KÖLE'nin yeni adı HALK veya HALKLARIN KÖLELEŞTİRİLMESİ

KÖLE'nin yeni adı HALK veya HALKLARIN KÖLELEŞTİRİLMESİ

A+ A-

Öncelikle, başlarken şunu not edelim. Bu yazımın Türkiye ile, belirttiğim kısımları haricinde, hiçbir doğrudan ilgisi olmayıp sadece dünya genelinde bütün halkları bekleyen gelişmeler olarak yazıyorum.

Önceki yazılarımda belirttiğim gibi uluslararası büyük sermaye ile devletler arasındaki mücadele perde arkasında başlamış durumdadır. Uluslararası sermayenin elindeki yapay parasal kaynaklar ile sahip olabileceği üç hayati faaliyet alanı kimin elinde son bulacak konu burada düğümleniyor.

Şu anda devletler önceki yazılarımda da belirttiğim gibi fiziksel olarak daha güçlü durumdalar. Ama bir taraftan da büyük sermaye, teknolojisine sahip olduğu dijital parayı piyasalara hakim kılmaya çalışıyor. Amerikan devleti olaya kısmen uyanmış ve karşı duruşa geçmiş olduğu için büyük sermaye son olarak İsrail üzerinden Çin ile iş birliğine yöneldi. Çin ise, orada teknolojiye devlet hakim olduğu için kendisine göre hesapları ile bu iş birliğine şimdilik rahatlıkla yöneldi ve ilk adım olarak kendi kripto parasını ilan etti. Şimdi de büyük sermayeye bağlı şirketler ile bu para üzerinden ticaret görüşmeleri yapıyorlar. Eğer olumlu bir anlaşmaya varılırsa ortaya çıkacak gelişme dolara büyük darbe vuracak gözüküyor.

Bu, dünya hakimiyeti savaşında vatanı olmayan uluslararası büyük sermaye (bunların başlıca kimler, hangi aileler olduğunu yazmaya gerek görmüyorum, çünkü her yerde zaten çok yazıldı) üç ayaklı bir saç ayağı üstüne sofrasını oturtmaya çalışmakta :

1 – Bilgi teknolojileri, bunun bir parçası olan veri bankaları ve iletişim ağları : Bu kaynak ile sermaye, kişinin her hareketini, her düşündüğünü izleme ve onu etkileme, yönlendirme gücüne sahip olmaya başlamıştır. Artık günlük yaşantımızda aldığımız kararları kendimiz alıyor sanırken aslında yavaş yavaş daha çok o karara yönlendirilmiş oluyoruz. Sapma yaparsak da alarmlar çalıp, mercek altına alınabiliyoruz. Bu sistem her anımızı izleme ve yönlendirme becerisine giderek tamamen sahip olacak. Bir taraftan da şimdiden bu teknolojilere zaten bağımlı hale geldik. Örneğin bu yazıyı kısmen veya tamamen okuyabilmeniz tamamen onların altyapısı ve iznine bağlı.

2 – Gıda teknolojileri : İnsan yaşamı için en temel ihtiyaç, yaşam enerjisinin kaynağı olan gıdayı genleriyle de oynayıp geliştirebilen ve yığınlar için istediği şekilde üretmeyi elinde bulunduran her zaman en önemli bir stratejik güce sahiptir. Buradaki hakimiyetin alt yapısı da yıllardır ince ince bir önceki yazımda da anlattığım gibi hazırlanmaktadır.

3 – Temel sağlık sektörü: Burada tedavi kısmı önemli değildir, orası devletlere bırakılmıştır, önemli olan genetik, virüs geliştirme, virütik salgınlar ve aşı teknolojileridir. Bunlar da her zaman her topluluğu tehdit edebilecekleri gizli silah sistemleridir ve buralara da uzun süredir sessiz sedasız yatırım yapmaktadırlar. Aşı, halklar korkutulup genel uygulamaya sokulduktan sonra yığınlara aşı adı altında neler de verilebileceği apayrı bir korku filmidir. Bugün Corona olayı bu mücadelede bir test silahı olarak kullanılmaktadır. Amerika’da Trump ve Pentagon’un devleti yeniden güçlü kılma mücadelesinde seçimlerde kaybetmesi ve sermayeye daha yakın olan Demokrat’ların iktidara gelmesi için Trump’ın yenilgisi yolunda kullanılacak bir sosyal deney özelliği de taşımaktadır.. Pandeminin ve yarattığı ekonomik sıkıntının yarattığı psikolojik sarsıntı başka konularda da tepki ve öfke patlamaları için kolaylıkla kullanılacaktır.

Şimdi sermayenin kurmaya çalıştığı dünya hakimiyetinin sacayağını  özetledik. Peki, sistemi, her kurum ve bireyin iplerini ellerinde tutarak, neyle işletecekler: her yerde geçerli olacak dijital para sitemi ile. Başta bu, halka da cazip gelecek çünkü devletlerin dijital para hareketlerini izlemesine imkan olmayacağı için, vergi dışı alış veriş mümkün olacak. Ancak, bugünkü para tamamen kalkıp, bütün para dijital olunca vergiye de gerek kalmayacak, kişilere sadece belli süreler için elektronik harcama hakkı verilecektir. Paranın kumandasını da tamamen ellerine aldıktan sonra sermaye baronları için dünya bir çiftlik, insanlar da karıncalar olacaktır. Aslında başka gezegenlere mineral getirmek dışında gitmeye de gerek yoktur, dünyayı kendilerine oyun parkı yapabilecekler, devletler de eyalet valilikleri olacaktır.

Sonuçta, teknolojideki gelişmeleri ve potansiyel kullanımlarını özetlersek, birey için kalan ömrünün en özgür günü, yaşadığı gün olacaktır.

Esasen kapitalizmin sonuna gelinmiştir. Kapitalizm temelde kişi için; yaratıcılık, çalışma ve sonunda yaşam standardını yükseltme fırsatı üçgenine dayanır. Ama tüketimde yaratıcılık ve üretebilme alanları uzun süredir daralmış, dolayısı ile kişisel yaşam standardını zıplatma imkanları da bireyler için çok kalmamıştır. Günümüzde üretim giderek büyük sermaye şirketleri tarafından yapılabilir hale gelmektedir. Tüketici tarafında ise, pazarlamacılar tarafından geliştirilmiş bilinçaltı ihtiyaçlarına cevap verme modelleri de artık yeni alanlar bulmakta zorlanmaya başlamışlardır. Böylece, üretimin şartlandırılmış ihtiyaçlar için az sayıdaki ellerde toplanması; bu ellerde giderek daha büyük maddi imkanlar oluşmasına, geniş kitlelerde ise günü kurtarma telaşına dönüşmüş, ara açılmış, beraberinde yığınların tepkileri artmaya başlamıştır.

Buna bir de demokrasi denen rejimlerin doğal katkısını ilave etmek gerekmektedir. Bu rejimlerde, ulusların ihtiyaç duyduğu entelektüel düzeyi yüksek, dünyayı bütünüyle izleyip, kavrayıp, ulusal stratejiler geliştirebilen güçlü liderler çıkamaz olmuş, yönetim becerileri büyük ölçüde düşmüştür. Sistem, eşit oy temelinde çalıştığı için doğal olarak, geniş kitlelerin ortalama entelektüel düzeyinde liderler üretir olmuştur. Bunun karşısındaki büyük sermayede liderliğe gelmenin sadece iki şartı vardır, liyakat ve sadakat. Çok önemli olarak da, bu gurupların yönetimlerinde sapmasız bir süreklilik ve tutarlılık varken demokratik sistemlerde daha az, otoriter sistemlerde daha çok olmak üzere, devlet yönetimlerinde politika ve uygulama sapmaları zamana ve kişilere göre çok fazla olabilmektedir.

Özelde ülkemize bakarsak, kültürel bir sorunumuz olarak, tarih boyunca birbirini yiyerek en çok sayıda devleti üretmiş ve bir de bununla öğünen Türk halkı için en büyük sorun sadakattir. Liyakat arayışı çok geri plana düşmüş, aranan en temel özellik hep sadakat olmuş, bu da yönetimlerce üretilen hizmet kalitesini büyük ölçüde düşürmüştür. Halbuki başka pek çok örnekte rahatça görüldüğü gibi, sadakatin garantisi sisteme eklenecek ağır bir ödül-ceza alt sistemidir, ama biz nedense ağırlıklı olarak sadece duygusal bağ aramışızdır.

Para konusuna dönersek, dünyada şu anki para düzeni karışıktır. Önceleri, altına bağlı para sistemi varken devletlerin elleri kolları bağlıydı. ABD, doları altından bağımsız hale getirince istediği kadar bastı ve pek çok başka faktörün de katkısıyla dünya süper gücü oldu. Buradaki temel hataları, para basma işinin finans sektörüne - büyük sermayeye bırakılmış olmasıydı ve bu, yıllar sonra bir felaket tablosuna dönüşecekti. Dolar basma işini FED yoluyla eline alan sermaye, kendisini öyle bir balonlayıp şişirdi ki bu sefer doların tahtı sallanmaya başladı ve uluslar yerel para ile ticaret vb gibi yeni parasal çözümler aramaya başladılar. Şimdi de, güya kimsenin yapay olarak çoğaltamayacağı (sabit miktara programlanmış) bir kripto-dijital para, Bitcoin ve türevlerini geliştirdiler ve onu çeşitli şekillerde dünya ticaretine yerleştirmeye çalışıyorlar ama bu da geçici. Devletlerin şu anki biraz özgür merkez bankalarını da tamamen devre dışı bıraktıktan sonra bu algoritmayı nasıl düğümledilerse öyle de çözerler. Unutmayalım, dijital ortamda tamamen güvenilir hiçbir şey yoktur ve olmayacaktır. Dijital ortamda her sorun sadece çözümünü bekler.

Hiçbir zaman varlığı üzerinde oynanamayan bir değerli maden olan altın ise, hala esas ve tek güvenilir değeri temsil etmektedir. Fırtınayı gören devletler de, büyük sermaye de uzun süredir altın stoklamaktadır. Sonuçta, bu sabit değeri ellerinde tutup halka verecekleri kağıt veya elektronik paralarla istedikleri gibi oynayacaklardır. Diğer taraftan, zaten piyasadaki parayı uzun zamandır matbaada basmaya da gerek kalmamış, klavyede tuşlara basarak üretebilir olmuşlardır.

İnsanlar için her zaman bir yönetenler ve bir de yönetilenler olmuştur. Ancak yönetenler bugüne kadar hep kısa ömürlü olmuş, değişmişlerdir. Bir de bunun üstüne oldukça aldatıcı, demokrasi adı verilen rejimler geliştirilmiş, insanlar yöneticileri kendileri önemli ölçüde değiştirebildiklerini sanmışlardır. Ama eninde sonunda gene de bu liderler de bir şekilde değişmiştir. Cengiz Han da, Hitler de, Churchill de gitmişlerdir. Arkalarından, yaptıkları çok uygulama da değişmiştir.

Şimdi, sermaye-devlet mücadelesinde devletler duruma hakim olabilirse; bir süre içlerine kapanacak, halkları ile baş başa kalacak ama sonunda onlar da yukarıda saydığım teknolojileri kısmen veya büyük ölçüde kullanmaya çalışıp halkları kendi yöntemleri ile sömürmeye devam edeceklerdir. Ancak, bunların yönetimindeki kişiler bir süre sonra değişecek, bir değişim ümidi olacaktır.

Fakat, uluslararası büyük sermaye duruma hakim olursa halklar kendilerini kimin yönettiğini bile bilmeyecek, hiçbir diyalog kalmayıp sadece monolog ortamında tam bir kölelik düzeni yaşanacaktır. Unutmayalım Bay Gates daha şimdiden dünya nüfusunun %10 azaltılması gerektiğini söyleyebilmektedir. Onun için o kadar karınca fazladır, karıncalar evi basmadan ilaçlama yapmakta fayda vardır!

Aslında, dünyanın fakir yörelerinde açlıkla mücadele eden insanları beslemeye dünyanın bugünkü gıda üretim imkanları da yeterlidir, ancak bu yapılmamaktadır, çünkü gelişmiş ülkelerin en büyük korkusu çekirge istilası olarak gördükleri göçlerdir.

Bu gelişmeler içinde Türkiye nerede durmaktadır dersek; öncelikle, becerebildiği ve görebildiği kadar bağımsız kalmaya çalışan Türkiye’ye büyük sermaye tam da bu nedenle düşmandır. Bu da, Türkiye’nin FETÖ ile yollarının ayrılması ile başlamıştır. Dünya basınındaki anlamlı anlamsız her fırsatta, hatta bilinç altı işleme yöntemleri kullanarak Türkiye’ye imaj kaybettirme gayretinde olan yayınların yönlendiricisi ve finansal kaynağı da orasıdır. Ancak Türkiye, zamanında resmi tam olarak görememiş, tarımını darmadağın etmiş, yukarıda sözünü ettiğim temel sağlık teknolojilerinde alt yapısını dağıtmış, bilgi teknolojilerinde FETÖ öncülüğünde teknoloji getiriyorum derken bütün bilgilerini dışa kaçırmış, şimdi kapatmaya, millileştirmeye çalışmaktadır. Yani ülkemiz, savunma yapan ağır yaralı savaşçı konumundadır.

Türkiye, son yıllarda çok doğru olarak altına yatırım yapmış, yurt dışındaki emanet altınlarını da ülkeye toplamaya çalışmıştır. Dikkat çeken ise, altınları emanet alanlar, geri isteyince Venezüella – İngiltere örneğinde daha yeni görüldüğü gibi vermek için tam anlamıyla ayak sürümektedirler. Bu konuda bazı uluslararası sürtüşmeler perde arkasında yaşanmaktadır ve yaşanacaktır. Aynen, Birinci Dünya Harbinde, İngiltere’ye ısmarlanıp parası ödenmiş muhriplerimizin Osmanlı Devletine teslim edilmemesi gibi.

Sonuçta ilginç olan, halka dijital parayı benimsetmeye çalışanların kendilerinin perde arkasında altın toplamasıdır.

Hiç akıldan çıkarılmaması gereken bir konu da büyük sermayenin savaş yöntemidir. Ne zaman sert karşılık görseler hemen siner, yumuşar, ama ilişkiyi hiç kesmez, hedeflerinden de hiç şaşmadan arka planda imparatorluklarının alt yapısını hazırlamaya dantel işler gibi devam ederler. Hiç seslerini çıkarmadan, sessiz bir şekilde, anlaşamadıklarının arkasına, sabırla kuyu kazar dururlar, gerekirse de onlarca yıl. Şu anda birkaç yıldır dış basında Türkiye aleyhine sürdürdükleri kampanya buna bir örnektir. Ama bunun, tarihsel sonuçları ile birlikte görülebilecek çok sayıda örnekleri de vardır. Sürekliliğe ve inanılmaz bir sabra sahiptirler. Taşı aşındıran, damlayan suyun kuvveti değil, tekrarıdır sözü davranış biçimlerini tam olarak anlatır.

Sonuçta kapitalizm, insanlık içinde kanserli hücreler yaratmıştır ve kendi ölürken bu kanserli hücreler, diğer sağlıklı hücreleri öldürüp bütün varlığa hakim olmaya çalışmaktadır. Pandemi kullanılarak insanlar pasifize edilmiş, psikolojik ve ekonomik olarak günlük hayatlarının telaşına  düşürülmüş, bütündeki büyük mücadele ve değişimi göremez hale getirilmişlerdir. Halbuki devletlerin temel güç kaynağı halklarıdır. Sanırım oyun net….


Kaynakça

Görsel: pexels.com 

01-06-2020
N. Halil Uğur

N. Halil Uğur

Farklı Bir Bakış

Orta Doğu Teknik Üniversitesi–Elektronik Mühendisliği’nden mezun olmuştur. 1973 yılında bilgi işlem ve iletişim teknolojileri alanında kendi işini kurmuştur. 1980 – 1984 yılları arasında Harvard Üniversitesi’nde işletme eğitimi almıştır. Kurduğu firma, 1973 – 1991 yılları arasında Türkiye’ye bilgi işlem teknolojisini getiren, bu alanda yurt dışına hizmet de ihraç etmiş, ilk ve en büyük yerli sermaye kuruluşu olarak bilinir. 1991 – 1994 yılları arasında Türkmenistan’ın Ankara İstanbul fahri konsolosu olarak görev yapmıştır. 1994 - 2000 yılları arasında Türkmenistan’ın Washington büyükelçiliği görevini üstlenmiş ve bu süre boyunca Amerika’da yaşamıştır. Türkmenistan’ın Amerika’daki ilk büyükelçisidir. Aynı süreler içinde Kanada ve Meksika’ya da Türkmenistan'ın büyükelçiliğini yapmıştır. 2000 yılı sonunda Türkiye’ye dönmüştür. Dönüşünden sonra da çiftçilik yapmaya karar verip ziraat ile ilgili 1926’dan bu yana devam eden ziraat/gıda aile işlerini devir alıp Halil Efendi Çiftliği’ni kurmuştur. İş yaşamına devam etmektedir. Seyahat tutkusu fotoğraf sanatına olan ilgisini arttırmıştır. Fotoğraf çekmeye lise yıllarında başlamıştır. Ana ilgi alanı insan ve kültürlerdir. Fotoğrafları yurt dışında büyük ajanslarca da satılmaktadır.

halil@medyacuvali.com

www.medyacuvali.com/kategoriler/sanatci/halil-ugur