Zaman Dokumak

Zaman Dokumak

A+ A-

Büyükada’dan kalkacak son vapurda düdüğünü öttürmüştü. Koşarak insanları yarmaya çalışan küçük bir kız, yaklaşan vapurun sivri burnuna göz kırpıyordu . Vapurun ilk yolcusu olarak üst katında kendine bir yer seçmişti. Sarıya kaçan kumral saçlarını koyu kahverengi gözleri keskinleştiriyordu. Deli rüzgara ellerini siper edişinde bir asaletlik vardı. Rahat, bohem elbisesi ve sarı sandaletlerinden hafiflik akarken bakışlarındansa ağırlık işleniyordu. Sanki tüm Marmara denizinin hakimiyeti omuzlarındaymış gibi bir dikenlilikle oturuyordu. Sürekli yerini değiştiriyor, kolundaki saatinden zamanı dokuyor ve dudaklarını kemiriyordu. Zaman dokumak. Bu yaşta zaman dokunur mu hiç ? Hayatın telaşesi, gerçeklerin bir şelale gibi kendini püskürtmesiyle buzlandığında zaman ile arayı sıcak tutmak bir o kadar zorlaşır. Zamanı dokumak, en küçük saliselerde heyecan kırıntıları kırpıştırmak isteriz.     

Vapurdaki kızın aceleci gözleri vapurun ilk durağındaki Heybeliada iskelesine indiğinde, babasına sarıldığında, zamanını dokumayı bitirmişti. Babası iskeleye gelen vapurları halatla karaya bağlayarak, genel bakımlarını yaparak para kazanıyordu. Kızıyla Cumali dönercisinin köşesindeki beyaz iki katlı asmalı evin bodrumunda yaşıyorlardı. Ölen karısının en güzel yadigarıyla güne uyanıyor, güneş dahi gözlerini açmamışken iskeleye doğru kızıyla ayaklanıyor, onu vapura bindiriyor, Büyükadadaki yaz okuluna yolluyordu. Kızının kaliteli bir eğitim almasını istiyordu. Yetenekli elleri şüphesiz en güzel tasarımlara imzasını atacaktı. Kızına güveni sonsuzdu. Uzun kumral saçlarının, badem gözlerinin, inci gibi sıralı dişlerinin aydınlık bir hayata atılması kaçınılmazdı.                   

Peki ya kızı neden zamanın dokumasına ellerini kaptırmıştı? Hayatının en heyecanlı yıllarında, geri gelmeyecek olan uzun yaz tatillerinde, yediği dondurmanın en lezzetli yeri olan çikolatasında neden annesini bulamıyordu? Karakollara verilen onca ilanlar arasından neden ölülere de bir ilan yazılamıyordu? Kayıp giden anılarda neden samimiyet, sıcaklık ve şefkat dolu kucaklara elleri açılamıyordu? Günün en sevdiği saati babasının iş mesaisinin bittiği, vapura ilk adımını attığı, denizi selamladığı saatti. Gözlerini kapayıp, denizin derinliklerinden balıkların süzgeçlerini oynattığını ve yosunların yapraklarını oynatarak bir hışırtı çıkarttığını hayal ederdi. Önce gülen, bağıran, öpen, kızan, ağlayan insan seslerini bastırmak için hayal etmişti. Ama sonradan bu hayal etmeler tuhaf bir gerçekliğe sivrilerek vapurun burnuna yapışmıştı. Denizin mırıltılarını gerçekten duymaya başlamıştı.                                 

Gerçekliğin ve hayal etmenin birleştiği nokta mıdır rüya? Rüya sanrılarında, belirsiz aynalarda, yansımaların dalgasında yüzmek korkunç bir heyecan limanı olmaz mıdır? İşte vapurdaki kız, dağılan saçlarını ensesinde birleştirerek tokasını bağladığında o korkunç heyecan ile zaman dokumaya başlamıştı. Babasına sarılıp limana ayaklarını basıp heyecanı üzerinden atmak, gerçekliğe yapışmak istedi. Çünkü en sivri gerçek, o korkunç heyecan limanına ellerinizi kollarınızı kaptırdığınızda gerçekliğin ve hayalin üstünüzden asla uçmayacak keder tozlarını yapıştıracak olmasıdır. Evet, zaman dokunuyordu. Dokumalar birikiyor, tatil geçiyor, babayla uzun bir akşam yemeği sonrası deliksiz uyunuyordu. Peki ya anılar tek bir mekanda dokunsaydı? Zamanı dokumanın zorunda kalınmadığı, çocukluğumuzda en huzurlu olduğumuz yerde anılarımızı biriktirebilseydik? Vapurdaki kız, en stresli anılarını, korktuğu, kızdığı, bağırıp çağırdığı tüm kargaşaları anneannesinin gecekondu evinde, pembe gül döşemeli tekli koltuğun yastığının altındaki gizli bölmeye tıkıştırabilseydi belki o zaman denizin mırıltısını bu kadar gürültülü işitmez, zaman bu kadar dokunmazdı. Ama dokunmuştu bir kere zaman. Deniz hep mırıldayacak, korkunçlu liman hep heyecanlandıracak, iki şefkat bir sarılma çevreleyecekti gecelerini. Çevreli gecelerde, denizin kesildiği dipsiz derinlikte, sessizliğin kol gezdiği yosunların dibinde, anneannesinin tekli koltuğunda annesi şüphesiz oturacak ve denizin hakimiyetini vapurdaki kızına dokuyor olacaktı.


Kaynakça

unsplash.com

30-06-2023
Beyza Sarımeşe

Beyza Sarımeşe

Edebiyat

İstanbul’da doğdu. Kocaeli Üniversitesi İngiliz dili ve Edebiyatı bölümü okuyor. Viktorya dönemi klasiklerine ve psikolojik-gerilim filmlerine tutkulu. Stanley Kubrick, Dario Argento, David Lynch, Ryan Murphy ve çok daha fazlasının yapımlarıyla yakından ilgileniyor. Melankolik ruh hallerini kısa öykü, deneme ve düz yazı yazarak hayal gücüyle körüklemek en büyük heyecanlarından biri.

byzsrms@gmail.com

beyzasarimese

Beyza Sarımeşe