Ihlamur Ağacı

Ihlamur Ağacı

A+ A-

Ihlamur ağacının yaprakları kıpırdanıyordu. Pencereden girip eve süzülmek istercesine. Ağaç, taşınacağımı hissetmiş gibi iki gündür yüksek bir hışırtıyla evi çalkalıyordu. Dairemdeki son gecemide geçirip yarın taşınacağımdan umursamadım. Son gecede devam etti bu hışırtı. Sadece uyandırmakla kalmıyor, dişlerini, pençelerini yüzüme, saçlarıma geçiriyor beni kemiriyordu. Hepsinin bir düş silsilesi olduğunu düşünmek istedim. Beynimin en derin odacıklarına kadar keskin ağrılar sokuşturan lanet ağacı uykumda susturmaya çalıştım. Uyandığımda gün ışımış, hışırtılar en sessiz notasında melodisini hala sürdürüyordu. Elimde yaptığım acı kahvem ve son kez kontrol ettiğim kolilerimle Beykoz'un sakin sularına baktım. Son bir kez. Oturduğum dairenin tek güzel yanı şüphesiz manzarası olmasıydı. Tavandaki düşen alçılara ve ayakları çizilmiş kanepeye baktım. İki yıl önce Cem'in aldığı mavili kanepeye. Sahi, Cem ne yapıyordu? 

Cem. Sivri yüz hatlarına çekici bir yumuşaklık dokunduran boncuk mavi gözleri ve altın burma saçları vardı. Batan güneşin tenimde bıraktığı tatlı sıcaklığa kendimi bırakıp yeni dairemde uykuya daldığımda saat sekiz buçuktu. Ve uykuya dalar dalmaz ıhlamurun tiz sesi boş dairede ve vücudumun her bir zerresinde yeniden yalkalandı. Artık her bir gece, her demlenen yeni bir uykuda ve dalınan her bir düşte ıhlamur ağacının heybetli gövdesi ve dalları gözlerimi açıyor ve beni asla uyutmuyordu. Sahi, Cem ne yapıyordu?                                                                                                                                                   

Cem. Kardeşim. Mavi kanepesinde oturur, mesaiye kalmamışsa maçını izler ve her bir golde tüm apartmanı sesiyle inletirdi. Cemi neden arayamıyordum? Başıma yeniden bir ağrı saplanmıştı. Gördüğüm düşlerde hışırtıların çıkardığı rüzgar belleğimi bulanıklaştırıyor ve beni Cem'e sürüklüyordu. Sahi, Cem ne yapıyordu ? Neden ona ulaşmak bu kadar zordu? Güvende ve iyi olduğunu bilsem bu sesler incelir, baş ağrılarım diner, huzurla uyuyabilirdim. Yıllarımı verdiğim birikimimi kız arkadaşıyla tatilde yemiş olmasını bile affeder, arkadaşlarıyla yaptıkları hırsızlıkları göz ardı eder, polise bu kez şikayet etmezdim. Geceyi aydınlatan yarım ayın ışıyla dairemdeki kanepede saatlerce otururken bir fikir beynimdeki ağrıları eritti. Cem eski daireme gitmiş olabilirdi. Komşulara sorup öğrenebilir, Cem'i bulabilirdim. Arabamdan inip eski apartmana doğru yürümeye başladım. Ihlamur ağacının sinsi gözlerini üzerimde hissetmiştim bile. Tüm zillere bastım. Ne kapıyı açan vardı ne de apartmanda bir hareket. Bakan yoktu. Yaz bitmiş, sonbahar gelmişti. Kimsenin olmaması imkansızdı. Saat de geç değildi. Peki ya Cem neredeydi ?                                                                                                                               

Beynimdeki damarlar daralıyor, ıhlamurun kokusu beni sarmalıyordu. Vücudumu bir ateşin sardığını hissettim. Tüylerim diken diken olmuş, gözlerim hiç olmadığı kadar açılmış ve kalbim tekliyordu. Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Kollarım yatağa kelepçeliydi. Şaşkınlıktan konuşamıyor, yatağımın dibindeki hemşireye seslememiyordum. Açılan kapıdan polisler girdi. Sorular soruldukça yapmış olduklarım ve ödeyeceğim bedeller bir bir sıralanıyordu. Polislerle psikoloğun yaptığı konuşmayı duyduğumda beynimdeki hışırtı sonsuzlukta kesilmişti. Gerçek, en sivri bıçağını düşlediğim yanılgıya batırmıştı. Meğer ne Cem ne de apartman sakinleri kayıplara karışmıştı. Cem'i öldürüşümün, on iki gün boyunca evde saklayışımın ve ardından apartman sakinlerinin bunu fark etmesiyle onlarıda bıçaklamamla akıl hastanesine götürülmüştüm. Yeni bir daireye taşınmamıştım. Hepsi dipsiz derinlikteki düşler balonuydu. Ve ben balonu patlatmaya o kadar korkuyordum ki ıhlamur ağacına sığınarak kabullenmeyi reddetmiştim. Cem'in son zamanlardaki suçları, alkolik bağımlılığım ve uzun tartışmalarımız cinayetin kirli suratına bir ayna olmuştu. Hastaneden kaçışım ve apartmanın önünde bilincimi kaybetmemle tekrar hastaneye yatırılmıştım. Beynim, işlediğim kirliliği sindiremediğinden bu yanılgıyı yaratmış ve kendini gerçek dünyaya kapatmıştı. Polisleri ve hastaneyi gördüğümdeyse balon sönmüş ve gerçeklik yanılgıyı soldurmuştu. Beynimdeki ağrıysa şiddetini gittikçe arttırıyordu. Kafamda tek bir soruyla beynim çalkalanmaya, ıhlamur tekrar hışırdamaya başlamıştı. Yanılgı tekrar döngüleniyordu. "Sahi, Cem ne yapıyordu?"

 


Kaynakça

unsplash.com

31-07-2023
Beyza Sarımeşe

Beyza Sarımeşe

Edebiyat

İstanbul’da doğdu. Kocaeli Üniversitesi İngiliz dili ve Edebiyatı bölümü okuyor. Viktorya dönemi klasiklerine ve psikolojik-gerilim filmlerine tutkulu. Stanley Kubrick, Dario Argento, David Lynch, Ryan Murphy ve çok daha fazlasının yapımlarıyla yakından ilgileniyor. Melankolik ruh hallerini kısa öykü, deneme ve düz yazı yazarak hayal gücüyle körüklemek en büyük heyecanlarından biri.

byzsrms@gmail.com

beyzasarimese

Beyza Sarımeşe