ÇAĞ DIŞI KALMIŞ BİR LİDER

ÇAĞ DIŞI KALMIŞ BİR LİDER

A+ A-

Bu yazıyı yazarken, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin 4. günündeyiz. Henüz olayın nasıl sonuçlanacağı belli değil. Ancak, belli olan bir şey var; o da, artık dünyanın bu çağ dışı kalmış liderlerden bir şekilde kurtulması gerektiği.

Bu liderler anlamıyor ki :

  •  -Dünya artık yepyeni yaşam biçimlerine yöneliyor.
  •  -İletişim teknolojilerindeki gelişmelerle bütün dünya birbiri ile iletişim halinde.
  •  -Agresif insanlar artık istilayı top tüfekle toprak alarak değil, iletişim teknolojileri ile beyinleri ikna ederek yapıyorlar. Bir anlamda yaşam faaliyetleri, toprak üstündeki fiziki temastan havadaki elektromanyetik faaliyet alanına taşınıyor.
  •  -Fetihler artık beyinlerde yapılıyor. Soyulan da soyulduğunun hiçbir zaman farkına varmayıp mutlu kalıyor. Zaten ‘soygun’ kelimesinin anlamı da karmaşıklaştı.
  •  -Artık bugünün lideri için önemli olan ülke topraklarına ne kadar toprak kattığı değil, vatandaşın yaşam şartlarını ne kadar iyileştirdiği, onu tehlikelerden ne kadar koruyabildiği, ya da öyle zannettirebildiğidir.
  •  -Gelişmiş dediğimiz ülkelerin halkları, bugün, gününü güzel geçirmeye ve yarın için de, giderek bozulan ekolojik düzeni korumaya öncelik vermektedir.

Putin, detaylı bir harekat planını yıllar içinde hazırlamış, çok belli, ama atladığı çok önemli bir konu var : Yeni nesiller artık kendi çocukluğundaki gibi sürekli ‘yenme güdülü’ satranç oynamıyor, çok çeşitli oyunlar, hayal dünyasında gezintiler, dünyanın her köşesi ile sanal ilişkiler deneyimlemekten zevk alıyor. Basit, huzurlu ama zihinde zengin bir yaşam ön plana çıkıyor. Bu insanlara paldür küldür silah zoru ile bir şeyler kabul ettirmenin devri çoktan geçmiştir.

Yazdıklarımın bir kısmı genelde sadece genç nesle hitap ediyorsa da, bu insanlar belki 10 yıl içinde yönetimlerde söz sahibi olmaya başlayacaklardır.

Adam üç ay önce komedyenken, 40 milyonluk koskoca bir devleti çok güzel yönetebileceğine, hatta onu Nato’ya da sokacağına, halkını ikna edip, devlet başkanı olabiliyor, Sen ise, bu insanlarla tarihsel kardeş olduğuna, onları silah zoruyla ikna etmeye kalkışıyorsun. Tabi, başaramayacak, sadece nefret toplayacak, uzak akraba bile olamayacaksın. Dünyaya hitap ederken, tarihin en büyük insan ölümüne sebep olmuş liderlerinden kabul edilen Stalin’i methedip herkesi korkutacağına, Tolstoy’dan bir iki cümle söyleyip biraz sempati bari toplasan olmaz mıydı. Sizin sarayda hiç mi psikolog yok ?

Bu hataya girmende, elbette kendi tarihsel deneyim ve eğitimin baş rolü oynuyor. Çarlık Rusya’sı zamanında hangi Çar hangi ülkeyi fethetmiş önemli idi ve sadece toplumların üst düzeyi arasında iletişim olduğu için, bu kesim içinde bir başarı kriteri olurdu. Kimse o savaşlarda ölen insanların ne sefaletler ve acılar yaşadığının gözlemini ve hesabını yapmazdı. Bir yerin alınmış olması, büyük lider sayılmak için yeterliydi. O zaman sahip olduğun fiziki sınırlar önemliydi, ama artık şimdi, kendi lehine etkileyebildiğin beyin sayısı önemli.

Kendi tarihimizden de örnek verecek olursak, bizim tarih öğretimize göre Yavuz Sultan Selim, büyük, başarılı bir sultandır, örneğin Mısır’ı almıştır. Ama Mısır’ı almak en önemlisi kaç cana mal olmuştur, kaç aileyi dağıtmıştır, devlet hazinesine kaça mal olmuştur, bunun kime ne getirisi olmuştur, değer miydi hesabını kimse yapmamıştır. O zamanın ölçülerinde büyük, ama bugün belki hiç değil.

Suudi pilotlarla yapılan, kimin niye organize ettiği hala belli olmayan, 11 Eylül saldırısı sonrası olayı organize eden Laden orada saklanıyor diye Amerika’nın Afganistan’ı işgal etmesi, 11 Eylül’den kat kat fazla gene günahsız, hem yerel, hem de Amerikan insanın can kaybına sebep olurken, bunun Amerikan halkının hayatına ne kattığı ve bu insanların neden canlarından edildiği, Amerikan halkı tarafından da sorgulanmış ve sonunda gene çağ dışı kalmış bir lider olan Bush’u kahraman yapmamış, aksine, tarihin kirli sayfalarına atmıştır. Olayın en trajik bir yönü de, Amerikan işgali sırasında ölen Afgan halkının çok büyük bir kısmının, 11 Eylül den haberi bile olmamasıdır. ( Aynı trajedi Irak için de geçerlidir. Amerikan istilasında ölen yüzbinlerce Irak’lının, büyük ihtimal, Bush ve Blair’in yalanlarından haberleri bile yoktu )

Tabi burada, bu değerlendirmeleri kimin yapacağı önemli. Daha önceki yazılarımda da üstünde durduğum gibi, insan hayatının değeri toplum içindeki birey düzeyinde çok yüksek, toplumu yönetenler düzeyinde çok ama çok düşük.

Rusya’nın gerçek problemi, sınırları içindeki zengin doğal kaynakları, çok sınırlı tarımsal ürünü ve askeri teknolojisi dışında hemen hiçbir şey üretememesi , ve sonuçta halkının ekonomik bir çöküş içinde yıldan yıla fakirleşmesidir.

Sovyetler Birliği çözüldüğü zaman Rusya her yönde darmadağın olmuş bir ülke iken, iş başına gelen Putin, ülkede çok başarılı bir şekilde devlet yapılanmasını yeniden kurup çok puan toplamıştı. Ama ondan sonra bütün dikkatini teknolojisi eskimiş askeri gücünü yenilemeye yöneltti ve başardı da. Ama ekonomide hiçbir canlanma yapmadan gelen bu askeri harcama yükü, ekonomik çöküşün de kapısını açtı. Bütün bu gelişimin temel nedeni Putin’in KGB kökenli olmasındaydı. İlk toparlanmadan sonra yerine veya yanına, gücü paylaşabileceği iyi bir ekonomist gelebilseydi bugünkü durumlara hiç düşmeyecek bir Rusya ile karşı karşıya olurduk..

Bu çöküşü örtmek için yapılacak askeri harekatların, çöküşü hızlandırmaktan başka halka getirisinin olmayacağını göremeyip tarihi kriterlerle değer ölçen, Sovyet coğrafyasını tekrar kurma hayalindeki bir lider yalnız kendi halkı için değil bütün dünya için de büyük bir tehlikedir. Çünkü, ‘YENME’nin tek kriter olduğu bu kişinin elinde nükleer silahlar vardır ve bu lider, yenilmemek için bu silahları tereddütsüz kullanabilecek bir yapıya sahiptir. Sanırım bu psikanalizi yapan, olayların kaos haline gelmesinde baş rolü oynamış Batı dünyası da, şimdi bu nedenle, tepkisini sakinden sürdürmeyi tercih etmektedir.

Hiç konuşulmayan, ama aslında ABD’in silah gücünden de daha önemli gücü, kapitalist düzendeki kalkınmasının motoru; psikoloji ve sosyoloji bilimlerine hakimiyetidir.

Burada büyük ihtimal Putin’i iyi analiz edip, Rusya içindeki artan ekonomik sıkıntının da sıkıştırması ile  neye nasıl tepki vereceğini hesap eden Batı aklı, Ukrayna’yı KULLANIP, son yıllarda kendi başına hareketler yapmaya kalkan Avrupa ve doğu Avrupa ülkelerini bir taraftan Rusya’dan iyice korkuturken, diğer taraftan da, onları ancak ABD fiziki liderliği (arkasında İngiliz aklı) ile koruyabileceğine ikna etmektedir. Bu ikna sonucu, söz konusu ülkeler Batı güvenlik şemsiyesi altına toplanacaklar ve sonuçta onlar büyük bir tehlikeden kurtuluyoruz diye mutlu mutlu Batı’dan istilaya uğrarken, ne yazık ki en ağır faturayı Ukrayna ve Rusya halkları ödeyecektir. Rus’ların en başta sorması gereken soru, bu zayıf devletlerin neden hep kendisinden kaçıp karşı kampa sığındığı, kimsenin, ‘birlikteyken ne mutluyduk’ deyip kendilene gelmediğidir? Hayatını büyük kısmını tarafsızlık statüsünde geçirebilmiş bir Finlandiya’nın bile neden Nato’ya girmekten bahsetmeye başlamış olmasıdır?

Genç nesil Rus halkı işgale karşı, siyasi Batı’ya angaje olmadan gösterdiği tepki ile dünya halkları ile bütünleşmiş ve Putin oldukça yalnız kalmıştır. Daha bu savaşın ekonomik maliyetleri halkın omuzlarına bundan sonra binecek ve tepkiler, için için yanan kor bir ateşe dönüşecektir. Şimdiye kadar algı operasyonlarını çok iyi bildiğini sandığımız yönetimdeki ekibin ağırlaşan ekonomik şartlar içinde ne yapabileceğini göreceğiz.

Çok da bir şey yapamayacaklar, çünkü bildikleri; eski dünyaya hitap tarzıdır. Bugün, vatan kurtarmak için yapıyoruz dediklerine kendi vatandaşları karşı çıkarken yarın kendi silahlı kuvvetlerinin bile baş kaldırabildiğini de görebileceklerdir. Putin’in Ukrayna silahlı kuvvetlerine baş kaldırma çağrısında bulunması, dünyanın güncel gerçeklerinden ve kendi imajının ne olduğunu bilmekten ne kadar uzak olduğunun önemli bir göstergesidir. Ukrayna sokaklarında çarpışan yerli halk ölümle burun buruna geldiğinde kendi ailesini, evini ve vatanını kurtarmaya çalışmaktadır, ama karşısındaki Rus askeri için ise sadece kendisine anlatılmış bir takım gerekçeler vardır. Netice çok fark eder…

Benim kanaatim, ABD nasıl yalan nedenlerle Irak’ a saldırarak kendi dünya liderliğinin kaybına adım attıysa, Putin de yeniden bir Çar’lık kurma rüyası ile kendi sonunu hazırlamaktadır ama en büyük sorun giderken ortalığı kırıp dökmesine mani olmaktır.

Dünya halkları, burada akıllı Batı’nın (!), Ukrayna ve Rus halklarının hayatı pahasına, hepimizin hayatını riske atarak nasıl bir oyun tezgahladığının da farkına varmaktadır. Bunun yaşama yansılarını ilerde göreceğiz.

Putin ise, Rusya’nın kendi doğal kaynaklarının zenginliği yanında, nasıl yeniden üreten bir toplum haline gelebileceğine kafa yorup, bunu halkı ile paylaşıp birlikte çare arasaydı çok ama çok değerli bir lider olarak tarihte yerini alabilirdi. En basitinden, yanı başında, tam ters pozisyonda olan, çok dinamik ama doğal kaynakları kıt Türkiye gibi bir toplumun varlığını bu yolda bir fırsata çevirebilir miydi ?

Dünya; Bush, Blair, Putin gibi çağ dışı kalmış liderlerden ne kadar çabuk kurtulursa o kadar güvenli bir yer olacaktır. Bu tür liderlerin tekrar yönetimlere gelmemesi için gizli servisler, polis ve askeri sistem gibi eli silah tutan kadroların günün gerçekleri, tarihsel değil, günün değerleri ile eğitimlerinin gözden geçirilmesinde yarar vardır.

Bütün liderler ve lider olma hevesindekiler çok net anlamalıdır : Artık insanlar, kendi yaşam alanlarını ölesiye savunabilirler ama, devlet denen yapıların çeşitli hayallerle gidip başkalarının topraklarını alması için ölmeye razı değiller.

 

 

28-02-2022
N. Halil Uğur

N. Halil Uğur

Farklı Bir Bakış

Orta Doğu Teknik Üniversitesi–Elektronik Mühendisliği’nden mezun olmuştur. 1973 yılında bilgi işlem ve iletişim teknolojileri alanında kendi işini kurmuştur. 1980 – 1984 yılları arasında Harvard Üniversitesi’nde işletme eğitimi almıştır. Kurduğu firma, 1973 – 1991 yılları arasında Türkiye’ye bilgi işlem teknolojisini getiren, bu alanda yurt dışına hizmet de ihraç etmiş, ilk ve en büyük yerli sermaye kuruluşu olarak bilinir. 1991 – 1994 yılları arasında Türkmenistan’ın Ankara İstanbul fahri konsolosu olarak görev yapmıştır. 1994 - 2000 yılları arasında Türkmenistan’ın Washington büyükelçiliği görevini üstlenmiş ve bu süre boyunca Amerika’da yaşamıştır. Türkmenistan’ın Amerika’daki ilk büyükelçisidir. Aynı süreler içinde Kanada ve Meksika’ya da Türkmenistan'ın büyükelçiliğini yapmıştır. 2000 yılı sonunda Türkiye’ye dönmüştür. Dönüşünden sonra da çiftçilik yapmaya karar verip ziraat ile ilgili 1926’dan bu yana devam eden ziraat/gıda aile işlerini devir alıp Halil Efendi Çiftliği’ni kurmuştur. İş yaşamına devam etmektedir. Seyahat tutkusu fotoğraf sanatına olan ilgisini arttırmıştır. Fotoğraf çekmeye lise yıllarında başlamıştır. Ana ilgi alanı insan ve kültürlerdir. Fotoğrafları yurt dışında büyük ajanslarca da satılmaktadır.

halil@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com/kategoriler/sanatci/halil-ugur