile işlerini devir alıp Halil Efendi Çiftliği’ni kurmuştur. İş yaşamına devam etmektedir. Seyahat tutkusu fotoğraf sanatına olan ilgisini arttırmıştır. Fotoğraf çekmeye lise yıllarında başlamıştır. Ana ilgi alanı insan ve kültürlerdir. Fotoğrafları yurt dışında büyük ajanslarca da satılmaktadır.

halil@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com/kategoriler/sanatci/halil-ugur