Korkuyorum öyleyse varım!
Merhaba sevgili okuyucular.
Bu yazımda “korku” kavramı üzerine konuşacağız.
“Bundan sonra bizi bekleyen büyük olay, teknolojik ya da tıbbi bir buluş değil, ancak korku olabilir”.( David Rieff)
İnsanoğlu var olduğundan beri korku ile yaşamıştır. Peki korku nedir? Korku; tehlike düşüncesinin uyandırdığı duygusal bir tepkidir, yaşamsal bir mekanizmadır, evrensel ve ilkel bir duygudur. Frank Furedi için korku; beklenmedik ve öngörülemeyen bir durumla karşılaşılan insanın zihnini yoğunlaştırmasını sağlayan bir mekanizmadır.
Kendini güvende hissetme ihtiyacı insanoğlunun temel ihtiyaçlarından hemen sonra gelmektedir. Güvenliğin sağlanamaması neticesinde korku ortaya çıkmaktadır. Korkunun öğrenilerek oluştuğu bilinmektedir. Fakat korkunun bir diğer kaynağı da belirsizliktir.
Korku, ilk toplumlardan bilim ve teknolojinin gelişmiş olduğu günümüze kadar, çoğu zaman doğa kanunlarını bilememekten ve denetim altına alamamaktan kaynaklanmıştır. Avcı ve toplayıcı topluluklar için korku vahşi bir hayvanla karşılaşma ya da düşman bir kabileyle çatışma ihtimalidir. Tarım toplulukları için korku fırtınalar, seller, çekirge sürüleri, kuraklıktır.
Tarihin hemen her döneminde düzen oluşturulmadan önce belirsizlik ve kargaşa durumu ve beraberinde toplumda yükselen korku görülmüştür. Bilinemez olandan ya da içinde bulunulan tehlikeli durumdan selamete erişmeyi sağladığına inanılan kâhinler, büyücüler ve sihirbazlar gibi statüler ortaya çıkmıştır. İnançlar bir yandan da belirsizlik karşısında tahammül artırıcı işlev görmüştür.
Günümüz toplumlarında bilim ve teknolojideki ilerlemeler pek çok konuda güven inşa etse de yeni sorunlar doğurmuştur. Bu sorunların oluşmasında küreselleşmenin etkisi büyüktür. Küreselleşme ile birlikte korkunun yayılım, yoğunluk, hız ve etkisi de şiddetlenmiştir. Küreselleşme, insanları ve toplumları yeni değerlerle beraber değişime zorlamıştır. Bu değişim ve dönüşüm riskleri ve korkuları beraberinde getirmiştir. Kısaca küreselleşme, korku toplumunu evrensel bir düzleme yaymış ve korkuların derecesini artırmıştır.
Küreselleşmenin de etkisiyle ortaya çıkan toplumsal durumlar: Risk Toplumu, Korku Kültürü, Korku Çağı, Belirsizlik ve Güvensizlik Olgusu, Yorgun Toplum…
Korkular ile birlikte meşru bir zemine oturtulan risk toplumu insanı için hayatın her alanı olası risk durumları ile karşı karşıya kaldığında verdiği tepkiler üzerinden şekillenmektedir. Beck, risk toplumunu; “devrimci bir toplum değil, ondan daha fazlası, yani bir felaket toplumudur.” şeklinde tanımlamıştır. Beck, risklerin belirgin özelliklerini şu şekilde belirtmektedir: Önceden görülemez ve tahmin edilemezlik; sigortalanamazlık (Atomik tehlikeler ve nükleer kazalar); sınıfüstülülük, küresellik ve yaygınlık; uzmanlara bağımlılık: yan etkilerin yaygınlığı; geleceğe yönelik tehlike endişesi; denetimlilik. Riskler, endüstri ve bilimle insanoğlu tarafından üretilmiş ve çözümleri açık olmayan birçok probleme dönüşmüştür. Lucien Febre, 21. yüzyılı tanımlarken “her zaman korku, her yerde korku” ifadesini kullanmıştır. Bu bağlamda bu dünya, dayanıksız insan ruhu açısından gereğinden fazla “ürkütücü bir dünya”dır. Artık riskler her yerdedir ve insan yapımıdır: Dikkat bomba patlayabilir! Büyük bir depremde enkaz altında kalabilirsiniz! Çılgın bir virüs etkisiyle komaya girebilirsiniz!...
Korku kültürünün yayıldığı bu çağda karşılaşılan bütün riskler ve problemler “kamusal bir sorun” olarak algılanmaya başlanmıştır. Korkular ve riskler birbirini hayatın her alanında sarmalamaktadır. Buradaki en önemli nokta ise risk toplumu insanın korku kültürü içerisine ne kadar katıldığı değil korku kültüründen ne derece etkilendiğidir. Bu durum ise insanın alışılmış hayatın dışına ne kadar çıkabileceği ile de doğrudan ilişkilidir.
Korku Çağı’nın oluşmasında Aydınlanma Çağı’nın etkisi büyüktür. Aydınlanma ile bilim ve akıl merkeze oturmuştur. Zamanla uzmanların görüşleri değer kazanmakla birlikte, insanlar için hayati önem taşımaya başlamıştır. Bilgi korkunun derecesini belirleyen temel araçlardan birisi haline gelmiştir. Düşünmek ve eyleme geçirmek insan aklının ve iradesinin sonucudur. İnsanları düşünmekten ve eyleme geçmekten alıkoyan, insan aklını esaret altına alan duygu, korkudur. Korkuyla birlikte varlığını sürdüren olağanüstü bir güvenlik saplantısı ve akıldışılık toplumunda yaygınlaşmaktadır. Korku ve korku sonucu oluşan körelmiş akıl, toplumun tüm kesimlerine yayılarak kitleselleşmektedir. Çeşitli korkularla akılsızlaştırılmış kütleler iyi bir yaşam yerine, verili değerleri tüketerek düzenin devamlılığını sağlamaktadır. Artık iktidar için yönetimi sağlayacak olan akla da gereksinim kalmamıştır. İktidar, belirsizlik ve korku yaratarak sürekliğini sağlamıştır. İktidar korkunun yarattığı şoku ve paniği sürekli kılarak toplumun bilinç ve bedeni üzerinde yıkıcı bir güç kullanmaktadır.
Küresel risk dünyasında korkuların yarattığı toplumsal etkileri “yorgun toplumlar” imgesiyle ilişkilendirilmektedir. 21.yüzyıl artık bir disiplin toplumu değil, performans toplumudur. Performans toplumunun baş aktörleri depresif ve mağlup olduğunu düşünen insanlardır. Kaybetmişlik hissinin yükseldiği bu toplum biçiminde gündelik hayattaki çoklu pratiklerin yoğun baskısı altında zihnin tükenmişliği söz konusudur ve geleceğin iyi olacağına duyulan inanç düşüktür.
Korku bulaşıcıdır. LeBon'un toplumsal bulaşma kuramına göre; duygular, heyecanlar, tepkiler tıpkı hastalıklar gibi bulaşıcıdır. Korkunun bulaşıcılığı dil üzerinden yürür. Süper bulaştırıcılar kitle iletişim araçlarıdır. Sosyal medya, TV, gazete… gibi ortamlarda, uzmanlar, gazeteciler ve politikacılar korku tellallığı yaparak korkunun yayılımında rol oynamaktadırlar. Sosyal medya kullanıcıları korku ve dehşetin hem üretilmesinde hem de yayılmasında önemli rol oynamaktadırlar. Diğer bir ifade ile insanlar hem özne(etkileyen) hem de nesneler(etkilenen) durumundadırlar.
“Terör dalgası”, “salgın tehdidi”, “mülteci akını” gibi kullanımlar, korkunun akıcılığına, büyüklüğüne, öngörülemezliğine dikkat çekmek için kullanılan mecazlardır. “Hortlamak”, “karantina”, “salgın”, “risk”, “ciddi bir tehdit”, “uyarı”, “korku”, “panik” ve “şüphe” gibi kelimeler korkuyu büyütmek amaçlı kullanılan ve korkuyu çağrıştıran kelimelerdir. Bu tür kullanımlar sıradan kavramların bir korku nesnesi haline getirilmesinde veya var olan bir korkunun dehşet derinliğinin artırılmasında rol oynamaktadır.
Furedi’e göre, gündelik hayatımızda kullanılan dil, sorunları ve olumsuz olayları ölüm kalım meselesi haline getirme eğilimi içerisindedir. Kurumsal ve medya araçlarının da katkısıyla sorunlar abartılmakta ve bize panik havasının hakim olduğu bir dünyada yaşadığımızı hatırlatmaktadır.
Korku ve panik duygusunun toplumun tümüne bulaşarak yaygınlaşması sonucu, hem aklı kullanma yetisi körelmekte; hem toplumda yaşam tesadüfi olarak algılanmakta; hem de korku yaratan unsurların topluma müdahale ederek egemen olma durumu ortaya çıkmaktadır. Özel bir dil ile derinleşen korku zamanla insanların kolayca sevk ve idare edilebilecekleri bir araca dönüşür. Korkutan korkanın, bilincini, değerlerini, yargılarını egemenlik altına alarak, araçsallaştırmaktadır.
Çağımızda korkular salgın hastalık gibi etrafımızı kuşatmıştır. İnsanlık bilim ve teknik alanlarındaki gelişmelere derinden umut bağlamış, daha özgür, güvenli ve kontrol edilebilir bir dünyanın arayışı içinde iken kendini korku kapanına hapsetmiştir. Zihinlerimize hâkim olan ve dayatma yoluyla hayatımızın her anında var olan korku geleceğe umutla bakmamızı engellemektedir.
Korkudan kaçma ya da görmezden gelme davranışı yerine korkuya neden olan gerçeğin sorgulanması gerekmektedir. Korkunun esiri olmak yerine korkuya karşı akıllıca savaşarak özgürleşme yolunda adım atılmalıdır. Aklını kullanma özgürlüğünü kavrayan bireyi daha umutlu bir gelecek beklemektedir. O halde kendine şunu söyle “Korkmam mı gerekiyor? Asla. Ben güçlü bir özneyim, ulaşılmazım! Korkunun zihnimi ele geçirmesine izin vermeyeceğim. Esaretimi sonlandırıp özgürlüğüm için mücadele edeceğim”
Umarım yazımdan memnun kalmışsınızdır. Tekrar görüşene dek özgür kalın.
Sosyolog Nazmiye KIRIK
Kaynakça
* ÇAKIR, Buket,(?) ”Belirsizlik ve Korkunun Yeni Düzenin Oluşmasına Katkısı”, (?),(?) (https://dergipark.org.tr) * ORAL, Rufen, (2021) “Korku Kültürü - Risk Almamanın Riskleri”, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeni Düşünceler Hakemli E-Dergisi, (15), 160-169, (?) * SAĞIR-AKTAŞ, Adem-Zeynep(?), “Pastoral Sessizlik: Bir Korku Sosyolojisi Denemesi”, Turkish Studies, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/29, 457-486, Ankara * SAĞIROĞLU, Ali Zafer,(2021) “Korku Çağı: Terör, Salgın ve Mülteciler”, İlmi Etüdler Derneği, insan & toplum, (?) (https://www.insanvetoplum.org/ ) * SEVİM, Yelda,(2021) ”Korku Sosyolojisi” , Eğitim Yayınevi, Konya *Görseller: https://www.pexels.com/tr-tr/ (1.elina-araj, 2.mikhail-nilov, 3.jp-fariax, 4.fauxels, 5.ivo-duarte -nogueira)