Hayal Kokuşması

Hayal Kokuşması

A+ A-

Julia; eline kalemini almış, Richard’a yazmaya karar verdiğinde şöminenin ateşi, odayı yeni ısıtmaya başlamıştı. Artık yazmalıydı. Kaçış yoktu. Doktoru, içinde biriken her ne his varsa kocasına dökmesini istemişti. Yazmalıymış. Hangi his ne kadar dökülebilir ki o kağıda? Hangi sihri yaratabilir ki o kelimeler? Hangi kalem, başındaki hiç geçmeyen o ağrıyı çizebilirdi? Ama denemek gerekirmiş. İşte, deniyordu Julia: “Richard, yemeğin olmasına daha yarım saat var. Benim setteki işim erken bitti. Senin o çok sevdiğin oyuncu, repliklerinde sıkıntı çıkarttı yine. Neyse. Bugünki seansta doktor Sam, seninle hislerimi paylaşmamı söyledi. İçtiğim antidepresanlar halbuki iyi geliyordu. Yazıyorum yinede sana. Şu son iki yıldır o kadar kokuyorum ki.

Evet, kokuyorum Richard. Beter kokuyorum. Bu yüzden bana dokunmanı, öpmeni, okşamanı istemiyorum. Kokuşmuşluk hissiyatıyla dolup taşıyorum. Sanki saçlarım yumak yumak olmuş, tırnaklarıma kir dolmuş, kollarım yağdan sallanıyormuş gibi. Hayallerim kokuştu belki de. Seninle evlenmek, çocuklarımız ve bu kocaman evimiz. Emek verdiklerimizin karşılığını aldığımız şu son yıllarda, benim niye bu kadar çöktüğüme anlam veremiyorsun, biliyorum.

Eline bir sıcak kupa kahve aldığında bir koklar ve kahveye bakarsın ya, tadı güzelse devam edersin. Ben ne hissediyorum, biliyor musun? Seninle olmak, sanki kahvenin üstündeki o beyaz köpüklere hapsolmak ve köpükleşerek o kahvede sonsuza kadar dönmek gibi. Sen bir girdapsın Richard. O materyalist düşüncelerin, fikirlerime saygı duymayışın, çocukları setten korkutman, o çok pohpohladığın patronun ve şirketinle, çocukların bir güzel gözlerini boyaman, yıldönümlerimizi, beraber yemek yemeyi, el ele tutuşmayı unutacak hale gelmemiz bizim sağlıklı ilişki yaşadığımızı göstermiyor. Evet, normal bir ilişki yaşıyoruz belki. Kim, aşkın sonsuza kadar aynı yoğunlukta ve karşıdakini koşulsuz sevecek kadar çocuk kalabilir ki? Ama sen Richard, sen beni bayatlattın.

Bayatlamış davranışların belki en ağır kavgalara sürüklemedi bizi. Ama sen beni Julia olarak değil çocuklarının annesi olarak sevmeye başladın. Julia, o kahvede en dibe çöktü. Dibi çökmüş bir kahvenin köpüğü ne kadar dudaklarını tatlandırsada, o kahve sertliğini ne kadar saklayabilir? Sana yetememek, senin bir yumuşak bir sivri tavırlarında eski Richard’ı istemek, tutku ormanıma gömdüğüm hayallerimi aramama sebebiyet verdi. Gençliğimin en büyük aşkını, sevişini armağan eden sen, tutkularıma kurban ettin beni. Hayallerim. Hayallerim çürüyor gibi hissediyorum. Beni en çok kokuyormuş, rutubet dolu bir odada kirli, yağlı ve kilolu olarak kalmış gibi hissettiren bu. Bu satırları okurken diyeceğin şeyi biliyorum. Beni zorlamadın. Ne bu evliliğe, erken verilen kararlara ve yolculuklara. Ama çok güzel sevdin. Bu da suç değil mi? Beni bu kadar güzel neden sevdin? Madem rutubetleşmeye yüz tutacaktın yapmasaydın o kahveyi. İçmeseydin beni. Soğusaydım bir köşede. Soğuk bir kahve olarak tutku ormanımda senin için vazgeçtiklerimle bıraksaydın beni. Yalanlaşan, değişen, evrilen o duygular... Belki, bir çift terapisiyle düzelecek bir şey yaşıyoruz. Belki de orta yaş sendromu. Ama neyden eminim biliyor musun, Richard?                             

Ben artık bu kokuya dayanamıyorum. Hiç istemediğin o boşanma meselesini tekrar konuşmamız gerekiyor. Çocuklar evde. Ben Cafe de Luna’dayım, yemeğini yiyince gel. Konuşalım. Seni bekliyorum.”


Kaynakça

görsel:unsplash

03-01-2024
Beyza Sarımeşe

Beyza Sarımeşe

Edebiyat

İstanbul’da doğdu. Kocaeli Üniversitesi İngiliz dili ve Edebiyatı bölümü okuyor. Viktorya dönemi klasiklerine ve psikolojik-gerilim filmlerine tutkulu. Stanley Kubrick, Dario Argento, David Lynch, Ryan Murphy ve çok daha fazlasının yapımlarıyla yakından ilgileniyor. Melankolik ruh hallerini kısa öykü, deneme ve düz yazı yazarak hayal gücüyle körüklemek en büyük heyecanlarından biri.

byzsrms@gmail.com

beyzasarimese

Beyza Sarımeşe