Sosyolojik Bir Bakışla Mahremiyet

Sosyolojik Bir Bakışla Mahremiyet

A+ A-

Herkese merhaba. Yine yeniden sizlerleyim. Değerli okuyucularım bu yazımda çok detaya inmeden mahremiyet konusundan söz edeceğim.

Sizce mahrem ve mahremiyet nedir?  Size göre ev mahrem bir alan mıdır? Evinizin dışarıdan başkaları tarafından görülmesi sizi rahatsız eder mi? İçinde bulunduğumuz dönemde mahremiyetin korunduğunu ve önemsendiğini düşünüyor musunuz? Eğer mahremiyetin önemini yitirdiğini düşünüyorsanız, sizce bunun sebebi nedir? Mahremiyet yok olma aşamasında mı yoksa yeni bir boyut mu kazandı?

Mahremiyet sözcüğü, etimolojik kökeninde ‘en iç’ ‘en derin iç’ anlamına gelmekte ve günlük dilde de ‘iç bilinç ya da bir kişinin en gizli gerçekliğinin bilgisi’ gibi anlamlar taşımaktadır. Genel olarak mahremiyet, gizli olma durumu gizliliktir.
                                          

Mahremiyetin modern ve modern öncesi dönemde hem Doğu’da hem de Batı’da farklı olsa da vardır.  Modernleşmenin ürünü olan medyanın mahremiyeti veya onun kapsadığı bir alan olarak özel yaşamı ihlal eden araçlardan biri haline gelmiştir. Türkiye’deki durum özellikle 1980’lerden sonra başlayan ve daha çok başörtüsü konusu üzerinden yapılan bir alan sınırlamasıdır. Dolayısıyla kavramın bizdeki algılanışı farklıdır. Konuya fıkhi açıdan bakıldığında dahi mahremiyetin daha çok kadın üzerinden değerlendirildiği görülmektedir. Modern ve mahremiyet bir birine zıt kavramlardır. Ama bu dönemde ikisi bir arada yaşamaktadır. Kadın bu hızla değişen dünya içinde arafta kalmıştır. Bir taraftan modern çizgiye ulaşmak diğer taraftan mahremiyetini koruma çabası içerisindedir.

Modern dönemde mahremiyet kamusal alanı istila etti, fethetti ve sömürgeleştirdi, ama maalesef gizlilik hakkını, yani en el üstünde tutulan ayrıcalığını kaybetmek pahasına. Mahremiyet, bir kimsenin kendi alanı, bölünmemiş özerkliğinin bölgesidir. Bu alan içinde kişi kapsamlı ve bölünmez bir biçimde “ben neyim ve kimim” e karar verme gücüne sahiptir.

Toplumumuz her an değişim, dönüşüm içerisindedir ve haliyle bu değişimden mahremiyet konusu de nasibini almıştır.  Sanayileşme süreciyle ortaya çıkan “gösteri toplumu” ve “popüler kültür” kavramları çerçevesinde toplumsal değişimler boy göstermiştir. Toplumumuzda mahremiyetin dönüşümüne örnek olarak mimariyi gösterilebilir.

Kültürden kültüre ve aynı toplum içerisinde zamandan zamana farklılık arz eden mahremiyet, birçok insan için aynı anlama gelmemesi ve belli bir sınırının da olmaması nedeniyle önemli bir kavramdır. Günümüzde kişiye ait özel alanın gün geçtikçe daralmakta olduğunu ve bir önceki nesle kadar mahremiyet konusu içerisinde değerlendirilen hususların artık özel yaşam sınırlarının dışarısına çıktığını veya çıkarıldığını görmekteyiz.
                                              

Kişilerin özel yaşam alanlarına yönelik tehditlerin insanlık tarihinin her döneminde var, ama günümüzde bu tehditler hayli fazladır ve artış göstermeye de devam etmektedir. Çağımızda bilgi iletişim teknolojilerinde görülen gelişmeler ve modern teknolojik araçlar vasıtasıyla kişilerin özel yaşamlarına ilişkin bilgiler kayıt altına alınarak, istenilen şekilde kullanılabilmektedir.

Mahremiyet hakkımızı kendi rızamızla katlettiriyoruz. Ya da belki sadece, bize sunulan harikalar karşılığında ödenecek bir bedel olarak mahremiyet kaybına rıza gösteriyoruz. Mahrem olan her şey artık potansiyel olarak kamusal alanda yapılıyor ve kamunun tüketimine açık halde; sayısız sunuculardan herhangi birinde kayıtlı olan herhangi bir şeyi internette “unutturmak mümkün olmadığı “ için, sonsuza değin de ulaşabilir kalacak. 
                                                       

Bir kimsenin yaşamını bütün ayrıntılarıyla birlikte herkesin ulaşabileceği bir mecrada kayıt altında tutmak dışlanma hastalığına karşı kullanılabilecek en iyi önleyici ilaç gibi görünüyor. Sanırım “sosyal internet sitelerinin“ son zamanlarda ki olağan üstü başarı öyküsü, bu yönelime uygun bir örnektir. Artık sosyal medyada insanlar bütün ayrıntılarıyla hayatlarını herkese göstermekte ve bu insanların kendini ifade etme biçimi halini almış durumdadır.

Bugünlerde, mahremiyetin ifşa veya ihlal edilme ihtimali bizi çok da fazla korkutmuyor, hatta tam tersine çıkış kanallarının kapanması korkutuyor. Mahremiyet alanı gittikçe bir hapsedilme alanına dönüşürken özel alanın sahibi de kendi özsuyunda kaynamaya mahkum ediliyor; sırlarını bulundukları mahremiyet duvarlarının arkasından söküp çıkaracak, kamusal alanda görünür kılacak, herkesin ortak malı olan ve herkesin paylaşmak isteyeceği bir mal haline getirecek hevesli dinleyicilerin bulunmadığı bir duruma itiliyor.

Mahrem ve güvenli hissedilen mekân, aslında bireyin en savunmasız halde yakalanabildiği ortamdır.  Medya ürünleri yaşantımızı kararsızlık ve belirsizliklerle dolu biçimde hikayeleştirerek algımızı yönlendirir. Böylelikle gözetim belirsizlik hissinin verdiği rahatsızlıktan kurtulmak ve güvende olmanın bir koşulu biçimde kabul edilir hale gelir. Bu durum gözetleniyor oluşumuz meşrulaştırılmış durumdadır.

İlişkilerde sorumluluk duygusu artık oldukça zayıflamıştır. Mahremiyet kolaylıkla paylaşılabilir hale gelmiştir. Tekrar görme ihtimalinin olmadığı yabancılara mahrem hikâyeler anlatılarak anlatma ihtiyacı tatmin edilmektedir. Mahrem alan bu anlamda tanıma ve kendini tanıtmanın bir aracı işlevi görmektedir.
                                            

Mahremiyet, gözetimden kaçınmaya işaret eder, dolayısıyla gözetim ve mahremiyet arasında bir
ilişki söz konusudur ve gözetimin bir mahremiyet ihlali olduğu iddia edilebilir.

Kamusal alan mahrem olanın ifşa edildiği bir ortama dönüşmüş, kamusal ve özel alan arasındaki
sınır geçişken hale gelmiştir.
Yeni iletişim teknolojilerinin yarattığı eşitlik ve özgürlük hissi uyandıran küresel kültürde, nesnelerle birlikte bireylerin mahremiyetleri de iktidar tarafından tüketim alanına dâhil edilir.

Görünmeden görme gücüne sahip olan iktidar, beden ve mahremiyet üzerindeki gücünü toplumsal
paylaşım ağlarından sağlamaktadır. Gözetim hangi şartlarda gerçekleşirse gerçekleşsin, amacı ne olursa olsun bir mahremiyet ihlalidir.

Sosyal paylaşımın temelinde yatan şey kişisel bilgi değiş tokuşudur. İnsanlar karşılıklı mahremiyetlerini ihlal ederler. Ve bu durum onları rahatsız etmek yerine aksine memnun eder. Sizce de bu durumda bir terslik yok mu? Neden bile isteye mahrem bilgileri insanlara sunuyoruz?

Mahremiyet, insan özgürlüğünün bir parçası olduğundan, mahremiyetin ihlali aynı zamanda
özgürlüğün de ihlalidir.

                                               
 
 

Özetleyecek olursam: Mahrem bilgilerimiz sosyal mecralarda herkesin görebildiği ortamlarda dolaşmaktadır. Özel ve gizli bilgilerimiz herkesin ortak malı olmuş durumdadır.  Kendimizi huzurlu ve özgür hissettiğimiz alanlarımızı kendi elimizle katlettik. Sosyal medya insanların kendini ifade etme biçimi haline gelmiştir ve tabi ki bu durumu iktidar kullanmaktan geri kalmamıştır. İktidar insanları yönetmek ve yönlendirmek için sosyal medyayı kullanmaktadır. İktidar insanları gözetlemekte ama bunu meşrulaştırarak yapmaktadır.  Mahrem gözetimden kaçabildiğimiz tek yer ama artık özgür olduğumuz tek alanı da kaybetme tehdidi ile karşı karşıyayız.

Günümüzde eşcinsel evlilikler gibi mahrem konular üzerinde gereğinden fazla durularak bu konuların ifşa edilmesi, onların hayatımızdan çıkmasını değil, hayatımıza girmesini kolaylaştırmıştır. İnsanların mahrem konuları sosyal medya da dolaşmaktadır. Sosyal medyada her anımızı, mahrem bilgilerimizi paylaşıyoruz ve bu durumdan herhangi bir rahatsızlık duymuyoruz hatta hoşumuza bile gidiyor. Peki bu durumda mahremiyetin varlığını sürdürmesi mümkün mü? Mahremiyetin yok olma kaygısı her bireyde olmalı. Mahremiyetin korunması özgürlüğümüzün korunmasıdır. Sosyal medyadan tamamen uzaklaşamayız biliyorum ama her anımızı paylaşmayarak özel alanımıza insanların ihlal etmesini önleyebiliriz.

Değerli okuyucularım umarım bu yazımda sizlere bir şey katabilmişimdir. Kısa sürede görüşmek dileği ile hoşça kalın. Sosyolog Nazmiye KIRIK

Kaynakça

*İNAN, Mesut(2008)  ”Mahremiyet, Kişiye Ait Özel Alan Tartışmaları”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, İstanbul

*BAUMAN-LYON, Zygmunt-David,(2013), “Akışkan Gözetim”, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

*KARADOĞAN İSMAYILOV-SUNAL, Ebru-Gözde(?),”Gözetlenen ve Gözetleyen Bir Toplumda, Beden ve Mahremiyet İlişkisi: Facebook Örneği”, Akdeniz İletişim Dergisi, 

 

 

06-10-2018